30 Mayıs 2012 Çarşamba

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.12

Gün geçmiyor ki, günün çorbası çifti salaklıklarına bir yenisini eklemesin!

Arca, yavrum seni camide mi bulduk (zira sen bizden daha zehir gibisin) yoksa salaklığım bulaşıcı mıdır bilinmez son zamanlar anandaki salaklıklar babanı kapsama alanına aldı gidiyor.

29 Mayıs 2012 Salı

Dumur diyalog #54

İ : aa bir küçük fındık faresi mi gelmiş yatağımıza?


A: Hayır ben ceviz faresiyim

….

A: Annem fındık fareleri annelerini dudağından öper biliyor musun?



Marketten aldığımız mısırları kavanoza koyarken;

A: Bu ne?

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Kaçabilirsin ama saklanamazsın! 5 buçuk çok erken yav!


En son pek iyi anladığım ama anlamazlıktan gelmeyi tercih ettiğim yeni kademeli (ne demekse?) eğitim sistemi komedisiyle arama mesafe koymuştum. Vallahi bak, ofiste sohbetlere bile mal mal bakıyordum. Sanki görmezden gelmiş gibi yaparsam bu kötü kabus silinip gidecek ve biz güneşli bir sabaha uyanacaktık. Çocuklarımıza “zorunlu” seçmeli dersler dayatılmayacak, 10 yaşında çocuklar çıraklığa veya evlenmeye yönlendirilmeyecek, beş buçuk-yedi buçuk yaş arası üç ayrı grup aynı sınıflarda okutulmayacaktı. Okul öncesi eğitime önem verilecek, herkes huzurlu olacaktı.

Başta Blogcu anne Elif olmak üzere çok yazıldı, çok çabalandı. Okuyup okuyup beynimin ücra köşelerinde inzivaya yolladım bütün bilgileri, olanı biteni.

“Ben bir çocuk gördüm…”

Bu ara Arca bir halt yediyse ya da yiyecekse başlıyor anlatmaya …
“Annem bir gün ben bir çocuk gördüm…”

25 Mayıs 2012 Cuma

Procenin son ayağı

Tarihi iphone'um can çekişiyor. Bu fotoğrafı blogger'a ekleyinceye kadar iki defa kilitlendi. O kadar darbeye iyi bile idare etti. Bugün yarın cenazesini kaldırırız. Helvasını yer eski dostum nokia'ya selam ederim. Fotoğrafın konu başlığı "arca'yı çekirdek aileden çıkarma procesinin son ayağına ait material tedariği"dir. Tüm bir cumartesiyi ve gecesini, ardından da pazar öğleden sonrayı babaannesi ve hala-emre-deniz üçlüsü ile geçirecek olan cüce, kendisi ile ilgilenecek yakın akrabalarının burnundan getirmesin diye bir dizi önlem paketi planladım. -Var ya planda detaycılık konusunda üzerime adam tanımam. Hata bazen planı o kadar detaylandırırım ki işin gerçeğini yapmak hiç heyecan vermez ve hatta katiyen bir türlü bitmez.-

Fakir ama gururlu bir çocuk vardı…

Arca ile günümüzün bir kısmı onun tarafından “sınırları genişletmeye çalışmak”, benim tarafımdan “sınırları net belirlemek” üzerine yapılan workshoplarla geçiyor.

Alınmaca gücenmece yok, herkes üzerine düşeni yapıyor.

O, sürekli deniyor, ben sürekli posta koyuyorum. Geçinip gidiyoruz.

Bunlar olağan şeyler…

24 Mayıs 2012 Perşembe

Makarnayı neden en güzel ben yapıyorum?

Çünkü Arca makarnayı sadece benim yaptığımı sanıyor:) Çorba, et, pilav, sulu yemek... Bunları hep Nadire abla yapıyor sabahtan ama makarna dediğin taze olcak.Bir de İlker'den isteyince bilmiyorum cevabını alıyor. Sonuç : Yeliz the makarna queen:)

özgürlük, kime göre neye göre?

Anne baba arasındaki ikilemden çocuklar ve disiplinsizlik beslenir. Sen kocanla birbirini yerken cüceler isyan bayrağını eline alıverir.

Biz İlker’le umumiyetle birbirimizi kollarız. Cüce de yalnız kalır. Bu yüzden ikinci çocuğu düşünmüyoruz, eşitlenmesinler diye:P Böyle de bencil bir çiftiz.

Ama bazen bizim gibi müttefiklerin bile fikir ayrılığına düştüğü oluyor.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Adamı böyle döt ederler!

Arca bir ara tuvalet eğitimi almakta olan arkadaşlarına özenip ılık ılık salıyordu çişleri. Ulen başa döndük, “tüh Allah kahretsin” derken, şimdi de yeni icatlar çıktı.

Arca’nın sınıfında kendilerinden epey küçük bir arkadaşları var, Yasemin. 18-20 aylık filan. İnanılmaz tatlı bir çocuk. Önce bizim canavarlar zarar veriyor mu acaba dedim, öğretmenleri “çok kolluyorlar, koruyorlar Yasemin’i” dedi. Acayip sevindim. Farklı yaşlardaki çocuklarla bir arada olmaları çok güzel bence. Bir de fark ediyorum ki Yasemin sınıfa katıldığından beri Arca, hemen hemen aynı aylarda olan Poyraz’la oyunlarında daha dikkatli davranır oldu. Şahane, değil mi? Evladım küçükleri koruyor kolluyor, diye sevinirken bu işin yan etkilerini hiç düşünmemiştim.

22 Mayıs 2012 Salı

Ortadoğu ve Balkanların en hızlı pazar alışverişi


Tabii ki fotoğraf çekmek filan yok!
kaynak için (*)
 "Günün çorbası", hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak 15 dakikada evet yanlış okumadın yavrım,15 dakikada haftalık pazar alıverişini nasıl tamamlandığına dair ipuçlarını paylaşacak.

Allah cümlemizi “farkındalık” illetinden korusun! Amin!


Vaktiyle Bacılar! Analar ! toplaşın, mühim izahatlarım var!" derslerime iştirak etmiş analar bacılar benimle empati kuracaklardır. Zira “farkındalığın” karanlık yüzüyle baş başayım.  

Uzatmadan anlatıyorum...

Bu hafta sonu çok acı bir gerçeğin farkına vardım. Farkına vardığımdan beridir de kendimden hiç hoşnut değilim. Farkındalığın artması işte böyle yan etkilerini de beraberinde getiriyor.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

İçimde kalmasın

Kalmasın vallaha çatlarım.

Dün akşam her zamanki gibi amaçsızca açık TV'ye gözüm takıldı. Amaçsız çünkü kimse bir şey izlemiyor ama TV açık? Niye ki?

Ben bizim evden alışkınım aslında, sabah açılırdı televizyon. "ses olsun" diye. Ama annemin eli hep işteydi. Kulağı TV'de. Yalan rüzgarındaki seslendirme sanatçısı değişince annemin nevri dönerdi. Hiç bakmamış ki ekrana. İlker de çok farklı değil, elinde iphone onu bunu karıştırıp duruyor ama televizyon açık. Neyse blog köşelerinde muhterem kocamı çekiştirecek değilim, zira farklıyız kardeşim.

Arca'yı çekirdek aileden çıkarma procesi Vol.2, sanal paylaşımın dibi ... vesaire

Yazlık her geçen gün keyifli bir yer oluyor...

Orada geçirdiğimiz vakit her hafta sonu biraz daha uzuyor.

Arca'yı çekirdek aileden çıkarma procesi tam gaz devam. Babanne hafta sonu şirketin organizasyonunda olduğumuz sırada Arca'yı yazlığa getirmeyi teklif etti.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

an itibariyle...

Efes fıçının yanına iç fındığı katık ettim.
Bundan sonra "kilo almışım bık bık bık " söylemlerime "hadi len!!" demek serbest, hakettim ben bunu.

18 Mayıs 2012 Cuma

İskender sonunda

İskender’e daha okumadan b.k atmıştım. Okumamıştım da. Ama okuyacaktım. Pek popüler kitapları sonraya saklamak gibi bir huyum var. Çok merak etmiyorsam bekleyebilir. İskender’i yaza saklamıştım ama dayanamadım, uzun yolculukta yedek kitapların arasına aldım. Elif Şafak benim için şimdiye kadar sadece “Aşk”tı. Artık “İskender”. Bazı insanlar ekrandan okunamaz mesela, onların kitabını alıp eline okuman lazım. Elif Şafak da gazeteden okunmuyor anladım, elinde kitabı olacak.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Okulda sergi, anneler günü vesaire...

Trafik ışıklarında durduğum zaman iyi ki fotoğrafını çekmişim zira akşama kadar kelebekler elimde kaldı :) Arca'nın anneler günü hediyelerinden bir tanesi bu, okulda yaptığı hediye.

Verecekleri zaman acayip heyecanlandım, mini eteğimle (yaşlandıkça etek boylarım kısalır oldu:P) elimde kocaman fotoğraf makinesi ve fuardan beri ağrıyan dizimle diz çöktüm. Tek evladım kollarıma atlayacak, "anneler günün kutlu olsun annem" diyecek, bu muhteşem sahneye tanıklık edenler gözyaşlarına hakim olamayacaktı. Evet, gözümde canlandırdığım sahne buydu.
 

15 Mayıs 2012 Salı

Makarna en iyi çocuk bakıcısıdır.

Öyledir. En azından Arca için. Koy bir tencere makarnayı, git ne işin varsa yap.

İlk söylediği kelimelerden biri "makka" idi. Bkz. yaklaşık iki yıl önce çekilmiş bir makarna videosu...

14 Mayıs 2012 Pazartesi

dumur diyalog #53

Model grubu için;

“Bazı model kızlar şarkı söylüyor, modelin şarkısını aç babam!”

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Tam zamanında!

Sabah Alsancak'taydık. Nil'in tavsiye ettiği atletlerden alıp Tea&Pot'a uğradık.
Cüce hapşırıyordu, burnu sümüklü.
İyi ki oyalanmamışız, tam zamanında kaçmışız...

An itibariyle...

11 Mayıs 2012 Cuma

Balkon

Mini etek İzmir’in yerel kıyafetiyse (yalan dünya:P) , balkon da folklorunun önemli bir parçasıdır.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Azmin kitabını yazıyorum şerefsizim

Demiştim ya bu herif uyumuyor, dalacağım kendisine… Evet daldım. Hemen despot anne mode on yaptım. Bak en başarılı olduğum konu, demek içimde var despotluk. Anlattım güzel güzel, bak evladım kitap okuduktan sonra ben yanında oturacağım sen uyuyacaksın, hani okuldaki gibi.

Yemedi tabii.

Bundan sonrası fiziksel darp, psikolojik şiddet, vicdan sömürüsü, “bak travma geçiririm, manyak olurum” sinyalleri, trajedi, komedi, anarşizm içerikli bir filme dönüştü.

Hurried Child Sendromu = Acele ettirilen çocuklar

Acele işe şeytan karışır
Acele giden ecele gider

Benim gibi telaşe memurlarını biraz sakinleştirmek için atalarımız tarafından söylenmiş, pek sevilmiş, bugüne kadar gelmiş sözler. Bir de bizim zamanımızda “Acele işe, ben de işeyeceğim” geyiği vardı değil mi? Evet biliyorum iğrencim:P

Geçtiğimiz günlerde İzmirli anneler mail grubunda tartışılan konu başlığını görünce evden çıkmazdan önceki “hadi hadi”lerden bahsedilecek sanmıştım. Meğer bambaşka bir şeymiş.

Hurried Child sendromu

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Arca’yı çekirdek aileden çıkarma procesi Vol.1

Biz İzmir’in nimetlerinden katiyen faydalanmıyoruz. Katiyen!


Kabuğu pek sert bir çekirdek aileyiz. Yanı başımızdaki ailelerimize Arca’yı teslim edip birkaç saatliğine ya da birkaç günlüğüne baş başa kalamıyoruz. Hep bir bahanemiz oldu. Yok dişiydi yok çişiydi, yok ağlardı yok düzeni bozulurdu.

Arca'nın başka çevrelerde olmaya, onu seven akrabaları ile yeni deneyimler kazanmaya ihtiyacı var desem de inanma, asıl bizim biraz düdükten nefes almaya ihtiyacımız var:P

8 Mayıs 2012 Salı

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.11

İlker geçen hafta doğum günüm dolayısıyla İstanbul’a geldi. Eski günlerin hatırına İstiklal’de kol kola gezdik, güzel öğrencilik yıllarımızı yad ettik. Derken bir binanın önünde durduk. Başladık engin mimari bilgilerimizi konuşturmaya. “Vay be!! Nasıl güzel restore etmişler, bak gördün mü, çok şık olmuş. Hmm neymiş bu otel mi?” … “yok yok cafeler var baksana”.. “AVM galiba?” … “aman Demirören’i de hiç sevmem ama bak adam ne güzel yapmış işte, takdir edeceksin” … “ya ya… bak bu caddedeki bütün binaları böyle yapsalar ne iyi olur”

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Geldik şanlı analık tarihimin en çetrefili savaşına

Yok anam terrible 2 horrible 3 fucking 4 diye başlamayacağım. Çünkü bu savaş zamansız... Yıllar geçtikçe şarap gibi yıllanıyor, katiyen bitmiyor. Her dönem ayrı bir tat ayrı bir sefer. Haçlı seferleri mübarek.

Uyku be ya uyku!


Bebelerin uyuması dedin mi, bizim internet analarında iki ana görüş hakimdir.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

"küçük" deyip geçme!

Hangi rakının daha güzel olduğunu sormak için neredeyse İlker'i arayacaktık. İnsanın rakı kültürü olmayınca.... yaş üzüm mü ne? hah işte ondan bi küçük, iki kadın ... asmalımescitte ... bi küçük diyorum bitti!

"küçük" deyip geçme küçümseme! Rakı geçmişim birkaç kadehle sınırlıdır. Tuba'nın da öyle... Ama dün gece vurduk şişenin dibine. Küçük bir şişe ama bizim için büyük bir adım. Dün anladım ki kavun beyaz peynir rakı üçlüsü çok can kardeşmiş. Aynı bizim gibi:) Bize arkadaş oldular, bitiremeyiz dedik, paket yaptırır eve götürürüz dedik, derken bir baktık bitirmişiz.

Rakıdan sebep, saatler gece ikiyi gösterirken THY çağrı merkezini epeyce güldürdüm kanımca:) Benim kaydı dinler dinler gülerler artık.

4 Mayıs 2012 Cuma

Bizden geçmiş

Fuar dediğin... bizden geçmiş. Daha ilk günü öğlen olmadan yorulmuştuk:)
Hep derim gençlerin önünü açmalı!

Açmak deyince.. Fermuar iki milimetre açtım. Hani etek noldu diye merak edenlere durum raporu vereyim dedim. Her allahın akşamı tabiri caizse öküz gibi yer de bir de alkolun dibine vurursan olacağı bu! Kebapçıda çimçimlenen Çinli misafirlerin önünde kalan etleri kendi tabağıma alasım geldi. Kadir bilmezler! Bunların önüne koyacaksın tavuk ayağını zıkkımlansınlar, kebap senin neyine! İçli köfteye "no" diyen insanla aynı masaya oturdum yav! Öküz gibi yediğimi onlar da fark etmiş olacak, "bu kadar küçük bir kadın için sağlam iştahım olduğunu" tespit etmişler. Sen beni gençken görecektin.

3 Mayıs 2012 Perşembe

NEDEN! NEDEN! NEDEN!

 Kitap okumak artık bir işkence. Epeydir uyku öncesi okunacak kitap adedini ikiye düşürmüştüm. Son zamanlarda baktım hiç kitap seçiminde rol oynamıyor, kitap sayısı konusunda dakikalar süren pazarlıklara girmiyor. Ben ne seçersem tamam diyor. Bu işte bir pislik olduğunu anlamalıydım, neyse ki anlamam uzun sürmedi.

Yıllardır hiç soru sormadan dinlediği kitaplar bir anda sihirli “neden” sorusuyla yepyeni bir eğlence kaynağına dönüşmüştü. Zira ne seçersem seçeyim, sonuç hep aynıydı, hemen her cümle “neden?” sorusu ile bölünüyordu.

Kitap okuma süresi yine aynı niye adedi arttırsın ki?

Altta kalmamalıyım, yeni bir kanun hükmünde kararname ile uyku öncesi kitap sayısını teke düşürmeliyim, en azından “neden?”ler tükeninceye kadar.

Halbuki ben artık “neden”lere hazırlıklıydım. Donanımlıydım.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

sahi bugun benim yasgunumdu:)

fuar oncesi kendin pisir kendin yecide surpriz pasta kesiminin ardindan tarihi otelime giris yaptim. musterilerine olan duyarliliklarina hayranim:)-bkz foto
yarin ilker geliyor bi sefer de onunla kutlama:) eh insan omrunde bi sefer 34 yaziyla otuz dort yasina giriyor:) ilkere sorsan 35. pis!! o haftaya 35 olacak olabilir ben onumuzdeki bes sene daha yirmi dokuzum. babam gencligini bu formule borclu: elliyi gecmeden yasi icin kirki telaffuz etmedi. takvimler 59?gosterirken o 49 yasindayim diyordu. simdi sor 59 der:)

bundan sonra 29 anam yersen:))

1 Mayıs 2012 Salı

1 günde 1 kilo verdiren diyet

“40 kiloyum 168 boy ve 5. Sınıfa gidiyorum. Günde 3 litre su içtim sadece 1 kilo verdim, bir de bisiklet sürdüm ama…”



“Ya ben 172 boyundayım 62 kilo çok mu?”


“14 yaşındayım, 164 boyundayım ve 54 kiloyum – biliyorum korkunç !- üç gün içinde 50 kilo olmak istiyorum. Ne yapabilirim?”


….

Bunlar aklımda kalanlar. Bir diyet sitesinin yorumlarında okudum, şok oldum! (Ne işin vardı diyet sitesinde diye soran şahıs; hayır bir şey kaçırmadın yavrım, yazının sonunu oku, flashback yapacağım)

30 Nisan 2012 Pazartesi

Beni habersiz bırakma

Çağımızın korkulu rüyası “bihaber olmak”. Aman habersiz kalmayalım.

Hani şu sigaraların üzerine “öldürür!” “kanser yapar!” filan yazıyorlar ya, hah onun yerine “habersiz kalırsın”, “facebook’una halel gelir” “twitter hesabın hack’lenir” filan yazsalar daha etkili olur şerefsizim. Ha “iktidarsız olursun” mesajını sollar mı bilemem ama bir caydırıcılığı olacağı kesin!

Şaka bir yana, sosyal medyanın çıkış noktası bu kanımca. İnsanoğlunun “haber alabilmenin keyfi” kodlu genlerine gönderme yapıyor ve sinyaller anında yerini buluyor. Bir defa haber almanın, bilgilenmenin tadını alan bünye bu illetten katiyen kurtulamıyor. Eh işin içine bir de merak girdi mi…

Ateş eden şey

Arca "tabanca, tüfek, silah" kelimelerini bilmiyor. Yok yav şişinmek için söylemiyorum, benim evladım pek masum, terbiyeli, hiç öyle vurdulu kırdılı şeylerle işi olmaz şeklinde bıkbıklayacak değilim. Sadece "bak bu silah, bu tabanca, bu 38 lik bu kalaşnikof" filan diye detaya girmedik, anlatmadık, görmezden bilmezden geldik silahları. Su tabancası bile almadık, su pompası aldık. Bir nevi "mesaj vermeyelim" kaygısındayız.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Var bir gudubetlik!

Haftaya İstanbul’a fuara gideceğim, fark ettim ki beni unutmuşlar. Benim gibi kadın unutulur mu be! Otel yok, uçak yok, kaldım ortada. Madem unuttunuz gelmeyeyim o zaman dedim, yemedi! Eh madem unuttunuz ve madem geliyorum, o halde bari WOW’da bir oda ayarlayıverin, dedim, hiç yemedi.


Günlerdir yana yakıla otel arıyorum. Merter tarafı iptal. Taksim’e yöneldim mecburen. Fiyatlar uçmuş, fuar zamanı son günler… Normal. Bakalım, Beyoğlu'nda kalacağım bu gidişle. Parkta da yatıracak halleri yok ya, buluruz elbet.

27 Nisan 2012 Cuma

D.I.Y.* senin neyine sen anca D.I.** yavrım!

* : D.I.Y. Do it yourself (Türkçe meali "elin armut mu topluyor, bir dünya para vereceğine kendin yap!")
** : D.Y. Do yourself (Türkçe meaili kendini yap! daha da derine girmeyeyim, Türkçe dediğin lastik bir dil her yere uzanır)

D.I.Y. olayına merak saldığımdan beridir, evdeki her atıl eşya potansiyel bir D.I.Y. malzemesine dönüşüyor.

Babamla annemin şarapla arası hiç olmadı, onlar direkt rakı takılırlar. Dolayısı ile bizim evde hiç şişe mantarı olmadı. Bu detay önemliydi çünkü ilkokulda fen bilgisi deneylerinin bir kısmında mantar kullanılırdı ve ben bulamadıkça deli olurdum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Çocuğuna sinirlenmemek için dahiyane yöntem duymak isteyen buraya

Çocuğunuza zaman zaman kızdığınız oluyor mu?
İçinizden bağırmak geldiği ve hatta avaz avaz bağırdığınız?
Peki arada çok sinirlendiğinizde şöyle bir omuzlarından sarsıp kendine getirmek istediğiniz?

" Yok olmuyor benim içimden hiç çocuğuma kızmak gelmiyor" diyene öyle bir okkalı “HADİ LEN!!” derim ki feleğini şaşırır!

Olur kardeşim olur güzel annem, olmuyorsa insan değilsin! Hani "insan değilsin" derken "olamazsın" anlamında söylüyorum. Ya sinirlerin alınmıştır ya sakinleştirici yutuyorsundur ya da meleksindir de kanatların yoktur.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak engin (!) tecrübelerini, birikimlerini, dahiyane fikirlerini paylaşıyor! “Okumadım, görmedim” diyeni ve engin bilgileri es geçeni, uygulamayanı çok pis tepelerim!

Heyecan doruğa çıktı mı? Ne yaptığımı, sinirlerimin bir anda nasıl yatıştığını söyleyeyim mi?

25 Nisan 2012 Çarşamba

Montessori'yi sevmek için çok geçerli bir sebebim var

Çocuğu bir birey olarak gördüğü için mi?
Yoksa hani o, çocuğun hayatını kolaylaştırıcı oda düzeni için mi?
Çocuğum dahi (!) olsun diye mi? Harika çocuk yetiştirmek için mi?
Yoksa blogta montici geyiği yapmak için mi?

Hayır ! Yani evet tabii hepsi kulağa çok geliyor. Ama benim derdim başka.

Montessori ile ilgili ilk okumaya başladığımda ne pembe kule, ne kahverengi basamaklar ne de kulplu silindirler cazip gelmişti bana. Aktivitelerin hepsini okudum, ama hemen hemen hiç birini uygulamadım. Hayatın içine yedirilmeden bir takım öğretilerin, aktivitelerin “dostlar alışverişte görsün”den farkı olmadığına inanıyorum.
(Diyorum ama benim de numunelik bir “dostlar alışverişte görsün” aktivite postum var, bkz. Sürpriz sepeti )
Dedim ya derdim başka.

Dumur diyalog #52

Y: Arca sana çok sevdiğin bir yemek yaptım.
A: ne yaptın?
Y: Tahmin et bakalım?

24 Nisan 2012 Salı

Top ten count down Vol.2 - yorumlardan derlemeler

Annemin doğum günü şerefine toplum içinde söylenebilen veciz sözlerini derlemiş, top ten count down yapmıştım. Nefis yorumlar geldi. Aralarında benim atladıklarım var, bayıldım.

Yorum bırakanların yüksek müsaadeleriyle buraya alıyorum,

-Ustune bir sey giy - ayaginda yine corap yok: kesinlikle bir de terlik, bizde terlik de önemlidir. Duvardan duvara halı kaplıyken bile terlik giyilirdi, giymeyince "raptiye batar" derdi, ben de dalga geçerdim, bir gün cidden battı. Sırf haklı çıkmak için mi koymuştu o raptiyeyi acaba? Hala soru işareti:)

- Odani topla : Evet ya bunu nasıl unuttum. Hala dağınık bir insanımdır, o kadından benim gibi biri nasıl çıktı hala bilmiyorum.

Duru bizdeydi

Arca tam bir bayram yaptı. En son ben Çin'deyken görüşmüşlerdi. Üç gün boyunca Duru'nun gelişini bekledi. Ona göstereceği oyuncakları, hangilerini vereceğini, hangilerini saklayacağını.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Renklerin cinsiyetinden (?) haberi varmış:(

Migros oyuncak çılgınlığı yaptı, kıyısından yakalayabildim. Sanal marketten alışveriş yapmak güzel ve kolay ama akşama sana getirinceye kadar stokları bitiyor. Nitekim oyun hamuru malzemeleri eksik geldi. Ama millet henüz yazlık oyuncaklara akıl erdirememiş olacak, açık hava oyuncaklarının hepsi geldi.

Biri de bu scooter. Geçen yıl Tuna'nınkini denemişti, dengeli oluşu da benim hoşuma gitmişti, 24 liraya bulunca aldım. Tabii stok sıkıntısı olunca bizimki pembe çıkmış. Bence sakıncası yok, çünkü biliyorum ki Arca için de sakıncası yok.

20 Nisan 2012 Cuma

"You’ve got mail!" ve bahar zırvalamaları

Ne tatlı bir filmdi değil mi?


İlker’le üniversitedeydik izlediğimizde. Çok sevmiştik. Sonra da ne zaman rastlasam izledim. Özellikle o metroda kelebeğin şaşkın şaşkın uçuşunu aynı şaşkınlıkla seyreden Meg Ryan’ın kocaman gülümsemesinin olduğu sahne. Galiba tek aklımda kalan bu. Bir de köşedeki dükkan…

19 Nisan 2012 Perşembe

Biri Arca’ya “anne-çocuk” sözünün önemini anlatmalı! Çok ciddiyim!

Bizim İlker’le çok önemli bir sözümüz vardı eskiden, “sevgili sözü”. Hani inandığın dinin kutsal kitabına el bassan bu kadar geçerli olmaz. Sevgili sözü verdin mi, dönüşü yok. Çok çok kötü bir şey! Öyle bir dırdır yaparım ki hayatından nefret edersin.

Çocukça değil mi? Olsun biz de çocuktuk eskiden.

Bunu Arca’ya anlattım. Ne kadar önemli olduğunu, verilen sözlerin mutlaka tutulması gerektiğini. “Anne-çocuk sözü” adını verdik bu söze. Çok önemli konularda “anne-çocuk sözü” verildi mi, tutulur.

Çarçur etmeyeceksin ama bu sözü, sadece çok çok gerektiğinde kullanacaksın ki anlamı olsun.

Mesela…

18 Nisan 2012 Çarşamba

TOP TEN COUNT DOWN!

Annemin gün yüzü görmemiş çok acayip bir vecize dağarcığı vardır. Acayip diyorum çünkü kendisine bak, Lady Diana kılıklı bir kadın (cidden rahmetliye çok benzerdi) ama ağzını bir açtı mı, biri dublaj yapıyor sanırsın. Sözleri hem manidardır hem de cuk oturur. Afallarsın, düşünmeye sevk eder beynini, en nihayetinde anladığında o çoktan lafı gediğine koymuştur bile. (Bizim cücenin lafı gediğine koyma genleri ananeden geliyor kanımca:P)

17 Nisan 2012 Salı

EGOCAN

Tek gecede bitirerek kendi çapımda hızlı kitap okuma rekoruna imza attığım “Evrenden torpilim var” hakkında iki satır yazmasam ayıp olurdu.

Popüler olduğu dönemde uzak durduğum bir kitap. 138. Baskıyı görünce baskılara dayanamadım edindim ben de: )

Bir işin içine “öğreti” girdi mi iğreti oluyorum. “ihtiyacım yok yeterince gelişmiş bir kişiliğim” olayından ziyade kafi derecede ebeveyn eğitim kitabı hatmettikten sonra kişisel gelişim kitaplarına biraz mesafe koymak benimki.

Lafı gediğine koymakta üstüne yok

"Yavrucuğum" diyorsun, pek masum görünüyor gözüne ama iş laf sokmaya gelince senden benden cabbar!


Büyüyünce babasına neler alacağını sayıyor; “sana televizyon alacağım, araba alacağım, koltuk alacağım…”

Heyecanlanıyorum, “bana ne alacaksın Arca?” diye soruyorum. Laf pat diye yapıştırıyor; “sana bir şey almayacağım”.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Ala-çin

Şehri otobüsün içinden izlemek harika…

Düzenli yollar, ilginç ağaçlar, japon güllerinden trotuar çitleri, bin bir çeşit bitki.

Hemen her yerde komünizmin disiplini hissediliyor. Dış mekanların düzeni ve güzelliği beklentiyi yükseltiyor ve kapıdan içeri adımını attığın an yumruk yemişe dönüyorsun.

Pislik içinde, en lüks lokanta bile. Çin’de en çok gördüğüm şey lokanta olduğu için rahatlıkla genelleme yapabilirim. Korkunç. Öyle ki yemek sırasında gördüğümüz şeyleri iştahımız kaçmasın diye grubun geri kalanına yemek bitinceye kadar anlatmama gibi sessiz bir anlaşmamız vardı.

Detaya giriyorum, uyarmadı deme!

15 Nisan 2012 Pazar

an itibariyle...

an itibariyle... migrostan 25% indirimli aldigim buzbag okuzgizu bogazkereyle sisenin dibini ararken...
acili semizotu salatasindan kalanlari olumsuzlestiriyorum lakin okuz gibi dikinmadan once resimlemek aklima hic gelmemisti.
an itibariyle ilker ilk 45 dakikanin bittigi anonsunu dinledi ve baska bir spor kanalina gecti.
an itibariyle arca oturdugu lazimliktan bana sesleniyor kakasi bitmis

12 Nisan 2012 Perşembe

bu gece son

Ya kusan damatların ya da yemeklerin fotoğrafını çektim, çünkü “ne gördün” desen bunlardan başka bir şey görmedim derim.


Grubun kadın olan yarısının ve diğer yarısının da karısının tembihi üzerine soluğu Kemeraltı’na benzer bir çarşıda aldık. Evet o yumuşakçalar menüsünü lüplettiğimiz ilk gündü. Çinli arkadaşımız bundan sonraki her gün yapacağı tembihlerini sıraladı; “çantalara dikkat, dükkana önce ben gireceğim, siz gözükmeyin, fiyatı geçirirler, pazarlıksız hiçbir şeye OK demek yok ve çantalara dikkat!”.

uzun zamandır görüşmediğin geveze dost

Cuma erkenden çıktım ofisten. Boğazında beyazlık görünce cücenin hafiften tırsma durumları ve doktor ziyareti. İyi haber, Arca’yı son gördüğünden beri gelişimini beğendi Bilent amcası. Yeay!!! Zaten girer girmez “ben yemelerimi çok çok yedim, 16 kilo oldum” demişti. Boy da uzamış, 1 metrelik bir cüce var artık bizim evde. Boğazdaki beyazlığı doktor da gördü ama teşhis için boğaz kültürü gerekiyordu. Yaklaşık bir saat, ikna, tehdit, gözyaşı, intikam… her şey yaşandı o laboratuarda. Sonuç? Bir şey yokmuş.Dötümden ter aktı, o da mı çıkmamış tahlilde?

11 Nisan 2012 Çarşamba

Çin'deyim ve az önce...

.... koca caddenin önünde geleneksel bir düğün arabasına "Çinli" turistler gibi elimde fotoğraf makinası ile yaklaştığımda, damat olduğunu düşündüğüm adam camı açtı ve gözümün önünde kustu.

Evet kustu, midesinde ne var ne yoksa caddeye boşalttı. Caddenin karşısında bekleyen arkadaşlar kokunun onlara kadar geldiğini söyledi, bilmiyorum onların yalancısıyım.

10 Nisan 2012 Salı

Evet evladım senin annen katıksızından bir salak!


----- Stok yazılara devam :) ------

Yer cücesinin elinde tehlikeli bir şey varsa, ya da oyuncak tehlikeli bir kullanımdaysa, bildirimde bulunuyorum : “bırakmazsan elinden alacağım ve kaldıracağım”


Dumur diyalog 47 ve 50’deki o küçük tuvalet var ya evet orası “tehlikeli nesneleri kaldırma merkezi”.

Bir oyuncak ya da nesne kayıpsa garanti “kaldırılma” ültimatomu yerine getirilmiş ve ikameti belli bir süreliğine küçük tuvalete aldırılmıştır. Sorun yok. Bir şey kayıp mı evde, arayacağın ilk yer küçük tuvalet.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Bant yayını

Bant yayını...
Çin'deyim.

Yalan dünya, Beyaz reklam çekimi için yurtdışına gittiğinden dolayı stok bölüm hazırlamış yayınlıyormuş.
Günün çorbasının neyi eksik? Benim de stok bölümlerim var Gülse'ciğim hıh :)) (var ya çok seviyorum bu kadını)
.......

Yıl? Hatırlamıyorum vallaha… Çok geçmiş üzerinden. Sadece olay yatıya kaldığımız İlker’in annesinin evinde vukuu bulduğuna göre kesin İstanbul’da yaşadığımız yıllar.

6 Nisan 2012 Cuma

"I see dead people"

Manyak lan bizim oğlan! Kendisinin hayali birileri ile bir ilişkisi olduğundan şüpheleniyordum.

Herhangi bir şey tetikleyebiliyor cüceyi, sohbet ederken, kitap okurken veya o kendi kendine oynarken. Hatta birisiyle konuşuyorum, mesela “gayri ihtiyari döndüm baktım” cümlesini kuruyorum diyelim ki, Arca bir köşede “gayri ihtiyari gayri ihtiyari gayri ihtiyari….” Defalarca tekrar ediyor. Öyle alelade bir şekilde değil ama, gözler kısılmış “I see dead people” tarzında kısık bir sesle.

5 Nisan 2012 Perşembe

300'e 3 kala...

Daha bir sene olmamış, 200. izleyiciyi öpüjem dediğimin üzerinden geçeli...

Şimdi 300'e 3 var. Hey yavrım hey...

Geçen alışveriş danışmanımın (danışmanım deyince pek havalı oldu yav:P)  "pardon kime bakmıştınız?" serisini puhahah şeklinde okurken bir heves ettim, ben de istatistiklere baktım bugün. vallahi doğru 300'e 3 var. Bu hızla Arca askere giderken 1000'i buluruz şerefsizim.

Başa döndük kanımca!

Arca’nın aylarca gece çiş kaçırmaması yüzümüzü güldürür olmuştu. Zira bir ara çarşaf değiştirme kategorisinde Guiness rekorlar kitabını zorlamaya başlamıştım ki, cüce kariyerime engel oldu, işemez oldu, elim böğrümde öylece kalakaldım.

4 Nisan 2012 Çarşamba

İyimserlik elini üzerimizden çekmesin, e mi?

Uzun çok uzun bir yolculuk için hazırlık bunlar.


Üç aylık kitap sipariş orucumu bozdum. Hazırlığı bahane ettim.

Dumur diyalog #51

Bu ara sohbetler hep Çin üzerine…

Y: Oğlum var ya ben Çin’deyken babanla acayip eğleneceksiniz, senin için çok eğlenceli planları var, biliyor musun?

A: Çin’e babam gitsin! Sen benimle kal!

3 Nisan 2012 Salı

Semizotu sezonu açıldı! Yeayyy…


Bütün gün deli gibi çalıştırıp yemek yedirmeyi unuttuğumuz Arca, Çeşme’den sonra uğradığımız Urla pazarında pazarcı amcaların ikramlarını lüpletti, domates, küçük elma…

Eve geldiğimizde fındıklara saldırdı, derken kayısı, kuru üzüm. Sonunda isyan etti, çocuk açtı tabii ki… Bir gün önce burun kıvırdığı ızgara tavuğu makarnasıyla nefes almadan tıkınırken ben de üç su yıkadığım semizotunu onunla sohbet ederken ayıkladım.

Arca diyor ki... #11

“Annem Çin’e gidecekmiş. Çok uzakmış, öyle dedi.

Dedim ki; ne kadar uzak Amerika kadar uzak mı?


Evet dedi, sana bir harita bulalım göstereyim dedi.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Bu ne be! Başlarım sinüzitine!

Var ya bilsem direkt ameliyat talep ederdim. Kesin çözüm! Bak bakalım bir daha oluyor mu! Ameliyata girmişken koca burnumu da hokka burun yaptın mıydı ohhh sen rahat ben rahat.


Sinüzit diyorum, kusacağım diyorum. Ben Arca’ya hamileyken bu kadar midem bulanmadı be! Yediğim ne varsa kursağımda böh desem çıkaracağım!

Neden "fucking" four? Şimdi anladım!

Benim yaş konusuna kafam pek basmaz. Geçenlerde Orçun ile Gül’ün bebeğini ziyaret ettiğimizde Orçun’un annesi Arca’nın yaşını sordu, 2 dedim! Hastane koridorlarında kahkahalar çınladı.


Hele ben? Tam bir “küçül de cebime gir!” modundayım. İlker’le anlaşamadığımız konuların başında bu gelir. Aynı yaştayız (hatta 11 gün yaşlıyım kendisinden :P) ama ona sorarlar 35 der ben hala 33 diye dudaklarımı büzerim. “Siz aynı sınıfta değil miydiniz?” diye soranlara, İlker “Yeliz 3 yaşında okula başladı” diye geyik yapar, pis! Bir türlü anlaşamıyoruz. Şu “gün alma” meselesini benim mantığım almıyor. İşime gelmiyor tabii : )

Ne diyecektim? Hıh geçen gün İlker’e Arca’nın yaşını sordum. “3 bitti, 4’ten gün alıyor” dedi. 4 mü? Ne zaman? Ne ara?

31 Mart 2012 Cumartesi

Doğum günü enflasyonu

Okulda doğum günü partisini sallamaya niyetliydim, taa ki Arca özel istekte bulunana kadar.

Dün işten erken çıktım. Haftalardır sallamadığım burun akıntısı ve baş ağrısının teşhisi bir de doktor tarafından kondu: Sinüzit. Var ya orta yaşa gelmeden blog işini bırakmalıyım yoksa gün aşırı yok oram ağrıyor, yok buram ağrıyor diye sızlanacağım.

30 Mart 2012 Cuma

Vatandaş memnuncan* bildiriyor: Hizmet sektörü genişliyor!

"Müjdeler olsun hizmet sektörü genişliyor. Sadece bir otele veya lokantaya gittiğinizde hizmet aldığımız günler çok gerilerde kaldı.



Artık hak hukuk yok! Müşteriysen haklısın.

Dumur diyalog #50

Okuldan dönüşte İlker’i kafalayıp Haribo aldırmış!


(ben okuldaki Eda naz’ın annesine kızıyorum, meğer bizim evde arkamdan iş çeviren müttefiklerim varmış!)

Kendisini zararlı olduğu konusunda bilgilendirmeye çalışıyorum.

Paketi de elinden bırakmıyor.

A: Ayı Winnie mi bu?

Y: Hayır Haribo.

29 Mart 2012 Perşembe

Antin kuntin tariflere bulaşmadan bebeye yemek sevdirme sanatı

--- Başlığı okuyan acayip tüyolar vereceğimi sanıyorsa yanılıyor, beklentiyi yüksek tutmadan okuyacaksanız okuyun, sonra "bu ne be!!" diye burun kıvıranı çok pis tepelerim! ----

“Yemek” konu başlığı benim bam telim, ben kim olursa olsun zorla yemek yedirilmeye çalışılan insana üzülüyorum. Televizyon karşısında birbiri peşi sıra tıkıştırılan lokmalara, arkasından koşularak bir kaşık daha yedirilmeye çalışılan çocuklara çok dertleniyorum. Belki benzer muameleyi hala gördüğümdendir bilmiyorum.


Çocukluğumun derinliklerine tüpsüz dalmak lazım belki de. Aman vurgun yemeyelim :P

28 Mart 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #49

Yemek yerken…


A: Eda Naz bugün bana böyle böyle vurdu.
(yüzüne vurarak gösteriyor)

Y: O sana vurunca, sen ne yaptın?

27 Mart 2012 Salı

"çok çalışmam lazım çoookk"

"Pazar günü toplandık gittik yazlığa. Çalıştırdı bunlar beni hem de çok pis çalıştırdılar.

Elime bir çomak verdiler, toprakları eşelettiler, solucan bul dediler. Burnuma kadar toprağın içine girdim bulamadım. Sonra beton parçalarını topla dediler. Topla topla bitmedi! Bir kuru kahvaltıya anamı ağlattınız allahsızlar!

Arca ilk kez...

Fasulye çimledi!!

26 Mart 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #48

Babaanne, Arca, Yeliz, İlker arabada giderken...

A: Babam sen babaannenin oğlu olma bence!

Ortadoğu ve Balkanların en ... (2)

korkunç kuklasını gururla sunar, kaçarım:P
Yok yok kaçmayacağım:) Tabii fotoğrafa bakan kaçabilir, katiyen alınmam!

25 Mart 2012 Pazar

Ortadoğu ve Balkanların ... (1)

... hızlı gözlük seçeniyim, bu kategorideki birinciliği kimseye bırakmam.

Saatler ileri alındı, artık sabah ve akşam güneşe karşı araba kullanmak zorundayım. Malum güneş gözlüğü de kayıp... Canına yandığımın Tom Ford'u, nerelerdesin emektarım?

24 Mart 2012 Cumartesi

Dumur diyalog #47

Sürekli yere vurduğu oyuncağını vurmadan oynamasıyla ilgili uyarırken;


Y: Arca oyuncağını bir defa daha yere vurursan, kaldıracağım, yarına kadar oynayamayacaksın.

A: Nereye kaldıracaksın?

Y: senin erişemeyeceğin bir yere.

A: Mesela?

23 Mart 2012 Cuma

22 Mart 2012 Perşembe

Bizim oğlan anarşik mi olacak ne!

Dün akşam çok abarttığım (:P) klasik çalışan anne durumlarından sıyrılıp yarım saat erken çıktım ofisten. İlker akşam gelmeyecekti, meyve alınması gerekiyordu falan filan…


Neyse bizim mahallenin manavına uğradım. Her şey oradadır, o meydanda. Fırın, balıkçı, tuhafiye, mandıra, kırtasiye.... Dink! (ampul yanma ses efekti) Arca’nın resim defteri kalmamıştı, iyice kocamanından hani şu masasını kaplayanlardan (masaya geçiş yapamasın diye) büyük resim defteri aldım.

21 Mart 2012 Çarşamba

Bahar gelmiş haberim yok!

Evden çıkıp arabaya binen, ofiste inip, bütün gün gün yüzü görmeyen, akşam yine arabaya binip eve dönen kişi baharın geldiğini nasıl anlar?
a. google'ın sayfasından
b. Otoyolun kenarında açmış papatyalardan
c. yol kenarında çağla bademcilerin türemesinden
d. Otoyolun en rüzgar alan yerlerine tırmanmış uçurtma uçuran çocuklardan
e. İşten çıktığında artık karanlık olmamasından

“Bak İlker!”

İlker’i karşıma alıp cümleye bu şekilde başlıyorsam, sakat bir durum var demektir.

Muhterem kocam hemen anlar. Umumiyetle “despot” yapacağım konusunda kendisine brifing verme hazırlığındayımdır. Sükûnetle dinler.

“Bak İlker !”in arkasından ben dökülürüm…

20 Mart 2012 Salı

Arca doğum günü partisi fotoğraf gösterimi

Görmemişin çocuğunun doğum günüsü olmuş tutmuş koparmış diyenlere "Benim bebem 2. yaşgününü kutlayamadı, hastanedeydi, hep arkadaşlarının pastalarının mumlarına üfledi! 3 haftadır da hastalıktan erteleniyor, kıyamam" şeklinde bir hastane ve hasta edebiyatı yaparım, gözünden yaş gelir şerefsizim!

19 Mart 2012 Pazartesi

Büyü len artık!

Sana diyorum yer cücesi, büyü de karşılıklı mantıklı sohbetler edelim. İnadın bir kurusun, bir insan ol, bir kalıbının adamı ol yav!


Başlayacağım senin balık yemem ayaklarına! Ulen daha konuşamıyordun 350 gr çipurayı götürüyordun şuursuz! Şimdi mi tuttu burun kıvırmacılığın! Ah ulen büyü len artık! Büyü de iki tek atalım balığın yanında, bak bakalım o zaman “ben balık sevmiyom” diyor musun!

Diyordum…

Dumur diyalog #46

Çok öksürdüğü gece Arca ile uyuyunca sırtım tutulmuştu.


Y: Arca annecim ben biraz kendi yatağımda yatayım sırtım acımış.

A: Zararlı bişey yemişsindir annem.

(Evet! Seni yedim!)


16 Mart 2012 Cuma

Koşarken obua çalan bir neslin neferleriyiz

Dün öğlen tatilinde market alışverişini yaptım, elimde koca koca torbalar, uzun saplı fırça, ekmek, bilgisayar çantası kendi çantam… Tam teçhizatlı kameraman arkadaşımız Cevat Kelle halt etmiş.


Tabii apartman kapısını açamıyorum. Zile bastım beklerken arkamda pıt pıt ayak sesleri. Ay hayırlı bir komşu olsun bana kapı açsın diye düşünürken bir de baktım benden beter bir kaplumbağa dibimde. Alt kat komşumuz, o da alışveriş yapmış, evini sırtına yüklenmiş, merdivenlerden yuvarlanacak. Neyse ki kapı açıldı, ikimiz birbirimize hem yol vermeye çalışıyoruz, hem geçmeye çalışıyoruz. Karşıdan iki ufak kadın ve kendilerinden büyük yükleri ile karıncaya benzetildiğimize kalıbımı basarım. On dakika içinde yuvarlana yuvarlana asansöre tıkılabildik.

15 Mart 2012 Perşembe

Dumur diyalog #45

Y: Ay çok komiksin Arca.


A: Evet! Biz komik bir aileyiz.


"Bu yanlışı kabul etmiyoruz!"

İlker malum son iki haftadır sabah 06:00'da kalkıp Çeşme'ye gidiyor, akşamları da o koltukta, ben Arca'nın kollarında uyuyakalıyoruz. Kendisi ile iki kelam etmişliğimiz yok. Neyse azmettim, onunla uyandım ve hemen haberi verdim; "Pazar günü 16:30'da Cumhuriyet Meydanının sahil kesiminden Gündoğdu'ya kadar Arca ile yürüyüşe katılacağız, haberin ola!"

Uyku mahmurluğundan sebep, kesinlikle hatırlamadığım kısa bir diyalog geçti aramızda. An itibari ile benim anarşik olduğuma dair bir fikir var kafasında, artık ne söylediysem :)

14 Mart 2012 Çarşamba

İLKER!! Muhterem kocam sana sesleniyorum, evine DÖN!

Dön vallahi sensiz olmuyor. Haftalardır hafta sonu çalışıyorsun, yüzünü gören cennetlik.
İki arada bir derede yaptığım pazar alışverişi de olmasa aç kalacağız. Nadire abla bile halimize acıdı da geçen hafta yarım kilo ıspanak almış gelirken.

Dumur diyalog #44

A: okula gitmiycem bugün


Y: Neden?

A: Gitmiycem evde dinlenicem.

(hmm evet çok yoruluyor küçük bey!)

13 Mart 2012 Salı

Aklım almıyor

Aziz Nesin’i itekleyip kalabalığın içine atmaya çalışıyorlardı, bense dehşet içinde dua ediyordum.


Gazeteler provokasyondan onu sorumlu tutuyorlardı, benimse aklım almıyordu, sırf düşündüğünü söylediği için bir insanı ve beraberindekileri diri diri yakmayı.

Dumur diyalog #43

Israrla yemek istediği tuzlu krakerler için;


Y: Çok merak ettiysen kahvaltıdan sonra tadına bakarsın ama beğeneceğini sanmıyorum

A: Neden?

Y: Çünkü büyüklere göre bir kraker, tadı pek güzel değil.

A: Ben de büyüdüm, yiyebilirim!

12 Mart 2012 Pazartesi

Alıştıra alıştıra...

Bu yandaki kahveyi bırakma fincanı. Her gün kahvemi içtiğim maşrapanın üçte biri hacminde. Reflü teşhisini ve kahveye gelen yasağı müteakip hemen vedalaşamadım kafeinimle.

Bir hafta ara ile, pazar ve minik elmalar

"Diğer ikisi ile birlikte aynı akibete uğrayan küçük elma"sanatsal çalışması.


Bu küçük sulu, lezzetli elmalar için sonun başlangıcı Nadire ablanın bize bıraktığı aşağıdaki nottu. Bunlar küçüktü ve Arca tarafından keyifle yeniyordu. Pazara gidilirse mutlaka alınsındı. Ah ulen benim bebem yiyecek ben almaz mıyım!

11 Mart 2012 Pazar

Övünmek gibi olmasın...

Korkulur benden :P

Sabahtan beri son derece aktif takılan cüce, ne dediysem öğle uykusuna razı gelmedi. Hoş, ben de  bayılmıyorum, paşa gönlü istemezse uyumasın  da... adım gibi biliyorum assoliste bağlayacak günün kalanında. Zaten son kırk sekiz saat evde başbaşa takılıyoruz, hiç çekemem asabiyet filan.

9 Mart 2012 Cuma

Utanç içindeyim

Yine yeni yeniden güneş gözlüğüm kayıp! (ben senede bir gözlük kaybetmek zorunda mıyım?)

Geçen hafta öğle tatilinde Kipa’ya gitmiştim, sonra ofise döndüm, akşam da eve gittim. Ertesi gün evden çıkarken gözlüğümü bir türlü bulamadım. Ofiste bıraktım herhalde dedim, bütün hafta sonumu gözlüksüz geçirdim.


Pazartesi ofiste gözlüğümü bulamadığımdan beri hummalı bir arayış içindeyim. Her yere ama her yere baktım, yok! Ay delireceğim.

“Ne olacak mesele ettiğin şeye bak” diyene dalarım zira güneşin 8 ay tepemizde olduğu İzmir’de güneş gözlüğü hayati kardeşim, sokağa donsuz çıkarım onsuz çıkmam, işte o kadar!

Kitap okuma ritüelleri - mim tadında

Bir dolap kitap sormuş, yoruma yazmaya kalksam çok uazayacaktı.
Tam postluk bir konu, en azından benim için:)

Kitap okuma ritüelleri...

Aslında hem var hem yok.

Arca tarafından rahatsız edilmeyeceksem, mekan ve eşlikçilerim mutlaka olur.

Mesela gün içinde koltukta, köşeli koltuk özellikle, Arca’nın öğle uykusu zamanı o odaya güneş gelir, kış güneşi sıcacık yapar içerisini. Eşlikçim umumiyetle kahve, atıştırmalık. (koltuk için tık)

8 Mart 2012 Perşembe

“Bu seni kızdırıyor mu?”


Geçen hafta sonu, en sevdiği yemekle oynamak suretiyle (bir et parçasını 45 dakika yanağı ile dişleri arasında tuttu, yutmadı) anasını ziyadesiyle yoran bebeme kararımı uygulayacağımı bildirdim: “yatıncaya kadar hiçbir şey yemek yok. Süt yok.” Ayrıca yemeğini bitirmemiş olduğu için Mamutlu filmi (Ice Age) izlemek yok.


Misilleme konusunda gecikmedi ve küçük çantamı elinde sallayıp fırlatarak kararıma karşılık verdi. Birkaç defa uyardım, dinlemedi. (oynaması sorun değil de metal bir aksesuarı var kafasını gözünü yaracak cücenin haberi yok!)

Konvoy halinde, sabah trafiğinde, dur kalk yaparken...

... biri gelip arkadan çarparsa (ya da kaza işte siz de çarpabilirsiniz, insanlık hali), yapılacak şey kolaydır. Trafiği aksatmayacak bir yere çekilir, arkadan çarpanın hatalı olduğu bellidir, sürücüler aralarında tutanak tutar, hasar varsa arkadan çarpan arabanın trafik sigortasından veya kaskosundan bedeli karşılanır.


Bu sabah bunu yaşadım. Değerli (!) bir abimiz arkadan çarptı. İndik. Tutanak tutalım dedim. Kenara çektik. Abimiz hafiften kodaman altında Jeep, benim miniş Corsa’ya güya “dokandı” ama kuvvetle muhtemel tampon değişecek. Abim, “bir şey yok ablacım”da ısrarlı, ben, tutanak tutturmakta.

7 Mart 2012 Çarşamba

4-4-4? Anlayan beri gelsin!

4-4-2, illa bir şey yaratacağına kasan Almanların hepi topu on beş senelik mazisi olan 3-5-2’sinden iyidir abicim. Öyle yok forvette uzun adama gerek yok, yok kanatlardan değil ortadan hücum filan… gereksiz. Bence bekteki adamlar sap gibi durmak zorunda kalıyor, yaptıkları tek şey defans oluyor bu durumda. Halbuki 4-4-2 dedin mi bekten iki adamınla da hücuma destek verebilirsin. Bir bakmışsın hücumda sekiz adamın birden var. Hey yavrum hey!


4-4-2 İngiliz ekolüdür, senelerdir denenmiştir, sağlam bir temeldir ve üzerine bir şeyler ekleyebilir, takımının koşullarına göre düzenleyebilirsin. Yoksa bayılmıyorum soğuk İngilizlere. Bırak futbolu her şeyin devşirmesine karşıyım.

Katıksız bir futbol cahili olarak iki satır internet karıştırdım, 4-4-2 neymiş, 3-5-2 neymiş şıp diye anladım.

Günlerdir okuyorum, şu yeni eğitim sistemini bir türlü anlamadım, mankafa mıyım neyim?

4-4-4 diyorum…

6 Mart 2012 Salı

Mim

Kuzumun anası mimlemiş, cevaplar gelsin!!

En sevdiğin nelerdir , nelerden hoşlanırsın ?


İyi yemek, iyi içki, iyi kahve, iyi kitap …

Fotoğraf çekmek, yemek pişirmek, dostlarla vakit geçirmek

Bir de İlker’le Arca’yı severim: )

5 Mart 2012 Pazartesi

Var mı tanıdık bir exorcist* ?

Cuma çok keyifli geçti, balonları şişirdik, kendi çapımızda bir parti havası yarattık evde. Sonra annemler geldi, hem ablamların hem kendilerinin hediyelerini getirdiler. Arca pek tabii eğlencenin dibine vurdu. Gece kaşıntılar ateş biraz silkeledi. Cumartesi fazla koşup oynamasın diye film izledik birlikte. Ice Age yeni favorimiz. Arca piyasada yokken izlemiş bayılmıştık, onunla izlemesi daha eğlenceli. Kaşıntılar tavan yaptı. O kaşınmayı önleyici krem pek işe yaramıyor bence. Hatta rahatlasın diye duşa soktum, daha iyi geldi sanki.

Hafta sonunun ...

En çok çalışan ev aleti : Arca bir kaç defa kustu, sadece ben üç dört defa baştan aşağı değiştim. Bir de su çiçeğinde her gün çamaşır değişsin öğüdünü tutunca makina hemen hemen hiç durmadı.

2 Mart 2012 Cuma

"aa kahve mi içiyorsun?" diye soranı çok pis tepelerim!

Blogun adını değiştiriyorum.
Hayır "özhakiki günün çorbası" değil, o var zaten wordpress'te.

Yeni blog adı : BAHTSIZ BEDEVİ AİLESİ

Bizim oğlanın doğum günü ile ilgili bir gudubetlik var ama henüz bunu çözecek bir bilim dalı yok. Dolayısı ile gülüyoruz, sadece gülüyoruz.

Bahtsız bedevi şeklinde çöllerde kutup ayımızı arıyoruz. Sahi niye arıyoruz ki, o bizi zaten buluyor!

1 Mart 2012 Perşembe

3 yaş anasının anatomisi ve babasının babatomisi karşılaştırmalı özel sayı

Biz sihirli 3 yaşın bebemize kuş kondurmasını umaduralım, ana-baba da kendini geliştirmekte.


3 yaş itibari ile cinsiyet farkındalığının yanı sıra ana-babanın da anatomi ve babatomisi tamamen ayrışmakta.