3 Kasım 2011 Perşembe

Arca diyor ki... #3

Tepem attı! Çok kızgınım.

Şikayetim var! Evden bazı şeyler üçer beşer yok oluyor.

Soruyorum, ya Poyraz’a ya Tuna bebek'e ya da Deniz’e.

Yeliz dö bön bön kombinleri

Alışveriş ve moda cıvığı Yeliz dö bön bön blog dünyasına kombinlerini açıklıyor!

2 Kasım 2011 Çarşamba

İlk veli toplantısı

Genel müdür Almanya’dan aradı, sonra “5 dakika sonra tekrar arayacağım” dedi, kapattı. Tuvalete gitmem lazım gidemiyorum, bari post yazayım vakit geçsin.

Ne diyecektim? Dün ilk defa veli toplantısına katıldık. Acayip heyecanlıyız.

Hemen araya kendimden bir anı sıkıştırmalıyım, Arca ve toplantısı ve çişim az beklesin.

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.6.1-6.2-6.3

Artık biriktirip yazar oldum salaklıklarımı, buyrunuz Vol.6.1-6.2-6.3...

Sümüklü çocuğunu parka götürürken iki kat ilave kıyafet alan ama bir mendil almayan, çocuğun akan burnunu park annelerinin şaşkın bakışları arasında polarının koluna sildiren anne BENİM!

1 Kasım 2011 Salı

Günün sebzesi : Kereviz

"Günün çorbası" yıllardır ihanet ettiği konseptine geri mi dönüyor ne!

Kimse bilmez ben blogspot'tan önce blogcu'dan bildiriyordum hem de yemek tarifleri...

Bir café'm vardı orada, mutfak maceralarıma hikayeler katıp anlatıyordum. Eski bloggerlardan kim kaldı puhahha...

Dumur Diyalog #27

A: Bunu kim aldı? (oyuncak arabasını gösteriyor)
Y: Baban aldı.
A: bunu kim aldı? (oyuncak arabasını gösteriyor)

31 Ekim 2011 Pazartesi

Hafta sonunun okuyanı

Arca'nın odası böyleyken...

Arca's day out Vol.2 : Arca the Kepçecibaşı

Arca’nın halka indiği o gün, daha eve varmamışken İlker aradı. “Şantiyeye gelin kepçe çalışıyor” diye. Arca’nın bırak inşaat kepçesi çorba kepçesi görecek hali yoktu. “Uyusun uyansın bakarız” dedim. Uyandı. Allahım bu çocuğun uyanmasına bayılıyorum. Yanaklar kırmızı gözler şiş, sıcacık pelte bir beden, uyku kokan bir gıdı, yumul yumul doyamazsın tadına. Kucağımdayken İlker’i aradım, “geçerken alırım” dedi.

Arca kepçe anahtar sözcüğüne bir dirildi, sanırsın atom karınca. Hiç bu kadar hızlı hazırlandığımızı hatırlamıyorum. Sonrası? Ben sustum fotoğraflar anlatsın…

30 Ekim 2011 Pazar

Arca's day out Vol.1 : Sade vatandaş Arca

Arca burjuvaziyi bir kenara bırakıp halka inmeye karar verdi ve hayatında ilk defa belediye otobüsüne bindi, sayın seyirciler! Otobüs durağına giderken kırtasiyeden aldıkları bayrağını otobüs beklerken sallamayı ve Atatürk şiirini durak halkı ile paylaşmayı ihmal etmedi!

29 Ekim 2011 Cumartesi

Atatürk yoktu Düşman çoktu...

"Atatürk yoktu
Düşman çoktu
Atatürk geldi
Düşmanı yendi
Bu güzel yurdu
Bizlere verdi"

Diyor bu videoda Arca...

28 Ekim 2011 Cuma

Dumur Diyalog #26

Çok sıkıntılı günler, biraz havamız değişsin...

Arca’da bir uydurmasyon halleri var evlere şenlik.

27 Ekim 2011 Perşembe

Ben utanarak sormuştum ama...

Geçen gün utanarak sormuştum. Bugün... Utanmaz bir yanıt aldım, ağzım açık kaldı.

Alkış istiyorum, gönülden alkış... deprem vergilerimiz -özetle- seçim yatırım malzemesi olarak harcanmış.

“In case of emergency”

Bu kitaba b.k attığım için utanç içindeyim. Ruhlar evinden sonra başlamıştım, bir türlü ısınamamıştım. Burada yazdım, sonra Özge ile konuşurken söyledim “bu ne be! Pek uyduruk bu!” dedim. Güldü hatta Acı Çikolata dedi, kanıma girdi. Cumartesi Göztepe Alsancak arası otobüs yolculuğunda otuz küsür sayfayı devirdikten sonra bile “yok yok beğenmedim” diye kitabı şikayet ettim Elif’e , hatta şaşırdı, “herkes çok beğenmiş?” dedi.

Küçük mucizeler dükkanı…

25 Ekim 2011 Salı

Sahi? Nerede?

Nurturia'da çok sayıda anne seferberlik ilan etti.
İlk günün acil yarım kolilerinin ardından e-mail seferberliği başladı.

Neler yapıldı?

Ve belki de benim atladığım daha niceleri.
Buralara siz de mail göndermek isterseniz, BU LİNKİ tıklayarak mail örneklerine ulaşabilir, siz de katkıda bulunabilirsiniz.

Bu firmalardan bir kısmı olumlu yanıt verdi, bir kısmı henüz cevap vermedi.

Bunlar bir tarafta annelerin ve daha nice duyarlı insanımızın girişimleri ile organize edilirken aklıma bir şey geliyor. Dilimin ucuna...


Bu kadar acının içinde bu soruyu sorduğum için üzgünüm ama cidden merak ediyorum.

1999'dan beri benzinimizden, telefonumuza, her türlü faturamıza sıkıştırılan "deprem" için cebimizden eksilen paralarımız nerede?

40 milyar liradan bahsediyorum.

Devletin hastanesi yıkılıyor. O çocuk, yarım kalan mucize Yunus, Erciş'te devletin hastanesi yıkıldığı için, hastaneye Erzincan'a götürülürken yolda ölüyor. Demek ki depremden önce alınan bir önlem yok. Bunu anladık.

Hep söylüyorum parasal yardımlarımızı Kızılay'a yapalım diye ama Kızılay "Mevlana çadırlarına 4000 TL gerekiyor" deyince de aklıma geliveriyor, sahi deprem vergileri adı altında on iki senedir toplanan para nerede?

Sayıştay bile bilmiyormuş diyorlar. Sosyal medyanın yalancısıyım.

Ama cidden sormadan edemiyorum, sahi ? Nerede?

önüm arkam sağım solum bilgi

Bilgi çağında yaşıyoruz, önüm arkam sağım solum bilgi.

Hepsini ayrıştırıp düzgünce sıralayıp istiflemek ve insanlarına faydasına sunmak lazım.


Aynı yardımlar gibi.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Van'da deprem

GÜNCELLEME : Sanal iletişim araçları sayesinde yeni yardım yöntemleri hakkında bilgi alabiliyoruz:

1-Migros sanal marketi telefonla ariyoruz.4441044 nolu hattan gondermek istedigimiz urun isimlerini musteri temsilcisine soyleyip siparis olusturtabiliyoruz...



2- www.kangurum.com.tr adresine girip Migros sanal marketten alisveris yapiyoruz...Teslimat kismina ISTANBUL-MERTER seciyoruz...Adres bolumune de "MERTER DEN VAN A YARDIM KAMYONU" yaziyoruz...Urunler Merter den kamyonla Van'a gidiyor...
 
---------------------------------------------------
 
Yine İzmir için Büyükşehir Belediyesinin bir organizasyonu varmış:
İzmir Büyükşehir Belediyesi Van'a göndermek istediğiniz eşyalarınızı evinizden gelip alıyor.



Telefonu; 232 425 35 10 Afet koordinasyon
 
----------------------------------------------------
Ekim ayı bitince üzerimizdeki kara bulutların eylemleri bitecek mi acaba?
Daha birkaç gün önceydi, şehitlerimize ağladık, teröre savaşa lanet ettik.
Şimdi kime lanet edeceğiz?

Şimdi sustum,

Zaman lanet değil, yardım zamanı. Dün kendimi herşeye kapattım. Bugün sağa sola bakıyorum ne yapılabilir diye. Uzun uzadıya yazacak değilim. Blogcu anne Elif yazmış, henüz okumadıysanız, buyrun linki.

Ben İzmir için merkez var mı diye araştırdım. Şu anda öğrenebildiğim;
İzmir Bornova Belediyesi – 0 232 388 29 64 izmir Bornova Uğur Mumcu Mrk. yardımları topluyor.

Sürekli güncellenen yardım merkezi için bir blog var, buradan da güncel bilgiler alınabilir.
Para yardımı mutlaka iş görür ama elzem ihtiyaçlar daha öncelikli. Bu zor günleri sömürebilecek insanlık dışı mahlukatları da göz önüne alarak yardımların Kızılay gibi merkezlere yapılması daha sağlıklı olur düşüncesindeyim.

Van'lı kardeşlerimize sabır diliyorum.

23 Ekim 2011 Pazar

Buzdolabımızın yeni halini seviyorum.

“Eskisi nasıldı ki?” diye soracak olanlara şöyle tasvir edeyim.

Buzluk et doluydu, umumiyetle kuzu eti. Beytiden pirzolaya kadar her biçimde. İlker, kasap Aydın abiyle kanka, sırf onun etleri nasıl doğradığını görmek için bile dükkana gider. İlker bir kasap kedisiydi vaktiyle. Birkaç parça tavuk ile birkaç torba barbunya, unutmadan tabii ki çikolatalı dondurma!

22 Ekim 2011 Cumartesi

Fark ettim ki…

Bu aralar katiyen televizyon izlemiyorum. Öyle “ben dizi izlemem” tripleri değil, cidden hiç aklıma gelmiyor. O ekrandan epey soyutlanmışım. Bilgisayar ekranı ile fazla içli dışlı olunca… Halbuki İlker evdeyse, televizyon hep açık olur, genelde spor kanalları. Geçenlerde yine böyle açıkken takıldım önünde, ne çok abur cubur reklamı var. Ya ben çikolataya aş erme dönemindeyim ya da cidden o çikolatalar burnumuza dayatılıyor! Televizyonun kendisi obeziteye davet bence.

Fark ettim ki kendime hiç bakmıyorum. Yalap şap bir krem boca ediyorum sabahları yüzüme. İlker’in annesi almış salyangoz kremi. Böceğin sümüğünü sürüyoruz yüzümüze. İyi gelip gelmediğinin farkında bile değilim. Sonra tırnaklarıma bırak manikürü, tırnak makası değdirmemişim ne zamandır, çapa gibi. Bizim sokaktaki iki kuaför kıyasıya rekabet içindeler. Bizim apartmanın altındaki henüz açılmamışken fönden 10 liramı tırtıklayan sosyete kuaförü baktım, geçen akşam peşimde. Bir el ilanı verdi, ben arabyı park ederken. Kesim, fön, boya, manikür, pedikür, kaş alma 40 TL kampanyasındaymış. Vay vay vay…

Fark ettim ki, daha doğrusu Arca fark etti, yine diplerim çıkmış. Röfle yoğunlaştıkça diplerin koyuluğu daha çabuk çıkıyor ortaya. Yakında beş senede bir yaptığım gibi delleneceğim ve saçlarımı kahveye boyatacağım, olacağı bu! Beş yıl kadar önce sokaktan geçen her on kadından sekizinin sarışın, röfleli olmasından gına gelmiş, kararımı kumrallıktan yana kullanmıştım. Yakındır… yakındır dellenmelerim.

Sonra yine fark ettim ki, biraz hava almaya ihtiyacım var. Çok üstüme gelmiş bu hafta benim. Hava güneşli, ılık… Şimdi dostlarla hoşbeş zamanı… Mutlu hafta sonları

21 Ekim 2011 Cuma

Hain Evlat Arca ile babasının işbirliği

Arca, doğduğu gün çok ağlamıştı, bütün gece. Bense yorgunluktan hastane yatağında sızıp kalmıştım. Gören de günlerce sancı çekip doğurdum sanacak, gayet planlı bir sezaryendi.

İlker o gece bana kıyamamış, koltukta otururken Arca’yı göğsüne yatırmış, tam dört saat gözünü kırpmadan öylece durmuş. Uyandığımda kolları tutulmuştu, bir hemşire gelsin de bari televizyonu filan açsın diye beklemekteydi.

Bu naif, iç burkan gülümseten anıyı hiç de naif duygularla anlatmıyorum çünkü işin aslını biliyorum. Ta o günden bugünlerin tohumlarının ekildiğini biliyorum.

İşbirlikçiler… kuyumu kazıyorlar…

Laf aramızda b.k gibiyim

İki haftadır geniz akıntısını müteakip cümlemizi gece öksürük nöbetlerine diken Arca, dün gece itibariyle burnunu temizletmek istememesi sebebi ile anasını yani beni zır zır ağlattı. Kayıtlara geçsin!

Bu ne be!

20 Ekim 2011 Perşembe

Günün okuyanı

Ve beklenen an... Arca cücesi "Bir Kar Masalı"na kavuşur.

Bu pozu kendisinden özellikle rica ettim. Annesi olduğum için kırmadı sağ olsun, her zamanki "hiiiiii" pozunu verdi.

19 Ekim 2011 Çarşamba

kahve...sigara...sebep...yaz...üzgün...

Halamın oğlu, ben ilkokul ikinci sınıfta iken Hakkari'de askerliğini yaptı.
Onun anlattıklarını dinlerdik, yerleri belli olmasın diye erzak taşıyan helikopterlerin yiyecek gönderemediklerini, yılan, böcek, ne varsa yiyerek açlıktan ölmekten yırttıklarını.

Yirmi beş sene geçti. Ve biz savaş gerçeği ile büyüdük.

Yirmi beş sene geçti, hiç bir şey değişmedi.
Yazık ki hiç bir şeyin değişmemesi, bu "düzen"in devam etmesi birilerinin fena halde işine geliyor.

Vatan sağ olmasın, adam olsun, evlatlarını korusun.

kahve...sigara...sebep...yaz...üzgün
Bugün aşağıdaki resimden gördüğüm ilk beş sözcük bunlardı. Posta kutuma düşmüş, tıkladım, baktım.
Bu kadar işte. Bilimsel bir açıklaması var mıdır? Bence ilginç bir rastlantıydı.

En iyisi, bir adım gerisi

İnsanların hayat hikayelerini okumayı seviyorum, biyografiler, röportajlar… Belki insanlarına hayatına burnumu sokmayı seviyorum belki de başarılarından bir ilham çıkarmayı bekliyorum, sebebini bilmiyorum.

18 Ekim 2011 Salı

Ruhlar Evi

Leylak Dalı’nın kombinlerine rastlamayan oldu mu?
Bayılıyorum onun kitap kombin serisine. Bende pek kombin olmuyor. Kitap ayracı artık kullanamıyorum neredeyse, İlker pislik olsun diye ayraçlarımı saklattırıyor Arca’ya. (Evet son derece olgun ebeveynleriz:P) Halbuki Kore’den bile getirdiğim kitap ayraçlarım vardı, Annemin Mısır’dan getirdiği. Küçük bir koleksiyon bile diyebiliriz. Ama şimdi neredeler bilmiyorum. Hain evlat Arca ile babasının işbirliği sayesinde yok oldular.

"Arca oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.5

“Yavrum bu defa yalnız değilim, baba da bir salak!” der anlatmaya başlarım.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Sezonu açtık

Dün sabah gri bir gökyüzüne uyandık. Bu şehre gri yakışmıyor.
Dün sabah buz gibi bir hava çarptı yüzümüze, hoşumuza gitmedi. Daha sonbahara karpuz kesecektik.

15 Ekim 2011 Cumartesi

14 Ekim 2011 Cuma

Dumur Diyalog #25

A: Bir gün bir çocuk annesinin sözünü dinlememiş.


Hmm çok ilgi çekici bir öyküye benziyor hemen kulak kabartıyorum dahası soruyorum;

Çocuğumuza inebiliyor muyuz?

Annelik anlamında çok yanlışlarım oluyor, biliyorum. Vicdan yapıyorum sonra bir şekilde dalgaya alıyorum. Böylelikle hem kendimi hem de çocuğumu “annelikte mükemmellik” zehrinden korumaya çalışıyorum. Bu da benim savunma mekanizmam, kişiye özel, herkese uyacak bir şey değil.

13 Ekim 2011 Perşembe

"Anne Bak Lüfer Çizdim!"

Bir gün Arca bana böyle bir cümle kurar mı?
Karalamalarının renk seçimleri üzerine dakikalarca konuşabildiğimize göre bir lüfer çizse kanımca Picasso muamelesi görür cüce:)

Sevgili Berceste rica etmiş duyuru yapar mısın, demiş. Bizim küçümenler daha portakalımızda vitamindi, severek okurdum Berceste'yi, ne demek, tabii ki seve seve...

İstanbul'dakiler umarım katılma fırsatınız olur. Evet bundan sonra her yıl Ekim ayının üçüncü Cumartesi günü Lüfer bayramı. Detaylara buradan ulaşabilirsiniz.



15 Ekim 2011, Enstitü - Meşrutiyet caddesi, Tepebaşı



13:30 - 15:30


"Beş yaşındakinin karışı kadardır defneyaprağı'nın boyu, annesinin karışı kadar da sarıkanat'ınki" ya da "Artık büyümüş, olgunluğa erişmiş bir lüferi sırtındaki sarı çizgisinden tanırsın" gibi sözel ifadelerin duvarları bezediği bir ortamda, çocuklarla "lüferin resmi"ni çizeceğimiz ve 05-15 yaş grubuna yönelik olmakla beraber her yaştan katılımcıya açık bir resim atölyesi...

"Arca oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.4

Hafta sonu cüce gece sıklıkla uyandı, yanına çağırdı, tam onu yatağa bırakıp gidecekken “yat!” buyurdu. Derken benim uyku piç oldu. Sorunu anladık, nezle olmuştu! Ee götü çıplak yatarsa olacağı bu!
Geçen omzum tutulmuş, aldım Arca’yı karşıma konuştum. “Bak evladım annenin canı çok yanıyor. Her tarafım tutulmuş, gece sen uyuduktan sonra kendi yatağımda yatacağım, beni çağırma tamam mı? “

“Tamam” dedi. Evet bazen böyle insafa geldiği oluyor.

Sabah sabah

İki tane sinek girmiş içeri. Tanıyorum onları. Dün akşam da buradaydılar, gece ölürler demiş, kovalamamıştım. Demek ki benim çöp kutusundaki boş danette’mle beslenmişler semirmişler. Pencereyi açıyorum hop biri çıkıyor biri giriyor. Tam kapattım, baktım kapıdan girmişler. Kapıdan kovalasam bacadan girecekler. En son jalûzinin tüm şeritlerini hırpaladım, pat diye kapatıp rahatladım. Eminim çıktılar. Tam oturdum yerime, baktım üç tane birden kapıda. Geç oldu, çaktım meseleyi havalansın diye koridordaki camları açmışlar, “Arca oğlum bumeselenin seninle alakası yok ama senin annen bir salaktı!” diyesim geldi.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Bebem çizmesiz mi kalsın!

Günün ev sevdiğim zamanlarının kahve kokusu ve kafein ile bağlantısı var kuşkusuz. Sabahtan içtiğim çay, maillerimi kontrol ederken arada kaynayıp gidiyorsa da on buçuk on bir civarı ofisi dolduran filtre kahve kokusu bana işe ara vermemi hatırlatır. Böyle zamanlarda genelde şahsi mailler okunur, blog yazıları yazılır. Ya da öğle yemeğinden kısa bir süre sonra masamın üzerinde bir orta kahve varsa değmeyin keyfime. Evde Arca etrafta ise umumiyetle kahvemi boşa harcamam. Hafta sonları onun uyuduğu saate denk getiririm kahve molasını, bilirim piç eder çünkü.

bu gece...

İnsanlar bir şeye besmeleyle başlar, ben buz gibi beyaz şarabın yanına katık ettiğim fındıkla...

11 Ekim 2011 Salı

Dumur diyalog #24

Biz meşhur Cansu'nun babasıyla bu düdüklerden sadece birkaç yaş büyükkenden itibaren aynen böyle komşuyduk. Umut'un hiç böyle terbiyesizliklerini görmedim!

Bizimkinin aklı fikri Cansu'yu eve atmakta donlarına bakmakta...

Hot kotür senin neyine!

Detoks dellenmelerimden "gardırop" konu başlığı, gündemimi epey meşgul etmişti. Sonunda hazır giyim sektörüne lanet etmiş, soluğu Kemeraltı kumaşçılarında ve terzi Necla teyzede almıştım.

Küçük siyah elbisem ile ceketlerimin altına giyebileceğim aynı kumaştan mevsimlik eteğim sonunda tamamlandı, paketleri kaptım, yağmur atıştırmaya başlamış, Arca ile park yerine gidiyoruz. İçim içimi yiyor, Arca’yı araba koltuğuna bağlayıp şoför mahalline geçer geçmez sağ ve sol omzumdaki melekler kavgaya başladı.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Çocuk nasıl konuşturulur?

"Evet çocuğu bir sorgu odasına alırsınız, tepesinde çıplak bir ampul, “Konuş!” dersiniz ve o zamana kadar tek kelime etmemiş çocuğunuz bir anda konuşmaya başlar!"

9 Ekim 2011 Pazar

Pazardan dumur diyaloglar

İlker'in sebze ağırlıklı beslenme programı devam ettiği sürece günün çorbası ailesinin her hafta sonu pazar günlükleri devam edecek, sıkılanı tepelerim, benim muhterem kocam otlarken gıkını çıkarmıyor, kıyamam, sıkıldım demek yok!

Bugün pazara tek başıma gidince (Arca ile İlker beni bırakıp babaneye gittiler, sonra gelip aldılar) epey konsantre gezdim, pazarcılarla aşinalığımız arttı birbirimize.

Pazar sohbetlerinden seçmeler:

8 Ekim 2011 Cumartesi

Alışveriş günü

Yer cücesi meydanı boş bulup arkamdan atıp tutadursun, hafta sonu tam gaz başladı bile.

Malum dün İstanbuldaydım. Küçk bi İstanbul turu attım, gün boyu tam altı adet taksici ile muhatap oldum. Ama şu an bunu anlatmaya hiç enerjim yok.

7 Ekim 2011 Cuma

Dumur Diyalog #23

Arca kolunu ısırıyor bu aralar, hem de diş izi çıkasıya kadar! Deli mi ne?

Y : Arca neden kolunu ısırıyorsun?


A : Bir sürü dişim var benim ısırabilirim.

"Arca diyor ki," #2

Annem İstanbul’da meydan bana kaldı sonunda.

Haberlerim var. Komşu kızı Cansu bizim sınıfta okula başladı. Geçen fosur fosur öğle uykusu uyuyorum okulda. Biri dürtüyor. Uyandım, “aa Cansu”! Öğleden sonrayı birlikte geçirdik. Kuzen Küçük Duru da var ama o biraz büyük bizden, onun öğretmeni başka Sevcan değil.
Sevcan dedim de aklıma geldi, geçenlerde tırnaklarımı uzun gördü, tembihledi, hemen anneme gösterdim kestik. Şu sürpriz, süt ve meyve günlerini atladığından beri okul ile ilgili son derece temkinli, ilgili… Hah şöyle hizaya gel bakalım! Milletin sütünü içmek zorunda kaldım. Çilekli yav! Çok kötüydü. Çilekli süt mü olur? İnek çilek yemiş sütü çilekli mi olmuş? Ben iki buçuk yaşında bir çocuğum, o kadarını bilemem. Bildiğim tek şey ben sütümü sek severim, sade severim arkadaş, mümkünse soğuk!

Bu anne denen kadın geçenlerde sürpriz hazırlamayı da unutmuş yine. Okula giderken aklıma geldi, daldım Çiğdem’in dükkana. Bizim kapının önündeki eczacı yav, hani pek şirin. Şeker veriyor bana annemden gizli. (aman duymasın). Şeker ister misin? Dedi, dedim çok isterim, arkadaşlarıma götüreceğim, doldurdum ceplerime, acayip fiyakam oldu. Söylemesi ayıp işimi biliyorum.

Bu aralar feci kapris yapıyorum anneme. Gece uyandım mı uyumak bilmiyorum ve illa ki annemi yanımda istiyorum. Geçen gece açık açık konuştu benimle. Kendi yatağında uyumak istiyormuş. Ben de geleceğim dedim, işeyeceğimden tırstı, kaldı yanımda. Evet gerçekten işimi biliyorum. Ama benimle ciddi bir konuşma yapacakmış, öyle diyor. Hadi bakalım göreceğiz.

Bu çikolata olayı ne ayak? Annem kadın kesinlikle çikolata vermiyorum diye kasım kasım kasılıyor ama ben her şeyin çikolatalısını lüpletiyorum gözünün önünde. Kurabiye? Kesinlikle çikolatalı, hatta seçiyorum hangisinin çikolatası fazlaysa onu alıyorum. Sonra kek, pasta? Çikolatalı değilse yemiyorum. Puding desen kakaolu… Eee nasıl oluyor o iş? Neyse siz çaktırmayın, o saf hatun bana daha çikolata yedirmiyor diye kasılsın, misafir çikolatalarından çifter çifter götürüyorum ananemde, naber:P

Hadi kaçtım ben, haa unutmadan...
Meydanı böyle boş bırakmaya devam ederse, ohooo yakında buranın adını “günün çocuğu” olarak değiştireceğim! nihohoahaooo

6 Ekim 2011 Perşembe

Bir Kar masalı Online satışta!

Yüzü güzel ruhu güzel bir insan yazdı onu, bir anne...

Yakında kitapçıların raflarında, ama önce kitapyurdu ve idefix'te satışa çıktı bile.

Bir mektup arkadaşım var!

Ne güzeldir mektup arkadaşlığı.

Ben yazma meraklısı bir tipim, mümkünse konuşmayayım yazayım.

5 Ekim 2011 Çarşamba

"Arca oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.3

Sabah Nil aradı, okul konusunun işlendiği bir kitap sordu Berk için. FB’li Atakan’ın okul kitabını ne zaman okusak Nil aklıma geldiği için (biz FB geçen kısmı GS olarak değiştiriyoruz) pek tabii ki saniyesinde tavsiye ettim. Nil’in de kanı kaynadı Atakan’a bir anda. (hmm neden acaba:P)

Dumur diyalog #22

Cumartesi sabah Arca ile kahvaltıdan sonra Göztepe parkına gittik. Tarihe bir not düşelim, parkın dibinde park yeri buldum! Kuşlara bulgur atacağız, kaydıraktan kayıp terzi Necla teyzenin dükkana gideceğiz, plan bu! Tabii daha karga bokunu yemeden yollara düştüğümüz için park bomboştu, tek çocuk yok! Bu şehirde bir tek benim bebem yedide uyanıyor kanımca! Bomboş demek doğru olmaz zira yedi sekiz tane kocaman sokak köpeği bütün parkı işgal etmiş, yatıyorlar.
Korkarım ben köpekten. Uzun uzadıya anlatacak değilim, korkuyorum, bitti!

4 Ekim 2011 Salı

Sonbahara direniş

Alışkanlıklarımdan vazgeçmek ne kadar zor benim için!

“Arca oğlum senin annen bir salaktı!” Vol.2

Biliyordum, “senin annen bir salaktı”dan bir serilik malzeme çıkacağını adım gibi biliyordum.

Gün geçmiyor ki salaklarıma bir yenisini eklemeyeyim.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Yel değirmenleri ile savaşmak

...  Korkarım benim hakkımda asla “şunu yapar idi, bir gün hayatının bir noktasında bir kırılma oldu ve bunu yaptı, şimdi çok mutlu, çok güçlü, insanların hayatını  değiştirebileceğini fark etti.” gibisinden haberler çıkmayacak.


Hayatın zorluklarına karşı yaşanmış örneklerle mücadele önerileri

“Günün çorbası”, bir tas çorbadan fazlasını yapıyor ve hiçbir fedakarlıktan kaçmayarak sizi hayatın zorluklarına karşı mücadeleye hazırlıyor!

Hayat kurtaran öneri #1: Pazara geç kalınca park yeri nasıl bulunur?
 Post yazmakla kitap okuyarak sızma arasında kaldım. Hehe bil bakalım tercihim ne oldu:)

1 Ekim 2011 Cumartesi

Hoş tesadüfler gülümsemesi

Sabah bloğu kurcalarken bir ara buranın mail adresini değiştirdiğimi fark ettim. Diğer hesaba girdim, eskiden kalma bir dolu mail birikmiş. Hani tatilden dönersin ve posta kutunda pek çok mektup vardır. Faturaları, reklamları bir kenara atarsın, en önemli en sürpriz mektupları açarsın hemen.

30 Eylül 2011 Cuma

Eylül biterken…

Sahi ne zaman gelmişti? Ne zaman bitti? Daha karpuz kesecektik!

Daha dün gibi, hafiften serinlemeye başlamıştı akşamlar, şimdi balkona çıkılmaz oldu. Cüce bu duruma bozuk ama mevsimlerle başa çıkmayı öğrenmek zorunda! İzmir’de sonbaharı hissetmek için Ekim’i beklemek lazım ama İstanbul çoktan sonbahara teslim olmuş.

Dumur Diyalog #21

“Tükürsün!”

Arca’nın yatağındayız.

Akşam saatleri, uykudan hemen önce.

“Sihirli mısır tanesi”ni okuyoruz. Beçtavuğu “veremem, veremem, çünkü onu yuttum…” diyor. Arca dayanamıyor bağırıyor! VERSİN!

Arca diyor ki...

Duydum ki annem blog köşelerinde dedikodumu yapıyormuş. Teessüflerimi sunarım. İki çift laf etmeden de duramam!

29 Eylül 2011 Perşembe

Dedikoduyu sevenler elime mum diksin!

“Katiyen sevmem, seveni de sevmem, taşlarım, terbiye ederim” diyene kısaca “hadi len!” diyorum. En uzak duranı bile tanıdığı bir insan hakkında yorum yapar kardeşim! Bu, hemen her kadının ve çokça da erkeğin bir iletişim şeklidir. Ahlak timsalini oynamayalım!

Öğlen kaçamağı

Yarın İstanbul’a gidiyorum. Terminli işlerim, toplantı hazırlıklarım, kısacası dünya kadar işim varken ben ofise kahve almayı bahane ederek öğlen yemeğinden sonra Forum’a gittim. Evet kokoş bir ofisiz, Tchibo’dan çektiriyoruz kahvemizi, Guetamala Grande ile Brazil Mild’i karıştırıyoruz. Merkezden gizli saklı aldığımız bir filtre kahve makinamız var. Özetle çok pis tiryakiyiz. Şahsen ben sabah 10 civarı filtre kahvemi içmemişsem çok çekilmez oluyorum.

Şanlı analık tarihimden bir yaprak

Şanlı analık tarihim şikayetlerle dolu! Bir destan çıkar iki buçuk senelik geçmişimden.

Lakin takip edenler bilirler, bir tek şeyden şikayet etmedim! YEMEK.

Yemek sorunsalı günümüz ve geçmiş çağların analarının özellikle Türk anasının en büyük şikayetidir. Ya yemez, ya ananın istediği gibi yemez, ya az yer, ya yemek seçer liste uzar gider, tutamazsın ucunu.

28 Eylül 2011 Çarşamba

“Arca oğlum, senin annen bir salaktı!”

Ben bu dünyadan göçüp gittiğimde, vasiyetimdir, böyle söyleyebilirsiniz Arca’ya.

Nitekim dün neredeyse kalpten gidiyordum. Yaptığım(ız) salaklığın yol açabileceği zararlar aklıma düşünce düşüp bayılacaktım. Betim benzim attı, açık pencereden derin derin nefes alıp vererek kendime gelmeye çalıştım.

Detoks Üçlemesi #3 : Gıda detoksu

Gardırop tamam, eksizlerimi burada paylaşmayacağım, çünkü şimdilik alay edilmesini kaldıracak olgunluğa ulaşmadım, daha kibarı : eserlerim topluma açılacak seviyede değil diyelim. Ama ciddi yol kat ettiğimi söyleyebilirim. Cumartesi Necla teyze'ye gittim, ölçüler alındı, prova haftaya. Gören de gelinlik diktiriyorum sanacak:)

27 Eylül 2011 Salı

Tavuk suyuna çorba

Yok böyle bir uyku düzeni!

Olmamalı! Arca’dan bahsetmiyorum bizzat kendimden bahsediyorum ve muhterem kocamdan!

Bugünlerde “günün çorbası” = “tavuk suyuna çorba” Tavuk biz oluyoruz bu durumda.

Lanet sarı kamyon ve fil hafızalı cüce!

Arca cücesini oyuncakçıdan oyuncak almadan ve de arıza çıkarmadan çıkarmanın güzel bir yöntemini bir yerlerde okumuş ve devşirip Arca’ya uygulamıştık.

Yöntemin adı “yaz tahtaya al haftaya” : ) yok yok… “aklımıza yazalım”. Biz icat etmedik tabii ki ama tevazu gösteremeyeceğim iyi icra ediyoruz. Hatta geçenlerde Agora’daki Joker’de eli kolu oyuncaklarla dolu bir anne yönteme şahit oldu ve “aa bak ne güzel biz de yapalım” dedi.

Buraya kadar sağlam bir lansman yaptığımıza göre artık yöntemi ve bir tarafımda patlayan gelişmeleri anlatmaya başlayabilirim.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Farklılıklar

Eskilerden bir yazlık anısı.

Ablam da ben de büyük çocuklardık, belki ablam genç bir kızdı, hatırlamıyorum. O zamanlar yan komşumuzun büyük oğlu benim arkadaşım, bizden epey küçük bir oğlan çocukları daha var. Bu küçük çocuk sanırım 2 yaşlarında filandı. Sık sık da bize geliyorlar, biz bakıyoruz ona. Yine bir gün canımız sıkıldı, bu ufaklığı kız kılığına soktuk. Tırnaklarına ojeler, yanaklara allıklar, ruj vs… Benim eteğim var, beyaz üzerine yeşil yoncalar, hala çok net hatırlıyorum, giydirdik, kolye bilezik takıp takıştırdık. Bir güzel dans ettiriyoruz, kıyamam çocuğu maskara ettik.

Ben hiç anaokuluna gitmedim.

Bizim çocukluğumuz zamanında çalışan anneler çocuklarını anaokullarına gönderirdi ya da benim aklımda öyle kalmış. Ablam da ben de anaokuluna gitmedik. Onun yerine haftada birkaç gün bale kursuna götürüldük. Dansa olan müthiş yeteneğimi keşfetmişler diyemeyeceğim, bir kız olarak zarif olmamızı istediklerini hatırlıyorum, sanırım sebep buydu. Bu arada o bale kursuna gittiğime çok memnunum, çünkü sonraki yıllarda dans hep hayatımda oldu, bale ve dans hep farklı bir noktada olmamı sağladı. Zarafet kattı mı bilmiyorum : )

25 Eylül 2011 Pazar

Çok güldüm yav

Mail ile gelen bir yazı, kaynağını bilmiyorum, çok güldüm. Yorumlar benden...bazılarına yapacak yorum bile bulamadım.

24 Eylül 2011 Cumartesi

Fuar süresince Alsancak'a gitmemenin akıllıcalığından bahsederken en uzak durulması gereken günü seçtiğimin farkında değildim tabii, bık bık ötüyordum.

23 Eylül 2011 Cuma

O kitap var ya o kitap!

Ben eskiden çok pisliktim. Filmlerin sonunu insanlara anlatmaktan hastalıklı bir zevk alırdım. Kendim de kitapların önce sonunu okurdum. “Manyak mısın nesin” diye soranlara “Önemli olan sonu değil, içeriği sana hissettirdikleri…” gibi havalı cümleler kurardım. Tedavi edilmesi zor bir tutum farkındayım, yıllardır kendimi rehabilite etmeye çalışıyorum. Tam kitabın en arka sayfasını açacağım, ciddi çaba sarf ederek dikkatimi başına veriyorum.
Artık büyüdüm olgunlaştım, dolayısı ile uyarıyorum,

“Bir Gün” isimli kitabı okumak veya filmini izlemek isteyenler varsa aşağıdaki “devam” yazısına tıklamasın. Sonra papaz olmayalım.

2,5 yaş babasının babatomisi


Resmi göremeyenler için tam metin....

22 Eylül 2011 Perşembe

Dumur diyalog #20

A: Anne süt içicem

Akşama doğru…

Gardım düşüyor, cüce önceki gece arıza yaptıysa hele göz kapaklarım bile düşüyor.
Hele bir de kahve alma bahanesi ile Forum’a gittiysem, topuklular da vardıysa ayağımda, vah bana vahlar bana!

2,5 yaş anasının anatomisi

2,5 yaş bebesinin anası dediğin, her gece sidikli yatak çarşafını değiştirme rekorunu egale eder. Yeni yöntemler geliştirir, gerekirse üç kat üst üste koruma çarşaf koyar, ama bebesini ıslak bırakmaz. Ve hatta uyandırmaz. Ne yapacaksa uyandırmadan yapmayı başarabilir.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.1

Bazen aynaya bakıyorum “allahım çok yaşlandım” diyorum bazen de “kızım deli misin, 33 yaş için hiç de fena değilsin” diye gülümsüyorum : )

Gerçi yaşlandığımı anlamam için aynaya bakmama gerek yok.

Bu hafta sonu Vol.3 : Arca ilk kez...

Vesikalık fotoğraf çektirdi! Okuldan istemişlerdi, giydirdik damat gibi, indik Hatay caddesine. İlk fotoğrafçıdan girdik içeri. Bir güzel oturdu, bir güzel güldü, “iiii” diyerekten.
Büyüdün mü oğlum sen!!

Demişken…

20 Eylül 2011 Salı

Oyalama taktikleri

Arca’yı hafta sonu çok pis kafaladım. Oyalama taktikleri ile bir dolu iş yaptım. Pratik annenin İzmir şubesi adayı olacağım şerefsizim!

Oyalama Nr 1:

Bu hafta sonu Vol.2: Film "Paris'te iki gün"

Paris’te iki günü iki hafta ve üç defada izleyebildim. Sıkıcı mıydı? Yok be süperdi! Lakin vakit dar!

19 Eylül 2011 Pazartesi

Gece çiş olayı ne ayak?

Hatırlayalım;

Arca yaklaşık bir yıldır kakasını beze yapmıyor.

Arca yaz başından beri bezsiz geziyor, umumiyetle sıkıntısız gündüzlerimiz.

Arca gündüz bezsiz iken bir süre daha geceleri bezli takıldı, sonra gece bezi kafasında soru işaretleri oluşturmaya başlayınca, gece de bezi tamamen çıkardım.

Tüm süreç boyunca ;

Bu hafta sonu Vol.1 : Kitap

Eminim benimkinden daha çok vakti olan biri bu kitabı hafta sonu bitirmiş olurdu. Ben bile iki yüz bilmem kaçıncı sayfadayken saate baktım ve ertesi günün pazartesi olduğunu fark edip başucu lambamı söndürdüm. Evet fotoğrafta görünen lamba. Kendisi IKEA evimizin her şeyinden! Evet yeni. Görgüsüzlüğün gözü kör olsun bir lambam oldu hemen deklanjöre bastım.

17 Eylül 2011 Cumartesi

MİM: Blogger'ların "en"leri boyları kiloları....

Evet başlık itibariyle çok cıvık oldu kabul ediyorum.

Bu hafta sonu "Mim" haftasonusu ilan edilmiştir. Beğenmeyen okumasın (kimi sevmez mim şeysini, ben severim)

Görev bilinci ile yanıtlıyorum.

16 Eylül 2011 Cuma

Detoks Üçlemesi #2 : Kitaplık detoksu

Detoks konusunda hızımı alamadım, kitaplığa el attım. Ben çok okurum ama hemen hemen hiç kitabım yoktur. Eğer eşe dosta dağıtmasaydım bir oda dolusu kitabım olurdu kesin!

Geçenlerde annem geldi, elinde önceden verdiğim kitaplar, bitirmiş, geri getirmiş. Baktım baktım.

Maeve Binchy’ler…

Kışa hazırız !

Arca okula artık yarım gün olarak başladı. Orada arkadaşlarıyla takılmayı sevdiğini söylüyor. Okul sahibi ile İlker konuştu, Arca’nın uyumlu bir çocuk olduğunu, önceleri Ümit ablaya çok baplı olduğunu ancak şimdi okula iyice alıştığını anlatmış. Güzel…

15 Eylül 2011 Perşembe

Kemeraltı

OSHO der ki;

"Zeki insanların tüm hayatları boyunca aklından çıkaramadığı şey, çocuğun deneyimleridir. Onu yeniden isterler; aynı masumiyet, aynı güzellik, aynı merak.

Bu aralar…

Bu aralar…


Ofiste tuvaletimizi romantik bir ortamda icra ediyoruz, mum ışığında. Lamba sizlere ömür.

Sonra artezyende arıza olmuş, damacana su döküyoruz klozete.

14 Eylül 2011 Çarşamba

Detoks Üçlemesi #1 : Gardırop detoksu

Hemen her geçiş mevsiminde iyi sıhhatte olsunlar geçer bizim evden.

Bu yılki seremoninin adını “detoks” koydum.

Şimdi uzun tatil süresince Arca cücesi ile bazı gergin anlarımız oldu, inkar edecek değilim. İlişkimiz hep balayı tadında değildi. İnişli çıkışlı, hafiften yüksek tondan ses verdiğimiz oldu. İşte o günlerin birinde, Arca’yı evde yoramayacağımı anlayıp, Meraklı minik dergisi alma vaadiyle evden dışarı çıkardım. “Orada da kalmamış burada da kalmamış” derken taa Tansaşa kadar yürüttüm. Bir dolu dergi ile döndük eve.

DÖNDÜLER!

Geri döndüler! Her yerdeler! Ve çok uzun bir süre daha bizimle olacaklar! Onlar… Yazlıkçılar!


Şehre döndüler!

13 Eylül 2011 Salı

Dumur diyalog #19

Arca hep benimle uyumak ister, İlker hemen her gece kendisi uyutsun diye Arca'yla aynı polemiğe girer.

İlker: Babacım bu akşam beraber uyuyalım mı?
Arca: uyuyum

Karıncalara yeni ev bulundu

Allah biliyor ya karıncalardan çok çektim. Bir küçük kırıntıya bir milyon adet karınca anında hücum ediyordu. Misafirlerin altına sofra bezi sermeme ramak kalmıştı.

İlker benden bile takık durumdaydı. Çok etkili ilaçlar, parkelerin arasına enjekte edilmesini sağlayan dev şırıngalar ve karınca neslini yeryüzünden silecek kadar yüksek miktar kimyasal kullanmakta sakınca görmedi.

Kimse suçlayamaz bizi! Isırdıkları yerlerim kafam kadar şişiyordu. Muhterem kocam gereğini yaptı!

12 Eylül 2011 Pazartesi

Uyutmayan Allah uyutmuyor işte!

Tatilin son günü bir enerji girdi bünyeye, ben de inanamadım. Sabah erkenden kalkıp, üşenmeyip – ki bu benim için çok olağandışı! – Arca ile birlikte gevrek almaya gittik. Sonra kahvaltıyı hazırladık. Ardından ayaklarını sıktığını söylediği ayakkabıların bir numara büyüğünü almaya gittik. Sabahın tenhasında iki AVM gezdik. Bizi zaten ya yazın hafta sonu açılışı müteakip, ya da kışın hafta içi kapanışın öncesinde AVM’lerde görebilirsiniz. “Kafferengi” ayakkabılara takık olduğu için doğduğundan beri aynı modelin bu defa da kahverengini aldık. Şimdiye kadar siyah, lacivert, beyaz… hepsini giymişti.

Berk ve Ege artık 3 yaşında!! Yaşasın:)

Cumartesi günü çok eğlenceli bir doğum günü partisindeydik!!

10 Eylül 2011 Cumartesi

Orada...

Orada...

Ama özellikle Eylül ayında hava nefis olur. Yazlıkçıların mevkiyi terk etmesini müteakip önce hava tazelenir. Ardında deniz durulur güzelleşir.

Anane nefis mamalarla besler seni. Kilo almış olduklarını fark ettiğin çocukluk arkadaşlarından ikişer tane genç kızlık halleri çıkabileceğini hesaplayıp kendince şaşırırken, dört günün ardından iki boğum olmuş göbeğin düğme pırtlatır, pörtler inceden. O zaman çocuklu ve anne evinde tatilde olup da kilo almanın ne kadar olağan olduğunu fark edersin.

9 Eylül 2011 Cuma

Ben dün... Arca bugün ...

Ben dün...

ilk defa Arca'yı okula bıraktım. Hemen hemen iki haftalık ayrılığın ardından çok özlemişti.
Pek acemiydim. Evden çıkarken neler götürmek gerektiğini bilemedim. Arca'ya sordum. Utanmıyorum sadece çalışan anneyim:)

Bomba derken?

Geçen gün yazlıktan bildirirken "bomba" gibiyim demiştim değil mi? PEH!!

O akşam geç vakit eve geldik. Dünyanın en pis çalışan boyacıları bizim evi boyamış. İlker evi Havva'nın temizleyebilmesi için temizlemiş. Düşün ne kadar kirli olduğunu. İlker'i hiç bu kadar kızgın ve yorgun görmemiştim.

8 Eylül 2011 Perşembe

Keşke...

Keşke daha çok vaktim olsaydı, keşke ağırlaşan göz kapaklarım daha dirençli olsaydı, keşke...

ve keske aramiza baska kitaplar girmeseydi...

7 Eylül 2011 Çarşamba

4 Eylül 2011 Pazar

herkes gider Mersin'e

ben giderim tersine ... Herkes dönerken şehre ben giderim tatile...

Yanımda iki cüce... Arca ve Duru

Yazlıkta üç gün



Ye iç sev sevil terk et uzaklara daha uzaklara

Ümit abla on gündür yok ya, ütü yapılacak giysi birimi sepet üzerinden adlandırılmıyor artık bizim evde, biz buna kısaca "bir oda dolusu ütü" diyoruz. Pratikliğimi yitirmişim. Bana kalsa Arca'nın giysilerini ütülemem ama bu yaşına kadar ütülü giymiş çocuğa karşı saçma bir sorumluluk hissettim. Sanırım alıştıra alıştıra ütüden uzaklaştıracağım bünyesini. 

3 Eylül 2011 Cumartesi

"Elvan nerde?"

Günlerdir, her gün defalarca sorduğu soru bu!

"Elvan nerde?"

Elvan tuvalete gider.... "Elvan nerde?"