18 Mart 2013 Pazartesi

Sakar cadı vini yazısı çıktı sıcak sıcak:)

Sakar cadı Vini öğretici değildir mi?
Hadi canım bal gibi de öğretir:)

Ntvmsnbc.com'da yeni yazı : http://www.ntvmsnbc.com/id/25429513/


BBOM (Başka Bir Okul Mümkün): Mümkün mü sahiden?

Yo hayır dudak bükerek sormuyorum. Daha çok nasıl derler?

Şimdi bizim Arca'ya tamamen benim tembelliğimden pek az banyo yaptırıyoruz ve Arca'nın da arabalardan sonra en sevdiği şey su ya... ben Arca'ya pek nadiren "banyo yapacaksın" dediğimde o sevinçle karışık bir inanmazlık yerleşiyor ışıldayan gözlerine... Hah işte benimkisi o hesap!

BBOM toplantısına giderken inanmazlığın silinip yerini sadece sevince bıraktığı bir duygu yaşamayı ümit ettim.

15 Mart 2013 Cuma

Annelikte son trend

İş görüşmelerinde sorulan en klişe soru “en sevmediğiniz yönünüz nedir?” ise, daha klişesi “mükemmeliyetçiliğim!” cevabıdır.

Hadi biraz gerçekçi olalım. Devir mükemmeliyetçilerin devri değil artık. İş görüşmelerini bilemem ama annelik mevzu bahis olduğunda “mükemmeliyetçiler” fena halde dışlanıyorlar, benden söylemesi. “Çocuğum mükemmel bir birey olsun” demeyi bırak, “bebem büyüyünce bilmem ne olsun, bilmem ne başarısına imza atsın” diye aklından geçiriyorsan, hayal kurmaya yelteniyorsan banal ve de avamsın.

Şimdi trend “anti mükemmeliyetçilik”.

“Ne alaka?” deme, izahatlarımı dinle.

14 Mart 2013 Perşembe

Kutu oyunları

Arca'nın oyundan oyuncaktan anladığı "araba"! Benim gibi arabayı kullanmakta bile beceriksiz bir kadına reva mı bu! Bir de her gün otobanıydı şehir içiydi derken 60 km yol yapıyorum. Hala da mallıkta üstüme yok. Benim kadar araba kullanan kadını erkeği herhangi bir cinsten insan evladı şimdiye TIR tepesinde uzun yol şoförü olmuştu şerefsizim!

İş oyun oynamaya gelince hop arabalar çıkıyor ortaya. Iyyyy gıcık oluyorum, ve itiraf ediyorum o küçük ayakları pedallara yetişse benden iyi kullanır arabayı.

13 Mart 2013 Çarşamba

Evliliği kurtarmanın yolları

Analar bacılar hey hooop yanaşın bakayım yamacıma, evliliğinizi kurtarmanın yollarını anlatacağım. Sonra ben görmedimdi, yok bir daha anlat, yok ben kaçırmışım demek yok. Yazıyorum sonra zilyon tane mecrada paylaşıyorum, görmediysen sosyal medya takipçisiyim filan deme, ağzıyla bırakır başka tarafıyla gülerler adama!

Konu mühim, konu hassas.

Yılların törpülediği bir evlilik hayatın mı var bacım?
Kocam bana eskisi gibi ilgi göstermiyor diyor, acı acı yakınıyor musun?
Kıyamam, ortak yanınız kalmadı mı yoksa?

Gel yamacıma.

12 Mart 2013 Salı

Annelik çok boktan bir şey!

Neşeyle eve geliyorsun, ne zamandır beklediğin bir şeylerin ucuna gelmişsin, hazırlanmışsın, enerji tavan. Motivasyon desen zirveye oynuyor. Akşam göremeyeceksin ya öğleden sonra misler gibi cüceyle oyun oynuyorsun. Mızıkçı filan ama acayip eğlenceli bir tip. Oyunları bir tarafından uyduruyor, kuralları değiştiriyor, hile yapıyor, bildiğin pislik. Benim gibi kural ve kontrol manyağına göre bir çocuk değil bu, “ben bunu istemiyorum geri alın bunu” deme şansın da yok, öyle didişip duruyoruz.

Dumur diyalog #96

Annesine el kaldıran cüceyle muhattap olmayacağımı beyan etmemi müteakip, küçük bey yanıma yanaşır; "bir daha vurmayacağım annem" der, "erkek sözü!"

İç ses : Kadına şiddetin savunucusu mu olacak lan bu herif! Erkek sözü ne lan! Var ya çok pis gerildim.
......

11 Mart 2013 Pazartesi

ntvmsnbc.com'dayım söylemesi ayıp

Özgeçmişime diyorum "sling modelliği" yazsam, baktın olmadı ntvmsnbc.com'da yazılarım çıkıyor filan desem.... Kariyerimde yeni bir sayfa açar mıyım?

Yok yok yakındır, pek ünlü bir şahsiyet olup cemiyet haberlerinde boy göstermem yakındır. Şaşırmayın diye şimdiden söylüyorum.

Ben bu gidişle celebrity filan olur, alayınızı tanımam şerefsizim!

9 Mart 2013 Cumartesi

Jaguarın üzerine vahşice atlamış leopar

Allahsız Arca! Allah tependen baksın Arca! Saat 04:18 itibariyle uykumu kaçıran ve an itibariyle götünde pireler uçuşan hain evlat ökkeş!

Bu hafta blogtan yana pek fukara geçti farkındayım. Yok Arca hastaydı yok izin kullandım derken 8 mart bile geçti gitti.

Dün "çalışmayan Yeliz'in bir günü" adlı simülasyon yaşandı. Sabahtan arkadaşla kahvaltı, sonra alışveriş, sonra uzun öğle yemeğini müteakip uzun kahve sohbeti, sonra mailler yazışmalar, derken kuaför, ardından Arca ile birkaç güzel saat ve son olarak İzmirli anneler grubunun vahşi gecesi.

Şu kadarını söyleyeyim, batmak istemiyorsak çalışmam lazım abicim! Benim her günüm bu tempoda geçse bittik biz.

8 Mart 2013 Cuma

Türkiye’nin sadece çocuk aktivite ürünleri satan tek sitesi www.handykids.com.tr açıldı...

Bugün emekçi kadınlar günü.
Çok acayip şeyler yazasım var ama sonra, şimdi değil! Şimdi emekçi ve de girişimci arkadaşım, blogger bir anne Nihal'in sitesini, Nihal'in tanıtım yazısı ile duyurmak istiyorum:

Türkiye’nin sadece çocuk aktivite ürünleri satan tek sitesi www.handykids.com.tr açıldı...

Handy Kids nedir?
Handy Kids , “becerikli çocuklar” anlamına geliyor. Ürünlerin tamamı çocukların el becerilerini
geliştirmeye yönelik. Kutunun içinden yapacağı aktiviteyle ilgili tüm malzemeler çıktığı için anneler hem
fikir hem malzeme bulma derdinden kurtulmuş oluyor. Ürünler İngiltere’den ithal, çocuk sağlığına uygun
malzemelerden üretilmiş, ve tüm güvenlik testlerinden geçmiş.


 Handy Kids fikri nasıl ortaya çıktı?
Oğlumla aktivite yapmayı ve gezmeyi çok seviyoruz. Çevremdeki annelerden en sık duyduğum soru
hep şu olmuştur : “Bu aktivite fikirlerini ve malzemeleri nereden buluyorsun ?” Aktivitelerin çoğunu
yabancı bloglardan buluyorum; fakat bazen insanın, özellikle de çalışan annelerin fikir aramaya bile
vakti olmuyor. Malzeme konusu da ayrı bir sıkıntı. Yurtdışında çok sık rastladığım “do it yourself” yani
“kendin yap” diye tabir edilen setler vardır, içinde çocuğun yapacağı aktiviteyle ilgili tüm malzemeler
olur. Bunların benzerlerinden Türkiye’de zaman zaman görüyordum, ama fiyatları çok yüksek
buluyordum. Buradan yola çıkarak Türkiye’ye bu tarz ürünler getirmeye karar verdim, ve böylelikle
www.handykids.com.tr doğmuş oldu.

Handy Kids nasıl bir site?
www.handykids.com.tr ürünlerimizin satıldığı tek e-ticaret sitesi. Fakat www.handykids.com.tr
sadece ürün satan klasik bir e-ticaret sitesi olmayacak. Sitemizin blog kısmı var ve burayı aktif olarak
kullanacağız. Blog kısmında paylaşacağımız ürünlerle ilgili yazılarda; ürünün kutusundan neler çıktığı ve
nasıl yapılacağı detaylı fotolarla anlatılıyor olacak. Böylece ürünün sadece kutusuna bakarak seçmeniz
gerekmeyecek. Ayrıca ürün çocuğunuzun zevkine hitap ediyor mu, yaş grubuna uygun mu, bu soruların
yanıtlarını da blog kısmındaki yazılarda görebileceksiniz. Blogger geçmişime dayanarak blog yazılarına
çok önem veriyorum. annelerin pek çok faydalı bilgiyi bloglardan edindiğine inanıyorum. Bu da
www.handykids.com.tr yi sadece ürün satan sitelerden ayıran en önemli özellik olacak.


Handy Kids’te ne tür ürünler bulabilirim?
Handy Kids’de birçoğu hazır kit halinde aktivite setleri bulabilirsiniz. Tamamı çocuğunuzun el becerilerini
geliştirmeye yönelik ahşap setler, alçı aktivite setleri, elişi setleri, maske yapma setleri, boyama
setleri, köpük aktivite setleri bulabilirsiniz. Hazır kitlerin yanı sıra bolca değişik aktivite malzemeleri de
bulabilirsiniz craft paketleri, şönil, makas , boyama örtüsü tarzı ürünlerle aklınızdaki aktiviteleri kolaylıkla
yapabilirsiniz.

NIVEA yürekleri ağza getiren bir şakayla yeni Stress Protect deodorantı tanıttı

Havaalanında yaşanabilecek en büyük terslik veya en korkutucu deneyim ne olabilir dersiniz? Uçağınızı kaçırmak mı, bavulunuzu kaybetmek mi yoksa hava koşullarından dolayı günlerce havaalanında kalmak mı?

NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile.

Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

6 Mart 2013 Çarşamba

Tanrı Tavşanken

Nergisler de henüz mevsimindeyken...

Evimi her daim nergis kokutan bir adam var hayatımda. Yok yav romantizme bağlamayacağım. Eminim muhterem gül gibi 12 ay bulunabilecek bir çiçek sevmediğime içten içe şükrediyordur. Bizim evin romantizm süresi pek güdük, hepi topu birkaç hafta.

5 Mart 2013 Salı

4 yaş Arcatomisi

Geçen hafta anatomi-babatomi saydırırken twitter’dan @tuten “bir arcatomi yaz da tam olsun” dedi.

Sahi niye akıl edememiştim daha önce? Hep derim “twitter = faydalı kuşlu sosyal paylaşım şeysi”

Arcatomik yapı dört yaşla birlikte iyice ateşli bir hal aldı. Çoraplara tepki inanılmaz boyutlara ulaştı. “o çoraplar o ayaklarda durmayacak! İşte o kadar!” Yeni bir evimiz olduğunda sırf bu çorapsız gezme takıntısı yüzünden yerden ısıtma yaptıracağım sistemi.

4 Mart 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #95

Manavın önünden geçerken üzümleri görünce; "aaaa annem yaz gelmiş!"

Çiçekçinin önünden geçerken çiçeklikteki papatyalara neden saldırdığını sorunca; "annem sana çiçek toplayacaktım ama?"

1 Mart 2013 Cuma

Dumur diyalog #94

Ipad'de oyun oynamakta olan Arca babasından yardım talep eder:"babacım şu treni şuraya götürür müsün?"
İ: sen kendin götürebilirsin
A: Ama babam ben nasıl götüreyim? ben dört yaşta bir çocuğum. Sen otuz beş yaşta bir babasın, sen götürebilirsin
..............

28 Şubat 2013 Perşembe

4 yaş babasının babatomisi

Anatominin çilesi bitmemiştir. Bir çocuk doğurmuştur, besleyip büyütmüştür, ama neresinden bakarsan bak babasına benzetmiştir. Önceleri sevdiği adama benzemesi romantik bir duygu yoğunluğu oluştursa da hayatın gerçekleri böyle değildir!

4 yaş anasının anatomisi

Dört yaş anası anatomik bakımdan çökmüştür. Zırt pırt hastalanan bebesine bakacağım, uykusuz kalacağım diye kendini ihmal etmiş, ince hastalıklara tutulmuştur.

Dört yaş anasının acayip kıl olduğu iki şey varsa biri etraftan “senin oğlanın bağışıklığı pek düşük” laflarıysa diğeri “aa yine mi hasta?” sorusudur. Evet yazık ki adam bir türlü büyümemektedir, sürekli hasta olmakta, etrafta ne kadar mikrop varsa eve taşımaktadır. Herkes bilgilendi ise, dağılmak serbest!

Dur lan dağılmayın yeni başlıyorum:)

27 Şubat 2013 Çarşamba

"Görseldeki %100 Arca yapımı lego şeysi nedir? Ne işe yarar?"

... diye sormuştum dün bazı sosyal paylaşım mecralarında.
Gel gör ki cevabını bana sorsalar, serde gevezelik var uzun uzun anlatmam lazım. Lakin kısa yol paylaşımları onlar, oralara takılanlar okumaya üşenir yav. Hep derim geveze kadına blogtan başkası yalan.

Neyse ne diyordum?

Geçenlerde Arca´ya fena kızdım ama neden diye sorma hatırlamıyorum. O kadar kızdım ki göresim yok! Oturdum koltuğa cüceye de "bak git oğlum sakinleşmeye çalışıyorum" diye talimat verdim.

25 Şubat 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #93

A: hemen büyümek istiyorum
Y: ne olacak büyüyünce
A: 32 yaşında olacağım
Y: vay ne yapacaksın 32 yaşında olunca
A: bilmiyorum araba tamircisi filan olucam!

21 Şubat 2013 Perşembe

“Daha Sade bir hayat”

 
Ne diyordum?

"Daha sade bir hayat" kitabı sadece “eşyalarınızdan kurtulun, bak nasıl mucizevî sonuçlar alacaksınız” vaadinde bulunmuyor, yaşamda sadeliği eşyaya indirgemiyor, bizler için sıradanlaşan amma velakin çocuklarımızı ciddi strese sokan kaostan da sıyrılmak gerektiğini anlatıyor.

O öyle bir stres ki günümüzde pek çok çocuğun ilaçla tedavisine başvurulan “dikkat eksikliği ve hiperaktivite” sorunlarına yol açıyor. Ben demiyorum, kitap diyor : ) Demekle kalmıyor, hayatı sadeleştirilen önceden dikkat eksikliği ve hiperaktivite teşhisi konmuş çocuklarda ilaçsız iyileşmelerin görüldüğünü de araştırma sonuçlarına dayandırarak açıklıyor.

Sadeleşmek tüm hayatımıza yayılması gereken uzun bir süreç..

Bir yerden başlamak lazım.

20 Şubat 2013 Çarşamba

"Sıkıldım."

“Donunun içine bir avuç arı koyayım bak bakalım sıkılıyor musun?”

Hayal gücündeki derinliğe bakar mısın?

Böyle cevap verirdi annem bize, "sıkıldık" dediğimizde, geçen ablam uğradığında yine kulaklarını çınlattık annemin:)

Annem “pedagojide yaratıcılık” semineri verecek potansiyeldedir, ders verse ön sıradan yer tutarım :)

Raporlu olduğum haftayı, evde yayarak geçirdiğimi düşünen varsa, korkmasın, sabah kahvemi içtim, tepelemeyeceğim : ) Lakin fena halde yanıldıklarını bilsinler, b.k atmasınlar.

Evvelden başlayıp kenarda tuttuğum birkaç kitabı bitirdim.

Yav bir Allahın kulu da bana madalya takmıyor ya çok pis içerliyorum! Bir alkış bir sırt sıvazlama? Nerde…

“Can sıkıntısını bir armağan olarak kabul edin" diyor kitap. Yaratıcılık için bir fırsat.

Genelde kitap satırlarının altlarını çizmem ama “Daha Sade Bir Hayat” isimli kitapta resmen fosforlu marker kullandım : )

19 Şubat 2013 Salı

Çocuklu ev

Evde çocuk mu var, o zaman eşyaların kullanımındaki yaratıcılığa karışmayacaksın.

O eğecek, bükecek, kafasına göre şekillendirecek evin düzenini.

Misal sen ona Jenga oyununu öğreteceksin diye göbeğini çatlatacaksın, o Jengalardan kule tasarımları ile şaşırtacak seni.

Sen çamaşırları asmak için kucağında götüreceksin çamaşırlığa zira senin oğlan teyzesinin aldığı yarış pisti şöyle dursun, senin leğenini Formula 1 pistine çevirmiş olacak.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Balık yemeyen cüce bir kuru ekmeğe talim

Arca’nın geçmişini bilenler daha iki yaşında iken bir orta boy çipurayı silip süpürdüğünü hatırlarlar. Geçmişini şeettiğimin cücesi! Senesi oldu, balığa yanaşmıyor. En son balık konusunda endişelerimi dile getirdiğimde “antin kuntin tariflere bulaşmadan yemek yedirme konusunda ahkam kesiyordum. Ispanakta son derece faydalı olan özendirme politikasının balıkta sökmediğine değinmeme bilmem gerek var mı?

Nereden baksan bir yıl olmuş, bir bütün balığı bitirdiği günleri geçtim, birkaç lokma yediğinde zevkten dört köşe oluyoruz. Kendimce zorlamadan çok şey denedim. Balık ekmek, “önce balık sonra makarna” olumlaması, envai çeşit ve pişirme tekniği ile farklı balık sunumları ve hatta İglo’nun kıtır balıkları… Sadece balık ekmek işe yarar gibi oldu, geçen bir sene içinde birkaç defa yediyse böyle yemiştir. Yanına da illa ki salata.

El kadar bebeyken bir bütün balığı ekmeksiz götüren çocuğun bu halleri düşmesi acı verici tabii ki. Balık mühim balık şart. En azından bence… Empati de kuramıyorum zira bende çiğ balık kokusundan bile aşerme görülebiliyor.

Misal dün İlker’in işleri olduğu için Güzelbahçe’deydik. O işlerini hallederken biz Arca ile telaşsız baş başa bir günün tadını çıkardık. Şantiyenin yakınındaki keçileri ebegümeci otlarıyla besledik, tavuklara yem verdik, bol bol koştuk açık havada. Dönüşte İlker aklımı çeldi. Balık ekmek. Aç mıyız değil miyiz derken bir baktım büfedeyiz. Var ya hayatında böyle sardalye yememişsindir. Kendimizden geçerken Arca’ya da teklif ettik tabii ki “ı-ıh” dedi. Varmadık üstüne, kuru ekmeğe talim etti. Oradan balık haline geçtik, zira balık ekmek kesmemişti, kalamar tava ve bira ile cilalayacaktık öğünü.

Arca’nın ekmek kemirdiğini gören haldeki otçu köylü teyze bile karıştı “buna ekmek vermeyin, sulu yemek de yesin” dedi. Hey allahım! Sana ne teyze, çocuk benim çocuğum!

Çocukların yemek yiyip yememesi toplumsal bir sorun mu?

15 Şubat 2013 Cuma

Dumur diyalog #92

Sevgililer günü münasebeti ile telefon ettiği babaannesine,
A: babanecim ağzımda sakız var pek konuşamıyorum ama şimdi senin kocan yok ya... Sevgililer günü bayramın kutlu olsun

14 Şubat 2013 Perşembe

Gurme Arca'nın yemek eleştirisi : videolu özel gösterim

Gittikçe İlker’e benziyor. Tam olarak 1/4 prototipi diyebiliriz. Korkarım “4 yaş babatomisi” hakkında yazacağım yazıya sadece Arca’nın fotoğrafını koymam yeterli olacak. Yalnız fiziksel özellikleri olsa iyi, huyu suyu zevkleri de iyice babasına benzer oldu. Özellikle damak tatları aynı. Et için - ama halis muhlis kırmızı et için - çikolataya olduğundan daha fazla iştahı var diyeyim daha da demeyeyim.
Muhterem kocamın en iyi arkadaşlarından biri bizim kasap Aydın abi. Yoo önceden tanışıklıkları yok, İzmir'e taşındıktan sonra İlker, dükkana gide gele kanka oldular. Ailecek de görüşüyoruz. İlker kasap tezgahının müşteri tarafında durmaz hiç, direkt arka tarafa geçer. Yakinen izler etlere uygulanan işlemleri.

Arca’nın da en çok sevdiği yerin tezgahın öte tarafı olduğunu anlatmama bilmem gerek var mı?

Neyse ben yeni bir şeyden bahsedecektim. En azından benim için yeni:)

13 Şubat 2013 Çarşamba

Tespitim geldi Vol.4 : saç adamı başka bir şeye dönüştürüyor

Saçlarımdan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Söylememiş olmam mümkün değil, cidden nefret ediyorum. Söz dinlemez, asi şımarık çocuklar gibiler. Sürekli yatmaktan dolayı geçen hafta umumiyetle tepemde toplanmışlardı.

İçerde yatıyorum, biri telefon etti uykum kaçtı, bir şeyler yiyip ilaç içip öyle yatarım dedim, odadan o kafayla çıktım. Koridorda karşılaştığım NA korkudan bir boy zıpladı. Saçları yer çekimine isyankar bir hayalet gibi dolaştım bütün hafta. Kanımca İlker’in “saçlarını uzat artık” demesinde tüm hafta süren göz banyosunun etkisi var. Garibim sanıyor ki düzelecek uzayınca, hayır daha fena kabarıyor.

Neyse ne diyecektim? Tespit ettim hatta test ettim onayladım, saç beni inanılmaz farklı bir insan yapıyor.

P.ipi farkındalığı

Geçenlerde okulda “vücudumuzun içinde ne var?” çalışması yapmışlar. Öğretmenleri maketten iç organları anlatmış, sonra önlerine verdiği resimlere anladıklarını çizmelerini istemiş.

12 Şubat 2013 Salı

Büyük ayı Küçük ayı serisi : Mesaj ama kime?

Arca hemen hiç kitap seçmez. Eve ne gelse itinayla üç beş defa okutulur, özümsenir, kitaba belli bir süre çok fena sarılır, bir süre böyle gider. Serisi varsa kitabın illa ki istenir, pek tabii alınır, bir posta da yeni gelen kitap ile aynı süreçlerden geçilir.

Gel gör ki gözüne soka soka mesajı dayayan kitaplardan pek haz etmez. Ne kadar sararsa sarsın o kitaplar hep yan rafa şutlanır. Misal "cesur böğürtlen"... Arca çok kısa bir süre sarar gibi olup sepetledi kitabı.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #91

A: Anneannemin evi gibi kokuyor, bu akşam anneannemde yemek yiyeyim ben
--- kendisine tahsis edilen benim gençliğimden kalma yorgan için---

10 Şubat 2013 Pazar

Zatülcenpli klostro-çocuk-fobik

Ateşim hiç normal seviyelere gelmedi. Böyle bir sinsi şeytan birden yükseliveriyor sonra düşüyor filan. Ulen ilaçlar bitti n'oluyoruz derken pazartesi yapılacak kontrolü öne aldım, doğru doktora.

Sil baştan bütün tahliller ve biraz fazlası, akciğer filmi vs... Derken kandaki enfeksiyonun düştüğü ama o kadar da düşmediği ortaya çıktı. Yani antibiyotik tedavisine devam.

Önceki gün denk geldiğim 1967 yapımı "hıçkırık" filminden epey etkilenmiş olacağım, doktora "açık konuşun doktor bey ölecek miyim?" Yok lan puhahah "zatürre miyim?" Diye sordum. Zatürre akciğer içinde olurmuş, benimki akciğer zarı iltihaplanması imiş. Halk arasında zatülcenp derlermiş, ötesi tüberküloz muymuş neymiş?

8 Şubat 2013 Cuma

Cibez(s) salatası

Pazar alışverişini bu hafta İlkerin annesi yaptı, cibez de almış. Ufak bir sevinç çığlığı attım, İzmirli olmayan bir torba ota sevincimin sebebini anlayamaz. Bu ot milleti abicim yılın belli zamanı olur ve o kadar kısa zamanda biter ki bazen yiyemeden ertesi yılı beklemen gerekir. Bir de özlemişsen var ya öf!

O akşam güya et vardı yemekte. Allah seni inandırsın eti cibez salatasına meze ettim, var sen düşün nasıl özlediğimi:)

Dumur diyalog #90

İ: arca seni çok özledim bugün hadi beraber uyuyalım
A: Belki seninle uyuyabiliriz bilmiyorum henüz karar vermedim
-----------
Legolarıyla yaptığı şey bozulunca: "annem sen yapar mısın?"
Y: bilmiyorum ki nasıl yapıldığını sen hatırla yaparsın
A: uff ama sonra zamanım kalmıycak!

7 Şubat 2013 Perşembe

E.R.O.İ.N. Tarifi

Az sonra tarifi alanlar beni sopayla kovalayacaklar ama ben çoktan ekmeğimi e.roine bandırmış olacağım:)

Bütün gün uyuduğumun akşamı kendimi çok iyi hissettim. Giriştim mutfağa. İlker ocakta et pişirirken meze salata vs derken bir baktım cüce de bitivermiş yanımızda. O rokaları salatalıkları yıkarken dedik ki bir e.roin patlatalım. Mezenin adı bu, benim yapabileceğim bir şey yok.

Karanlığın sol eli

İşe ateşle ve boğulurcasına öksürükle gittiğim günlerde "yataklara düşsem de dinlensem yoksa bu kararı kendim alamam, uzman biri beni zorla yatırmalı" demiş olabilirim. Hayal meyal hatırlıyorum. Ama tabii bu kadarını beklemiyordum. Sen kendini hırpalarsan vücudun da seni bir hırpalar feleğin şaşar.

Evet hastalıktan nefret ediyorum. Allah biliyor ya etrafımda hasta bir insan oldu mu kaçasım geliyor. Hasta olan kendim bile olsam:) Kaçabiliyorum ama saklanamıyorum kendimden. Yüzleştim artık yapacak bir şey yok. Ben kabullendim de, ilaçların bir kısmı bitmiş olmasına rağmen ateş tam bitmedi, o ne iş hala anlamadım. Yarın tekrar doktora gideceğim artık bu hastalık tantanasına bir son vermenin zamanı geldi! Bu ne be!

Neyse... Hastalık vesilesi ile epeydir elimin altında olan amma velakin iki ana baba eğitim kitabının aciliyetine (evet çocuk büyüyüverir okumadan , aman diyim:P) kurban giden "karanlığın sol eli"ni de hayırlısıyla bitirdim:)

6 Şubat 2013 Çarşamba

Seri katil

Yıllar önceydi, iş için Kore'ye gitmiştim, şansıma kafilede Tunuslu bir kız vardı ve gece gündüz birlikte takılmıştık. Kore çok güvenli bir yerdir, sabaha kadar kadın başınıza sokaklarda dolanabilirsiniz kimse ilişmez. Son gecemizde de gece klübüne gidip sabaha kadar içip otele boş sokaklardan yürüyerek dönmüştük.

Ertesi gün kafa bi dünya uçağa bindim yurdum topraklarına dönüyorum. Yanıma Koreli bir kadın oturdu. Çok güzel olurlar, çok da kibar. Hödük koreli erkek imajından tamamen farklı egzotik bir güzellikleri olur. O da öyleydi. Hemen hemen bütün yol sohbet ettik. İlk defa Türkiye'ye gidiyordu, yalnız gezecekti. Önden dersine çalışmıştı pek çok kitap vardı elinde, tarihi yerler vesaire... Dilim döndüğünce anlattım İstanbul'u.

4 Şubat 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #89

Y: arca bu kağıtları çöpe atar mısın annecim?
A: of her işi ben yapamam annem, çok yorgunum

2 Şubat 2013 Cumartesi

"Perişanlar" dizisinde aksiyon bitmiyor

Hasta yatağımdan bildiriyorum. Bir aydır devam eden öksürüğü sallanmayanların başına kötü şeyler geliyormuş, benden söylemesi. Eşşeklik etmek ve doktora gitmemek zatürre başlangıcına sebep oluyormuş. Yüksek bilmem ne değeri, kesin istirahat (zaten yiyorsa yatma ayakta duramıyorsun) iki çeşit antibiyotik, dengeli beslenme, bol sıvı alma... Vesaire...

31 Ocak 2013 Perşembe

YEPYENİ BİR DİZİ "günün çorbası" EKRANLARINDA : "PERİŞANLAR"

Günün çorbası ekranları yepyeni bir diziye ev sahipliği yapıyor. "PERİŞANLAR"

Arca yazdı, yönetti, oynadı.
Anası ile babası yardımcı rollerde.

Ateş dizinin kötü adamı. 40 C'nin altına düşmeyerek adrenalini hep top seviyede tutuyor. Tam ateş düşürücüler ile hizaya soktum diyorsun, pat bir anda fırlayarak yürekleri ağızlara getiriyor. Gizli kötü adam, "enfeksiyon baronu", hep perde arkasında ama biliyoruz ki tetikçisi Ateş'ten daha sinsi daha tehlikeli rezil bir herif.

29 Ocak 2013 Salı

Uykusuzluk bütün kötülüklerin anasıdır!

Bu kadar da net bu kadar da iddialı konuşurum! O kadar uzun zamandır uykumu tam olarak alamamaktan muzdaripmişim ki iki gece uyudum, uyku ile uykusuzluğun arasındaki o derin uçurumun farkına aydım.

Ben ki projeler sınavlar için günlerce sabahlamış, üst üste gecelerce "aman sabahlar olmasın" style takılabilmiş, sabahına zerre asabiyet etmemiş bir insan evladıydım. "Gençtin yaşlandın" diye aklından geçireni gözünden anlar çok pis dalarım. Sabahına full enerji performans bekleyen yetmeyip her kaprisine tahammül talep eden bir yer cücesi peydah etmemiştim o yıllar! Dikkatini çekerim!

Neyse bir hatadır ettik:)

yok len çok şeker bir cüceydi bizim oğlan bu hafta. Cuma izinliydim, konsomatris sarısından altın gününe iştirak eden orta yaş üstü röflesine terfi etmem öğleni bulmuş. Annemlere geçtim, epeydir kocasız bebesiz dördümüz bir araya gelmemiştik, vesile nahoş olsa da sohbet her zaman iyidir. Cuma akşamı erkenden eve gelmek cüceyi ziyadesiyle sevindirdi. Akşamına bir uyumuş allah seni inandırsın sabah dokuza kadar! Hey yavrım hey....

28 Ocak 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #88

İlker sabah Arca'ya rüyasını anlatıyor
İ: rüyamda büyümüştün ve arabayı sen kullanıyordun, birlikte geziyorduk.
Hangi arabayı kullanmak isterdin anneninkini mi benimkini mi?
A: hmm ben siyah BMW kullanmak istiyorum

25 Ocak 2013 Cuma

Arca'nın çamaşırlarını yıkatmama sorunsalı

Arca’nın Şimşek Mcqueen hayranlığını bilmeyen yok. Şemsiyesinden donuna kadar her şeyi Şimşek ve arkadaşlarının resimleriyle dolu.

“Çocuğu bu yaşından markalı logolu mutluluk objeleri ile tanıştıran ve hatta bunlara alıştıran tüketim toplumunun kölesi rezil ana baba! tüh Allah kahretsin” deyip de tükürene “yarabbi şükür” der, bir tarafıma sallamam. Zira annelik mevzu bahis olduğunda tükürdüğümü çokça yalamışlığım var ama “çizgi film karakterli objeleri evime sokmayacağım, kapitalizmin oyuncağı olmayacağım” demişliğim yok çok şükür.

Gel gör ki bu, işin b.kunun çıktığı gerçeğini değiştirmiyor.

24 Ocak 2013 Perşembe

Şimdi Haberler

Günün çorbası haber bültenine hoşgeldiniz.

On yıllık evlilik kurtuldu!

Günün çorbası ailesini temelden sarsan olaylar zinciri, İlker’in bir diziye bağımlılığının ortaya çıkmasıyla başladı, sayın seyirciler. Yeliz’in bu acı gerçeği dizinin üçüncü sezonunda fark etmesiyle birlikte güven ortamı zedelendi. İlker nasıl Yeliz’siz bir dizi izlerdi? Üstelik Fringe!

20 yıl oldu... "Uğur"lar olsun...

Ben küçükken... Çocukken...
Çok eskiden aydınların bedenlerini katlederlerdi.
Şimdi ruhlarını öldürüyorlar birer birer...
Hangisi daha kötü?
Bilemedim.



Sakar Cadı Vini : Arca'nın onu bu kadar sevmesinin ardında yatan büyüksır ne?

Sakar Cadı Vini Arca'nın kıymetlisi.
Serisini tamamlamamıza az kaldı, şimdilik sadece altı tane (!) ile idare ediyoruz.
Favorisi uzay macerası bu aralar.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Arca’nın hayali arkadaşı takdimimdir: Öngün

Geçen akşam İlker bekar gecesine gittiğinde yer cücesi ile baş başa kaldık. Ben çok seviyorum böyle zamanları çünkü etrafta en baba uyaran olarak “baba” yok : ) Darılmaca gücenmece yok abicim, İlker çocuğu resmen tekeline alıyor. Kudurmaca onda, oyun onda, saklambaç onda, balon oyunu onda kısacası eğlencenin dibi onda. Ben de nasılsa benimle uyuyor, kitaptı sohbetti vakit geçiriyoruz nasıl olsa diye ilişmiyorum. Ama İlker yoksa çok derin mevzulara giriyoruz. Bir gün “ne olacak bu memleketin hali” tadında muhabbete dalar bulursak kendimizi şaşırmayacağım.

Geçen akşamın konusu Arca’nın hayali arkadaşı Öngün’dü. Hayır, okulda en sevdiği arkadaşlarından biri olan “Ongun” değilmiş, bunun altını özellikle çiziyor.

22 Ocak 2013 Salı

"Freud'a ne yaptık da çocuklarımız böyle oldu?"

Kitabı okuduğumda Arca henüz bir yaşında bile değildi. Puhahahha şeklinde güldüğümü, "yuh yav amma da abartmışlar" dediğimi ama kitabı da çok beğendiğimi hatırlıyorum. Sonra okunmuşların arasında yerini aldı, gitti.

Geçtimiz günlerde Thomas Gordon'dan ve çocuklarımızda iç disiplinin oluşmasında nasıl bir katkımız olur ana fikrindeki yazının yorumcularından biri uzman bir anne atuan idi. Bu kitabı öneriyordu. Tabii hemen tozlu rafların arasından çıkarılarak okundu.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Başka bir okul mümkün! Biliyor muydunuz?

Bodrumlular için duyuru:)

Engelleri, engellileri nasıl anlatmalıyız?

Arca'nın dinmeyen öksürüğüne çareyi doktorda arayalım, partiye katılmak için icazet alalım dedik, cumartesi günü sabahın köründe düştük yollara. Soğuk algınlığına bağlı öksürük. Yani bizimki maymun dötünü görmüş... hesabıymış:)

Vakit çok, hava da güzel meşhur sihirbaz balcıya yürüdük. Alsancak'ta yılların balcısı vardır, ben çocukken bile vardı. Arca'ya oradan polenli arısütlü ortaya karışık bir bal yaptırıyoruz. Maksat doğal bağışıklık sistemi güçlendirici bir şeyler girsin bünyeye.

Gıdadan yana muhafazakar takılan cüceye de "sihirbazın balı" diye kakalıyoruz. Zaten takviye gıda diye verdiklerimiz ana öğünlerden fazla olmaya başladı mı anla ki bizim evde mikroplar kol geziyor.

Bir Türk anası olarak cehaletten olduğu kadar mikroptan ve fanilası sıyrılmış belden korkar, köşe bucak kaçarım.

Hayır, "çocuğu hasta ettik üşüttük" edebiyatına girmeyeceğim, benim derdim başka.

18 Ocak 2013 Cuma

Ev yapımı kumpir

Geçenlerde Gamze'de kumpir görünce "aa bende tarif var" diye sazan misali atlamışım.
Evet yapmışlığım var ama tarifle filan değilmiş yav uydurmasyon tamamen:)
Laf ağızdan çıkar nasıl yaptığımı anlatayım içimde kalmasın.

Patates, kaşar, tereyağı ve evde ne varsa...

Malzemelerdeki detaya gel:)

Aklıma gelenler

Ben kedi insanı değilim. Sevene lafım yok, ben tüylü hiçbir hayvana temas edemiyorum. Tiksinti değil, tüylerim diken diken oluyor. Annem mesela sever, bayılır, evlerinde hep sarman kedileri olmuş, yolda görür okşar sever, sokaktakileri besler, mırıl mırıl konuşurlar. Çok güzel bir iletişim var aralarında. İçten içe özenirim ben, okşayabilmeyi, dokunabilmeyi isterdim. Düşünsene bütün elektriğini alır üzerinden, tepki verir sana. Ya ne bileyim, dokunamamak fena işte.

Tüylü hayvanlar hakkındaki negatif hislerimi hissetmiş olacak, apartman sakinlerinin beslediği kedi benden nefret ediyor.

Daha önce anlatmıştım. “yelissss” diye tıslıyor ve köşeye filan sıkıştırıyor. Sabah sekiz civarı gayri ihtiyari penceresinden dışarı bakan komşular, minik bir kediden kaçan koca kadın sayesinde güne gülerek başlıyorlar. Beni pencereden uğurlayan komşuların sayısında artış var, bilet kesmeye başlayacağım. Ne bu kardeşim bedavaya komedi mi izleyeceksiniz?

16 Ocak 2013 Çarşamba

Risk

Birine duygularını samimi bir şekilde açmak risklidir.

Şimdiye kadar çatalı cam masaya vurduğunda “kırılacak” demişsindir, şimdi “kırılacak ve bir yerin kesilecek diye çok korkuyorum” demektesindir. Koca kadın korkularını el kadar bebe ile paylaşmaktadır. bababbabababa başımıza taş yağacak!

15 Ocak 2013 Salı

Çocukta dış disiplin mi? İç disiplin mi?

Geçenlerde yakınmıştım, ağız dolusu küfretmiştim, az kalmıştı four mor demeyecektim...

Fuck'ılmıştan beter etmişti cüce bizi. Laf dinlememeler, gözümüzün içine bakıp bakıp inadına yapmalar.... Üf ya neyse uzatmayalım, o günler için buraya tık diyelim geçelim.

Empati ve sempati yüklü yorumların yanı sıra kafamı tuttuğu gibi başka yöne çeviren yorumlar da oldu.

Ve bir taraftan gördüm ki bloglar içinde kaybolan anneler, bu alemde yazanların hep muhteşem bebeler olduğunu sanıyormuş. Evet tabii ki muhteşemler ama zor zamanları da oluyor. Hani "sorun bizde mi sadece? " diyerek eziklenme güzel annem, sadece sosyal paylaşımlara fazla gerçeklik yükleyerek kendini eksikli hissetme. Bizim oğlanın asabiyetini paylaşınca şaşıranlar takdir edenler olmuş da açıklayayım istedim.

Boş durmadım tabii ki...başladım kitaplığı karıştırmaya. Abicim boşuna mı servet ödedik de bir dünya ebeveyn eğitim kitabı aldık? Dekorasyonu tamamlasın diye koymadık herhalde onları kitaplığa?

Thomas Gordon - çocukta dış disiplin mi dış disiplin mi?

Dumur diyalog #87

A: bizim evimizde bir kardeş olsun
Y: kardeş mi istiyorsun arca?

14 Ocak 2013 Pazartesi

Arca hakkında duygu ve düşüncelerim

Hafta sonu okuldan verilen ev ödevimiz buydu. Ben kağıda www.gununcorbasi.blogspot.com yazmayı düşünüyordum aslında:) vallaha hiç uğraşmazdım. Yazmak değil derdim, vallaha bak otursam sayfalarca yazarım. Lakin İlker "ödevimiz vardı eyvah" deyip ne olduğunu söylediğinde ben kafamdan yazmıştım zaten. Mesele kağıda "elle" yazmak. O kadar klavye- dokunmatik ekran gevezesi olmuşuz ki elle yazmayı unutmuşum. Elle yazarken düşünemiyorum bile:) neyse buraya yazdım tabii ki sonra elle temize geçtim sabah alelacele kolum koptu. Bir de İlkerinkileri ekledim. Malum o telefonda sms bile yazamaz.

Tamam sustum, ödev aşağıda:

12 Ocak 2013 Cumartesi

Fareler ve insanlar

Meltem Gürle'nin yazdığı aşağıdaki yazı bu kaynaktan alıntıdır. Bugün bir paylaşımda okuduğumda o kadar sevdim ki buraya taşıdım.

" Bundan on beş yıl kadar önce, bahar döneminde, İstanbul’da bir lisede öğretmenlik yaptım. Geçici bir işti bu. İngilizce edebiyat dersini veren hoca hastalanmış, sınıf da bir dönem için öğretmensiz kalmıştı.

Öğrenciler için de benim için de zor bir süreçti. Onlar bir üniversite hocasının getirdiği serbestiye alışık değillerdi. Ben de tahtaya bir şeyler yazmak için sırtımı döndüğümde, arkamda fırtınalı bir okyanus gibi dalgalanan bir sınıfa dayanamıyordum.

11 Ocak 2013 Cuma

Sabah kahvesinden önce

Üç gün ya üç gün! Bir tadilat üç gündür bitmez mi be! Kafama vuruyor sanki çekici.

Tadilat sesleri cinayet sebebi olabilir pekala, üstelik hafifletici sebeplerim var. Tahrik ediliyorum şu an üstelik ruh sağlığım iyi değil. İyi halden filan derken ilk celsede yırtarım.

Uykusuzum. Epeydir uykudan yana şikayette bulunmamıştım, özlemişim. Göz kapaklarım kapanıyordu yolda, arabanın ısıtıcısını kapattım, bir derece dış hava koşullarında pencereyi açtım.

10 Ocak 2013 Perşembe

Günün çorbasıymış! Peh!

Allah seni inandırsın blogun adını “günün çorbası” koyarken kimsenin kafasında “iyi çorba yapar” izlenimi oluşturmaya çalışmamıştım. Maksat “her güne bir yazı” (b.kunu çıkarıp çok kereler üç posta yazdığım da oldu) mottosuna gönderme yapmaktı. Yoksa “haftanın menüsü” koyardık adını değil mi ya puhahah:P (bu espriyi de bir daha yaparsam eşekler kovalasın beni, kendimden iğrendim yeminle)

Uzun lafın kısası benim çorbacılığım aşçılığımdan değil, çorbayı çok sevmemden geliyor. Sabah akşam koy önüme çorbayı “niye içiyorum” demem! Yanına salata ekmek tamam, gıdam budur abicim!

9 Ocak 2013 Çarşamba

tespitim geldi Vol.3 : Alışverişten anlamıyorum

Yandan dikişleri atmış pantolonumdan sonra paçası açılmış olanı da üstüne tuz biber ekince fark ettim ki benim yaklaşık üç yıldır klasik siyah bir pantolona ihtiyacım var. Üç yıldır sallıyorum. Alışverişe çıkmak gözümde büyüyor. Üşeniyorum, kaçıyorum.

8 Ocak 2013 Salı

Dumur diyalog #86

a: bu şurubu sevmiyorum
y: evet acı ama öksürüğünü bir anda kesiyor rahat uyuyorsun
a: şurubun içinde bıçak mı var annem?

7 Ocak 2013 Pazartesi

Bir süre böyle...

Blog tasarımından sıkıldım! Ama tasarım vs için fazla bir yeteneğim becerim de yok. Artık deneme yanılma allah ne verdiyse. Bu süreçte tıklayanları yamalı bohça görünümlü bir blogla karşılamak hoşuma gitmese de "benim adım hıdır elimden gelen bıdır" diyor, küçüklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öpüyorum.

Bu arada unutmadan;

Adamı işte böyle dumur ederler

Gurur duyulacak bir şey bilmem ama Arca plakaları ezbere biliyor.

Daha doğrusu ilk yirmiyi sırasıyla ezbere sayıyor, belli başlı bir yirmi tane de daha var dağarcığında. İlker de Arca kadarken plakaları biliyormuş. Ne gereksiz bir özellik. Kaç kere söyledim Arca’ya babanın zamanında google yoktu, şimdi elindeki telefona yaz “Malatya’nın plakası” diye tüm arama motorları emrine amade. Ama yok illa ki öğrenecek.

5 Ocak 2013 Cumartesi

Twitter faydalı bir sosyal paylaşım şeysidir

Gelmiş geçmiş en hızlı geri dönüş alınabilecek sosyal paylaşım şeysi twitter abicim test ettim onayladım.

Şimdi ben bu idefixe kızgınım. Hayır, sadece 150 tl gibi yüksek bir meblağa kargo ücretsiz yaptıkları için değil, stokta görülen ürünü ya da en geç iki gün içinde kargo denilen ürünü on beş gün beklettiği için de değil. Hata bende ki bonuslarımı harcayabiliyorum diye buradan alışveriş yaptım yoksa kargoyu da koydun mu d&r'dan daha ucuz değil katiyen.

4 Ocak 2013 Cuma

Mezeleri mezeciden satın alan birinden ilginç bir tarif geliyor şimdi!

Benim bu ev ahalisine kabak sevdirme çabalarımın altında yatan ne? Harbi diyorum bak, bir psikolog tarafından incelenesi bir vakayım. Ve niye kabak? Kendim de sevmiyorum işin garibi!

Yılbaşı da geçti, hangi sofraya yakıştıracağız bu mezeyi bilmiyorum. Zira yılbaşında rostoyu bile kocasına yaptıran rezil bir insanım.

3 Ocak 2013 Perşembe

Asfalyalarım attı atacak! Başlayacağım Fucking Four’una!

Kafam bozuk! Harbiden bozuk. Yanlış giden bir şeyler var.

Evde küçük bir ergen var ve cidden iş çığırından çıkmaya başladı.

Kendimizi dinletemiyoruz. İlker her daim konuşmaktan yana. Güzel güzel konuşuyor Arca ile. Neden yanlış bir davranış olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Misal, sabahın köründe arabalarını çarptırarak oynamasını istemiyoruz. Komşular uyuyor o vakitler ve şikayet duymak istemiyoruz. Her sabah bunu anlatıyoruz ve her sabah yine aynı şey. Arabalarını bir süreliğine kaldıracağımız hakkındaki ön bildirim de fos çıkıyor. Zira yaptığı sadece arabalarından belli bir süre muaf olmak, sonra sil baştan!

Argo mu? puhahhaha

Zaten diri ficudumdan eser kalmadı bir pelte yığınından beterim bir de sabah gündeminden öğrendiklerim, iyice dayak yemişe döndürdü beni.

Çocukken okumadığıma hayıflandığım birkaç kitap var: Küçük karabalık, şeker portakalı, fareler ve insanlar, küçük prens… Hüzünlü Kemalettin Tuğcu’lardan ya da klasiklerden ziyade benim favorim Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü kitaplarıydı.

yepyeni başlangıç allah için yepyeni!

sabah resmen kalkamadım. hayatımda belki ilk defa işe gitmemeye karar verdim evet genelde sürüne sürüne giderim sonra kafamı kaldıramam geri dönerim. bu defa araba bile kullanamayacak haldeydim. birkaç defa Arcanın yanım gelip kahvaltı filan sorduğunu okula gittiklerini söylediğini hatırlıyorum. ilker arayıp da bir tas çorba içmemi tavsiye ettiğinde öğlen olmuştu bile. içtim üstüne bitki çayı ve ilaç da içtim. nadire abla portakal suyunu koymuş yanıma uyumuşum görmemişim uyandığımda saat beşti.
bir virüs beni felç etti kanımca. yemek yedim annemin nefis brownie'siyle çay da içtim ama hala kol kanat kırık gibi. sahi bu nasıl bir yeni başlangıç? allahın bir bildiği vardır elbet ?
an itibari ile yine yorganın altındayım, allahın bildiğini kuldan saklamayayım dedim.
Arca da öksürmeyeydi iyiydi, neyse...

1 Ocak 2013 Salı

Yeni başlangıçlar

Önce sağlık huzur sonra

Yeni başlangıçların yılı olsun 2013...

An itibariyle...

Arca çizgi filmle yeni bir başlangıca imza atarken ben yine yazıyorum, İlkerse kahvaltının üstüne kestirmece. Şimdi bütün sene böyle mi geçecek yani? Eee iyi tamam bizim için sakıncası yok:)


28 Aralık 2012 Cuma

Kara liste

Ara ara yılbaşı ruhunu arıyorum. Blogun tozlu sayfalarının arasında bile bulamadım. Bu yıl böyle demek ki:) aranırken geçen yılki "to do list" yazısını buldum. Bak bak bak.... Nasıl iflah olmaz bir iyimsersem artık, liste bile yapmışım.


1. Arca'nın odası değişecek! Oyun odası haline gelen ex-oturma odası tamamen Arca'ya tahsis edilecek.
Değişmediği gibi oyun odasındaki koltuğun da yazlığa gitmesiyle iyice yayıldı cüce hatta özerkliğini ilan etti ve hatta görmemizin uygun olmadığı işler karıştıracaksa alenen bilgi verip kapıyı da kapatıyor. Yakında DVD'lerinizi de alın diye ültimatom verirse şaşırmayacağız!

Daha da “bu çocuk resim yapamıyor” diyeni eşekler depsin!

Öğretmeni göndermiş, “annesine söyleyin hiç müdahale etmeden tamamen kendi başına yaptı bu resmi” diye tembihlemiş İlker’e. Tabii cemi cümle biliyor benim bizim oğlanın yeteneksinizin önde gideni, yeteneksizlik dalında “yetenek sizsiniz Türkiye”ye katılacak kadar çıtayı yükseltti diye düşündüğümü.

27 Aralık 2012 Perşembe

Ev yapımı tagliatelle

6 yumurta, 1 kilo un, 1 çorba kaşığı tuz...

hatırladığım bu! malzeme mühim değil! mühim olan stresini hamura atabiliyor musun?

eski yazıları fotoğrafları karıştırırken annemin seneler önce aldığı makarna makinasını buldum. Evet makinada kesiyorsun aman da ne kolay diyorsun ama öyle değil işte. Yoğuracaksın hamuru.. Hayat seni nasıl yoğuruyorsa nasıl sertleştiriyorsa, sen de hamura aynı muameleyi çekeceksin abicim.

"Her gün bile babamla uyuycam!"

...dese de inanma! Kuyruklu yalan!

Geçtiğimiz hafta boyunca Arca defalarca söz verdi, defalarca caydı. İlker ile Arca’nın akşam uykularını birlikte uyuma hikayesi arap saçına döndü. İlker türlü alavere dalaverelerle Arca’dan birlikte uyuma sözü alıyor, akşam oldu mu Arca cücesi ne yapıp ediyor anasıyla yatağa giriyordu.

26 Aralık 2012 Çarşamba

Eyy! Yılbaşı ruhu! oradaysan masaya üç defa vur!

Yılın bu zamanları çoktan gündemimize oturmuş olması lazımdı.

Hıristiyan kardeşlerimizin Noel’i zamanı havaya girer 1 Ocak gibi çıkardık o yılbaşı havasından. Geçen gün Çinlilerle telefonda toplantı yaparken de Noelimizi kutladılar sağ olsunlar, içimi kuruttunuz ne Noel’i diye çemkiresim geldi yuttum, thanks yavrım!

"Arca oğlum senin annen bir salaktı" vol.17

Pazartesileri sürpriz günü okulda. Hadi bu defa Arca kendi yaptığı bir şeyleri götürsün okula dedim. Heves ettim. Mozaik pastayı duyunca İlker de tutturdu yerim diye. Arca bozuk attı, neyse bir buçuk ölçüden büyükçe bir pasta yapmaya karar verdik. Her bir dilimi ayrı ayrı strech film ile paketleyeceğiz, üstlerine de tek tek isimleri yazacağız, plan bu.

25 Aralık 2012 Salı

Fang Ailesi : Şimdi senin suratına bir tane çaksam bu sanattırdiyebilir misin?

Fotoğrafı, resmi sanattan saymayan bir karı koca düşün. Bunlar performans sanatçısı ve durağan hiçbir şey onlar için sanat değil!

24 Aralık 2012 Pazartesi

Bizim oğlan resim çiziyormuş yav

Susan Stricker o meşhur ve mühim kitabı “Çocuklarda sanat eğitimi” kitabında resmin temelinin karalama olduğunu anlatır, çocuklarımıza “ne resim yapıyorsun? ne çiziyorsun?” gibi şeyler söylemememizi, özgür bırakmamızı ve illa ki yorum yapacaksak “çok güzel olmuş” şeklinde değil, “seçtiğin renkleri çok beğendim, kırmızı ile kahverengiyi bir arada kullanman ilginç olmuş” filan dememizi öğütler.

Ben de bünyeye kattığım bir donanımın b.kunu çıkarırım! Yani çıkarmışım. Zira karalama konusunda o kadar yüreklendirmişim, o kadar gerçekçi ve beğeni dolu yorumlarda bulunmuşum ki, Arca benim sadece karalamalardan hoşlandığımı sanıyor.

Dumur diyalog #84

A: Ela kitabımı yırttı
Y: hadi ya çok fena. Sen ne yaptın?
A: kızdım
Y: ela ne yaptı?

22 Aralık 2012 Cumartesi

Hafif ! kar yağışı

İstanbul'a gitmek için bundan daha kötü bir gün seçilemezmiş. Kar haberini de dinlememişim, sabah pilotun varış noktasındaki hava durumunu bildirirken "hafif kar yağışlı" demesi üzerine haberdar oldum. Ama hafif filan ya hafife alıyorum.

Sabahtan ofiste çalışacağım öğlen Akmerkeze geçeceğim plan bu. Lakin planda olmayan şiddetini gittikçe arttıran kar yağışı var. Toplantıya tam vaktinde yetiştim. Karşıdan gelemeyenler varken benim ta İzmirden gelmem takdirle karşılandı. Heheh çaktırmadım, ulen bilsem bu kadar yağacağını ben de gelmezdim sadece soğuk olacak sanıyorum. Tabii ki hava muhalefeti nedeniyle komisyon tarihinin en kısa toplantısını kayıtlara geçirdi, herkes evlere erkenden vınladı. Akşam Tuba ve Gülayşe ile buluşacağım. Kıpırdamıyorum yerimden. Eh zaten Akmerkezdeyim daha ne isteyeyim. Cam kenarı bir yer buldum, tatlımı kahvemi aldım, kar manzarasına karşı kitabımı okudum. Aman pek mesudum.

Beş buçuğa doğru Tuba aradı taksi bulamıyordu, metroyla Kanyon'a gidecekti. Gülayşe'nin karşıdan katılması mümkün değildi. Kolay gelmiştim kolay dönerim diye düşündüm. Yanılmışım! Bırak taksiyi yolda hareket yok. Biraz yürüyeyim dedim zaten bilinmeze yürüyen bir topluluk var, takip ediyorum. Bir şekilde taksi bulurum umudunu hiç yitirmiyorum. Bir ara yanımda liseli bir grup belirdi. Kulak kabarttım. Servisle gitmekten vazgeçmişler metroya doğru yürümeye karar vermişlerdi. İki kız bir oğlan. Oğlan biraz şaşkın belli ki yanlarında erkek olsun diye gruba dahil edilmiş, kızlar zehir gibi. Hemen yanaştım, "arkadaşlar ben Kanyon'a gideceğim nasıl ulaşırım metroya?" İhtiyaç duyduğum cevap geldi; "biz de oraya gidiyoruz, götürelim sizi."

Başladık yürümeye. Karanlık ara sokaklarda atlattığım birkaç düşme tehlikesinin ardından gençlerin peşine takılma fikrini sorgulamaya başladım. Gerçi başka şansım da yoktu en kısa yoldan metroya ulaştıracaklardı. Cidden öyle de oldu! Yirmi dakikalık bir yürüyüşün ardından metro durağına gelmiştik. Ayaklarım çizmenin içinde vıyck vıyck diye sesler çıkarıyordu ama hiç oralı olmadım.

Varmıştım Kanyon'a varmıştım. Tuba ile nefis bir makarna şarap üstüne kahve .... saatin nasıl ilerlediğini anlamamışım. Kanyondan bir yedek çorap alırdım diyordum kar suyundan buz kesmiş ayaklarımı bile unutmuşum. Ara ara trafik kontrol merkezine bağlanıyoruz telefondan yolların durumuna bakıyoruz. Bir taraftan THY'yi meşgul ediyorum, hani iptal filan var mı diye.

23:15'teki uçak için taksiye bindiğimde saat sekiz bile değildi. Yolların durumunu anlattım şoföre oralı olmadı, tabii ben nereden bilecektim? Telsizle sordu ben hala "E5 iyi, bak bir haliçte bir de şirinevlerde sıkışıklık var, sonrası açık, bas git vallaha bak telefondan baktım" sallamadı beni girdi TEM'e. Eh pek tabii daha sapakta sıkışmış trafiği görünce gerisin geri ve hatta geri geri döndü E5'e. Ama hala "abla sen haklıymışsın" demek yok. İlerliyoruz harbiden Şirinevler hafif sıkışık ondan gayri her yer açık. Bu arada telsizden evine giden yolu soruyor cevap yok. Baktı benim teknoloji işi biliyor, " abla sen telefondan bir bakıver be eve gidemedim iki gündür" demeye başladı.

Erkenden vardım havaalanına. Bileti öne alma şansımı denedim bingo 21:00 uçağına aldırdım. Sevinçten havalara uçup "nihoahaha" şeklinde kocasıyla telefonda konuşan manyak bendim. Manyaklıkta değildim ama sevinçte kesiknlikle yalnızdım.

Sevincim çok uzun sürmedi zira uçağın kalkmasına on dakika vardı ama kapı numarası bile belli değildi. 22:00 uçağı ve daha birkaç tanesi iptaldi. Rötar kesin vardı da aman iptal olmasındı. Havaalanı mahşer yeri gibi. Kıyamet bu olsa gerek diye düşünürken sadece bir saatlik rötar haberiyle yüreğim soğudu. Bindik uçağa lakin bir saat de uçakta bekledik. Biliyorum ki İlker merak edecek gel gör ki yanımdaki adam uçak modunda oyun oynuyor diye bir alay çemkirmişim, hiç zararı olmasa bile telefonu açıp da mesaj atmam mümkün değil kan çıkar.

Eve vardım saat iki saat öne aldığım biletimle iki saat rötarlı yani tam birde:) göüznü sevdiğimin hava şartları göüzü sevdiğimin İzmir'i!


MFÖ yakar gönlümü

Bizim dönem kız çocukların büyük çoğunluğu Erol Evginle evleneceğini söylerdi. Benim adamım Mazhar Alanson'du. Oyuncak gitarım ve onlarınkine benzeyen pantolonumla aile toplantılarında MFÖ taklidi yapardım.

Her kasetleri vardı bizim evde ee o zamanlar kaset var tabii:)

Üniversitedeyken Galatasaray lisesinde bir konserlerine rastlamıştık hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Bütün şarkılarını ezberden söylediğimde İlker şok olmuştu hastasıyım abicim lafta değil yani:)

Şimdi Beyaz Show'dalar.

Allahım o rastladığım konserdeki gibi hissediyorum şu an! Hatta o yedi yaşında hissettiklerimi:)

Mest bir gece biterken... Arca uyuyor İlker uyuyor ve bu bünye hala uykuya direniyor... Yalnızlık ömür boyuuuuuu





20 Aralık 2012 Perşembe

an itibariyle

istanbulda karda mahsur kalinabilecek en iyi yerde kar manzarasi esliginde kitap kahve :)

lakin gece izmire donebilecek miyim hic bilmiyorum hasssss.....kar durmuyor yav cok sakat bi gunde gelmisim:(

19 Aralık 2012 Çarşamba

"Arca oğlum senin annen bir salaktı" vol.16

Yine yeni yeniden gözlüklerini evin içinde bulamadığı için lenslerini takan, gözlüğünü bulunca lensleri çıkarıp gözlüğü takan salak benim ve bunu ilk defa yapmıyorum!

18 Aralık 2012 Salı

Sharon yeliz

Yurtta kaldığımız yıllar benim lakabım "sharon"dı. Evet Sharon Stone'dan geliyor. Temel içgüdü filmi pek popüler o yıllar, hani buz kıracağı ile adamları haşat ediyor sharon abla.

Ufacık tefecik bir kız çocuğum o zamanlar nereden baksan şimdiki halimin 7-8 kilo zayıfını düşün. Ama küçük müçük karamürsel sepeti deyip geçme. İki adet yirmi litrelik bidon suyu (o zamanlar damacana yok istasyonlardan bidonla su alırdık her oda dört kişilik oda başına iki bidon) tek seferde iki kat çıkarırdım tık etmezdim.

Arca ilk kez...

... Bir arkadaşından mektup aldı.
Evet Ege bir ev resmi çizmişti, kıyamam Elif'in kafasının eti yiyip postalamıştı resmi, resim Arca'nın eviydi, Arca'ya postalanmalıydı.

Allahtan Arca'ya söylememişim, garibim her gün sorardı kesin mektubu geldi mi diye. Aradan üç hafta geçti mektup geldi. Vaktiyle hemen her Türk kadını gibi Strawberry'den öte beri sipariş ederdim, allah seni inandırsın daha çabuk gelirdi dünyanın bir ucundan. Bizim mektup Karşıyaka'dan üç haftada teşrif edemedi, gözünü sevdiğimin ptt'si.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Hayalkurdum : bizim çocukların kitapçısı

Cumartesi sabahı pek tabii kargalar kahvaltıya oturmamışken biz yollara düştük. Gazi’de kesin yer buluruz diyorum ama bizden başka ne çok karga varmış, hepsi de soluğu Alsancak’ta almış. İki turun sonunda dünyanın bir ucunda park yeri bulduk, bu ne be!

Uzun çok uzun bir yürüyüşün ardından Tea&Pot’a girdik. Hani Duru da belki bugün Zeynep’le café’ye gelmiştir, onu da alır HAYALKURDUM’a götürürüz diyordum. Laf aramızda eminim Duru’nun benim çocuğum olduğunu sananlar çok olurdu. Bu iki cüce aynı okula gidiyorlar ya, ikisinin fotoğraflarını facebook’a koymuştum, cümle arkadaşlar “aa ne tatlı kızın var aynı sana benziyor” dediler. Fikir de hoşuma gitti ha! İnsanın kendisine benzeyen çocuğunun olması ne güzelmiş be dedim. Üstelik Duru İlker’in yeğeni, kan bağımız bile yok. Gerçi Deniz bebeği de bana benzetiyorlar. Bizim büyük Duru’yu da. Uzun lafın kısası bütün yeğenlerim – kan bağımız olsun olmasın – bana benziyor : ) Ah ulen bir kendi çocuğumu benzetmedim gitti!

Duru hastaydı ve evde dinleniyordu, Arca teselliyi bir fincan süt ve iki koca dilim mozaik pastada buldu. Hoşbeşin ardından yollandık Hayalkurdum’a. Saatimiz tutarsa buluşalım orada dediğimiz Tuna, Ege ve anneleriyle ile denk getirdik. Zira HAYALKURDUM'u talan edeceksek kalabalık olmalıydık, hayal kurtları başlarına gelecekleri şimdiden öğrenmeliydiler.

Aç parantez... girişte merdivenler var, hemen yanında ise bebek arabaları ve engelliler için rampa. Detaylar önemsendiğinizi gösterir... Kapa parantez :)

Yer cücesi girer girmez kendisini ortadaki kocaman minderin üzerine attı. Resmen yaydılar.

14 Aralık 2012 Cuma

Pijama dediğin...

Sabahları keyif nağmeleri tutturan kocama saydırmıştım, "sabah insanı değilim kardeşim!" Diye çemkirmiştim ya hah ben o kadar nemrut değilim gel bak mesela an itibariyle pamuk hatunum!

Dün gece çalıştığım yetmiyormuş gibi bir de sabahın beşinde kalkıp İstanbul'a gittim, akşam döndüğümde Arca uyumuştu bile. Ama o bütün gün üzerine yapışan kıyafetleri, sıkan çorapları, yüzüğü, saati çıkarırsın ya ohhhh.. Üstüne en yıpranmışından pijamanı giydin miydi tamam gelsin günün en güzel saatleri...

13 Aralık 2012 Perşembe

Dolap kapakları

Geçen Cuma Arca’nın veli toplantısındaydık. Kurum sahibi genel konularda konuşma yapıyordu, ailelere önerilerde bulunuyordu.

Laf döndü dolaştı, dolap kapaklarına geldi. Evet, artık yetişkin sayılan oğlunun odasındaki dolap kapakları bile açıktı. Salondan cık cık sesleri gülüşmeler gelirken ben yanımdaki İlker’in kolunu tuttum, yoksa puhahah şeklinde kopacaktım ve tüm salona “benim o! o dolap kapaklarını açık bırakan yetişkin benim!” diye itiraf etmek zorunda kalacaktım.

12 Aralık 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #83

Arabasını kaza yaptırıp kıran Arca'ya annesi (yani ben) : "Senin yerinde olsam Noel babadan oyuncak araba istemem arca"
A : neden?
Y: çünkü söyleyeceğim getirmesin sana araba, kırıyorsun kıymetini bilmiyorsun.
Sinsice yanıma yanaşıp fısıltıyla;

11 Aralık 2012 Salı

Geleneksel yılbaşı ağacı süsleme merasimi

“aa yılbaşı bizim dinimizde yok, bunlar hep gavur icatları!! kültürümüzü yozlaştırıyorsun, tuh sana!” gibi saçma sapan düşünceleri küçük beyinlerinden geçirenler için her yıl olduğu gibi bir bilgilendirme yapayım, hiç zahmet etmesinler! (buraya bir tık)

Gelelim bizim yılbaşı ağacı süsleme merasimimize.

Pazar günü hiç dinmeyen yağmur fonu eşliğinde, aheste bir kahvaltı.

10 Aralık 2012 Pazartesi

HAYALKURDUM

İstanbul’daki arkadaşların çocuklarını götürdükleri çocuk kitabevlerini ve oralardaki aktiviteleri gördükçe Allah biliyor ya, “benim bebemin neyi eksik! ah ulen İzmir’de yok böyle kitabevleri!” şeklinde eziklendiğim çok oldu.

Hani bir şey isteseymişim olacakmış! OLDU! Dört şahane kadın, dört İzmirli anne “hayal kurdu” ve hayallerinin balkabağına dönüşmesine çok az kaldı.

12.12.12'de saat tam 12:12'de
1398 sok. No:6/1 Ulvi Apartmanı Alsancak (tabii ki İZMİR)

Darısı hayal kuran bütün hayalkurtlarının başına!


Her çocuk böyle mi bilmem ama bizim evdeki numune kitapçıları seviyor, bir raf kadar çocuk kitabı sunan sıradan kitapçılarda bile saatlerini harcayabilen bir veledin HAYALKURDUM’da tüm günü geçireceğine kalıbımı basarım!

Bizi kapıdan kovalayacaklar, bacadan gireceğiz, onları bu kitabevini açtıklarına pişman edeceğiz!! nihahahohahah :)  

Pezzettino

Kitap siparişleri iş adresine geliyor, Arca’dan önce ben okuyorum. Evet çoğu kitabı gidip de kitapçıda incelemek gibi bir vaktim olmadığından ya eleştirisini BDK’dan okuduğum ya da Esra Özlem’in Ada’sı gibi Arca ile zevkleri tutan çocukların önerilerini not edip gözü kapalı sipariş veriyorum.


Artık mikemmel bir kitap seçicisi olduğumdan mı (:P) yoksa Arca’nın kitaptan yana seçici olmamasından mı bilinmez, yüzde doksan dokuz tuttururum zaten.

Eskiden bütün kitapları aynı gün getirirdim eve. Hurrarra bütün gece dilim damağıma yapışırdı hepsini okuyacağım diye. Akıllandım, şimdi tek tek getiriyorum.

Pezzettino’yu da ofiste okudum götürmeden önce.

Bayıldım. Bu yaşımda bayıldım! Çocuk kitabı çok ciddi iştir, hani yazdım oradan biliyorum :P Yok benim yazdıklarım kör gözüne parmak şeklinde mesajlar içerdiği için fena halde kıskandım bu kitabı. Dokundurmuş çekmiş! Kısa, öz, alttan mesaj! bitti.

Gri'nin elli tonu

Dönemin popüler kitaplarını çok sonları okumak gibi saçma bir adetim var ve neyse ki yalnız değilim. İyice sindirilsin, okunsun, işin erbapları tarafından yorumlansın diye beklerim. Hemen çıktı, ilk ben okuyayım gibi bir derdim yoktur. Hatta aradan aylar geçmesine rağmen hakkında hala iki laf ediliyorsa, daha makbuldür.

Amma velakin bu defa merakıma yenik düştüm. “Gri’nin elli tonu” diye bir kitap. İzmirli anneler mail grubunda bir muhabbet başladı. Allah! Daha kitaptan tek satır okumadan, alt dudağımı ısırırken bulduğumda kendimi, bir anıyı hatırlar gibi gülümsemeye başladım. Harbi diyorum bak, artık nasıl anlattılarsa?
Hani yemek için derler ya (daha doğrusu babam der) aklında duracağına midende dursun. Hah bu kitap için de “aklımda duracağına listemde dursun, dur hatta elimde dursun bir sipariş vereyim” dedim verdim.

“Lizbon’a gece treni” dehasının ardından çerez olacağını biliyordum, kendimi hazırlamıştım, beklentiyi yüksek tutmayacaktım. Arca ile sızıp gecenin geri kalanında cin gibi uyandığım o gün başladım … ve bitirdim… dermişim: ))))

Sırtım tutulmasa bitirebilirdim ama bitirmedim. Kitabın bendeki mesaisine iki gün ömür biçen dostlar yanılmamıştı.

Kitap mı? Yorum mu?

Ne yapalım canım, her kitap da edebi anlamda doyuracak değil, değil mi ya?

Fazla detaya girmeyeceğim, merak kediyi öldürür mü cidden bilmem ama beni uykusuz bıraktığı kesin!

8 Aralık 2012 Cumartesi

Dumur diyalog #82

Verdiğin sözü tutmak mesajını içten içe enjekte etmeye çalışan İlker; "bak Arca söz verdim oyun açtım değil mi? Sen de verdiğin sözleri tutuyor musun babacım?"

Arca "bundan sonra seninle uyumak için söz vermiycem! Her gün bile söz vermiycem!"
..............

Bir tane de dumur diyalog #yeliz special edition:
Y: ekmek yok İlker eve girmeden alalım
İ: ne yemek var?
Y: bezelye
İ: aa bezelye ekmeksiz yenmez
Y: o zaman bezel-YEME puhahaha

Evet iğrencim biliyorum.

7 Aralık 2012 Cuma

Muhterem...

Nedeni olmak zorunda da değil ama karşımızdakini sevmemizi sağlayan bir şeyler vardır, detaylar. Kaşı gözü orası burası soyu sopu huyu değil, genel değil, ayrıntı…


Ettiği bir laf mesela…

6 Aralık 2012 Perşembe

Tespitim geldi!! Vol.2

İlk gençliğinde çocukluğunda yeterince Türk sineması izlememiş orta yaşa yakın bireyler mutluluğu yeni dönem Türk dizilerinde arar!


Bakınız : Muhterem kocam.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Aşure

Sosyal medyada bir tek kare daha aşure fotoğrafı görürsem düşüp bayılacağım! Bana mı bu sene geldiler yoksa görsel paylaşım medyasında daha mı fazla dolanır oldum bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa; aşureyi sevmiyorum. Dünyanın geri kalanının aksine sevmiyorum.


Tatlının içine giren bakliyattan haz etmiyorum. Sütlacı da benzer sebeplerden sevmem. Pirinç olsa olsa çorbada ıspanakta olur, tatlıda ne işi var?

Aşure konusundaki hassasiyetim çocukluğuma dayanıyor, biliyorum.

Annem ve “komşuya gönderme” konsepti!

Dumur diyalog #81

A: Annem, bizim okuldaki kıvırcık Ege saçlarını kestirince ne oldu biliyor musun?
Y: Bilmem ne oldu?
A: KIVIRCIKSIZ EGE OLDU! Puahahhaha
...........................

4 Aralık 2012 Salı

Büyüyorlar!

Cuma gecesi yorgunluktan kucağımda uyuyakalmıştı, yoksa soğan kokulu kafasını yıkamaktı niyetim, olmadı, leş gibi uyandı yeni güne. Berk’in doğum günüydü, Berk’in hediye ettiği parfümü sıkar, kokudan kurtuluruz dedik. Ama saçların iğrenç görünümünü ne yapacaktık? Limon! Limon sürdük kafasına dik dik yaptık saçları, sprey sıkılmış gibi oldu.


“Parti saçlarım oldu!” diye sevindi garibim büyüyor yav!

3 Aralık 2012 Pazartesi

Tespitim geldi!! Vol.1

“Yemek tarifi” ile “diyet” anahtar kelimeleri satar abicim, havada karada satar!


Bugün bir ara kendi bloguma girdim, okuyorum. Evet böyle narsis bir insanım, kendi yazdıklarımı okuyorum. (laf aramızda çok gülüyorum yav!) Neyse sağ alt köşede o anda sayfayı ziyaret etmekte olanların sayısı görülür. 33 gördüm! Oha niye lan? Benim bildiğim 20’yi geçmez. Hatta gece geç bir saat girmişsem “1” gözükmesin diye iki ayrı sayfada açarım bloğumu, maksat “tek ben mi okuyorum lan!” hissiyatı oluşmasın. Böyle manyak yönlerim var, tanıyın beni! buyum ben!

Kim çapkın?

Hafta sonunun pazar partisi Deniz’indi. Evet Deniz bebek, Arca tarafından kafası gözü yarılmadan sağ salim 1 yaşını doldurdu. Bu sene sağ çıktı kanımca bundan gayri hayat mücadelesinde sırtı yere gelmez.
Öncesinde Arca’yı arabada uyuması konusunda telkin ediyoruz ki partide arıza yapmasın. Deniz’in partisine giderken de arabada kestirdi. Gözünü açtı, balonlar, çocuklar, nefis yiyecekler… sersemledi haliyle. Bir gün önceki partide bütün çocukları tanıyordu ama o gün o kadar çocuğun arasında yalnızdı.