9. ay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
9. ay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2009 Perşembe

uzun bir post olacak - 9. ay kontrolü & tatil

Tatil güzel şey...

Havalar güzel olunca bol bol gezdik. Elvanla sahil yürüyüşleri, Alsancak turları, Forum gezmeleri yaptık. Sohbetlerimiz sık sık işten aramalarla kesilse de eski günleri yadetmek iyi geldi.

Arca ile 24 saat ayrılmamak harika.
Ama yazık ki bu günler zor. Huysuzluk, uykusuzluk tavan yapmış durumda.

9. ayımız bitti, 10. ayımıza girerken;
- Birçok ilklerimiz var... karşılıklı top oynuyoruz, atıp tutmaca. yeni oyuncaklara mutlu tepkiler veriyoruz.
- komik bir emekleme stilimiz var. Daha doğrusu götümüzün üzerinde lokasyon değişikliği, sonra parke üzerinde yüzüstü geri geri sürünmece, yerleri temizlemece... Önce bir ayağını altına alıyor ama bir türlü poziyon tutturamıyor pat göbüşün üstüne:)

- Bütün dişetlerimiz şiş ama ilk 4'ten sonra henüz görüntü yok
- Yabancılıyoruz... Elvana ağladı, sonra kanka oldular ama ilk yarım gün ancak alıştılar.
- Hem kucak istiyor üzerime tırmanıyor hem de kendini biyerlere atıyor.
- Herşeyi keşfetme merakı başladı. Halının üzerine koydun mu bi şekilde yolunu bulup patates soğan sepetlerine saldırıyor.
- Sehpa ve koltuk kenarlarına yatak korkuluklarına tırmanıyor. Yürücek mi ne ?? diyorum İlkere, yok dötünü kaldıramaz diyor:)
- Bi ara süper iştahlıydı, num num sesleri çıkararak yiyordu, son birkaç gündür nerdeyse hiç yemiyor sadece emiyor.

Arca cücesini dün doktora götürdük, aslında randevumuz salı 18:30 du ama grip korkusundan ilk randevuyu almayı istedik. Çarşambaya ertelemek zorunda kaldık.
Bir gece önce kaç defa uyandığımı unutmuş halde doktora : "biz bugün buraya uykusuzluk sorununu çözmeye geldik, çözmeden gitmeyeceğiz!" dedim. "hhmmm" "bu olayın anne özlemiye alakası yok, t-shirtlerimi yanına verdim, kesmedi, 5 gündür 24 saat birlikteyiz, duygusal bir tarafı kalmadı bu işin, bu başka birşey. Açlık desen, kesinlikle değil adam benden çok yiyor (o güne kadar süper bir iştah vardı). Gündüz uykularını 3 ten 2 ye düşürdük. yani bu başka bişey, bunu şimdi çözmeliyiz!!" Ben böyle çemkirince doktor bıçak kemiğe dayandı sandı, bazı ilaçlardan bahsetmeye başladı, 9 ay civarı uykusuzluğun sıkça görüldüğünü, gece uykularının azalmasının gündüz huysuzluk, düzensilik ve iştahsızlığa yol açabileceğini, birkaç gün ilaç kullanırsak düzene girebileceğinden bahsetti. Uyku çaylarına bile şiddetle karşı çıkan ben, hemen yelkenleri suya indirdim. Yok yani gündüz ddüzenimiz iyi ,iştah var, sadece gece çok sık uyanıyor filan deyince doktor da diş olabilir muayenede anlarız dedi. Nitekim hepsi kabarmış ama patlayan yok. Dedim ki geçen ay da aynı şeylerden bahsediyorduk, niye hala çıkmadı bu dişler?? 4 ay bile sürebilir, sabırlı olmak lazım dedi. Yani hala en güçlü olasılık bu. Dedim ki dişler tamamlanınca hangi mazereti bulacağız? Diş bizi 7 ay idare eder, sonra da başka mazeretler buluruz dedi:) Arcayısolgun buldu, kan testi yaptırdık, kansızlık çıktı, şimdiye kadar demir takviyesi yapmamıştık, başladık. Herşeyi yiyebiliyoruz, 1 yaşına kadar yasaklar : yumurta beyazı, bal, inek sütü. Yemek düzenimiz aynen devam. Kilo almışız (300 gr kadar) boy yarım santim uzamış, hala standartların biraz üzerindeyiz.

Böyle böyle böyle büyüyoruz.
Yarın bayram, ziyaretler, el öpmeler... mutlu bayramlar...
Artık yatayım, Arca daha şimdiden 3 defa uyandı, bu gece yine uzun olacak!!

20 Kasım 2009 Cuma

Şikayetimvar . com

Etrafımız domuz gribi, kaçış yok gibi. En son günebakanımın ailece çektiklerini dehşetle okudum, aradım ulaşamadım. Kapımızda. Bana gelmez yok. İlkerin sabahtan bütün kasları ağrıyordu. Keyfimiz yok. Çağırmamak lazım, geleceği tutar mazallah diyorum olmuyor. Arcanın doktorunu aradım, İlker hasta olabilir, nasıl koruruz dedim, maske taksın, yaklaşmasın dedi. Geçtiyse şimdiye kadar geçmedi mi yani? Off bilmiyorum. Ofisteki arkadaşın çocuğunda nüksetti, ateş tekrar çıktı, tam da iyileşmiş derken. Nasıl geçecek, biz nasıl anlayacağız. Domuz gribi tam anlamıyla bir soru işareti. Tamiflu denen ilaçtan alsak kenarda mı dursa diyorum? Annem Akhisara zeytine gitmişti, İzmirde bulunamıyormuş ya, onunla getirtecektim, yetişemedim, gelmiş İzmire.

Arca babasına karşı çok suratsız. Anlaşılır gibi değil. Tamam biliyorum anneci dönemdeyiz, ama babaya da bu kadar tafra yapılmaz ki. ÜStelik İlker annebaba bir adam, Arcaya en az benim kadar iyi bakar, oynar, anlamıyorum. Bu dönem bebelerde doğal mı ki?

Gece uyanmalarının boku çıkmış durumda. Arcayı uyutmakta artık sorunumuz kalmadı. Pış pışlayıp yatağa yatırıp biraz da orada pışpışlayınca uyuyor. Asıl ilerleyen saatler beter. 9 gibi yattıktan sonra 2 gibi uyanıp ilerleyen saatlerde bazen saat başı bazen 2 saatte bir uyanıyor. Bazen emzik verince su içirince uyuyor ve 2 saat sonra kalabiliyor, bazen tekrar uyutmak için kucağa alıp tekrar pışpışlamak gerekiyor. Beni mi özlüyor acaba diye yatağına T-shirt ümü bırakıyorum ama işe yaramıyor. Beni prop yaptı galiba, her uyandığında kendi kendine uykuya dalmayı başaramadığından yanına gitmemi istiyor. Çünkü açlık (çok beslendiğinde bile uayndığı oldu), diş (hala soru işareti), anneyi özleme gibi olasılıları eleyince bu prop meselesi kalıyor geriye. Eğer Arca 5-7,5 ay arası gece uyanmadan uyumayı başaramamış olsa o zaman diyeceğim ki Arca uyku sorunu olan bir bebek, ama 2,5 ay gibi bir sürede gece emmeden uzunca uyumayı başarıp son 1,5 aydır bizi dikmesine anlam veremiyorum ve evet şikayet ediyorum!!

Sonraki şikayetim de emme üzerine. Artık işyerinde süt sağmıyorum, burda derin bir oh çekiyoruz. Arcayı sabah, akşam ve geceleri emziriyor(d)um. Artık iki fırt çekip bırakıyor. Memeyle oynuyor, ısırıyor...Gece sorun yok danalar gibi emiyoruz. Ama uyanıkken emmemek için elinden geleni yapıyor. Aslında düşüncem 6 aydan sonra ister emsin ister emmesindi ancak bağışıklığını yüksek tutmak adına emsin istiyorum, şimd de Arca yan çiziyor:)

İşte böyleee... şikayet ettim rahatladım gibi

ama iyi şeyler de olmuyor değil:)
Elvancım İstanbuldan geliyor. En son görüşebildiğimizde ben 7 aylık hamileydim, 1 yıl oldu nerdeyse. Arcaya gelemedi, ailesinde ameliyatlar, vefatlar... fena.
Anane ve teyzeleri burda, anneleri de Antalyadan bayram için gelecek, öncesinde Elvan bizde kalacak. Dolayısı ile zaten bi türlü harcayamadığım yıllık izinlerimin bir kısmını bayram öncesinde harcayacağım. 10 gün tatil bana... muhhhhaaa

16 Kasım 2009 Pazartesi

ela ... tuna .... arca .... alaçatı

domuz gribi vakasının bu kadar yakınımızda olduğundan habersiz harika bir haftasonu geçirdik.
cuma uykusuna bile yetişemediğim Arca da beni özlemiş olacak cumartesi sabah memeee diye bağırarak uyandı. Sabahın 7 sinde kalktık ama toparlanmak 2 saatten fazla aldı, amaç Hülya ile erkenden buluşup miniklerin sabah uykusunu arabada aldırmaktı ama Arcanın erkenden uyuyacağı tuttu. Hülya aradığında hala uyuyordu. Apar topar çıktık, bu defa da Hülya ile buluşmak zaman aldı. Hülyanın eşi İlker gibi ben yön ve araba kullanma özürlülüğüme alışkın değil, umarım normal karşılamıştır. Sıcak gevrekleri kapıp yola çıktık, Arca bir defa da yolda uyudu, sonra Hülya teyzesinin elinden yoğurt yedi. Kampüse girip Hayatın yönlendirmesi ile lojmanları bulduk. Ela uyumamış olmasına rağmen çok keyifliydi. Arca beni resmen utandırdı, gören de çocuğa oyuncak almadığımızı sanır. Küçük Budha gibi oturdu yere, Elanın bütün oyuncaklarına saldırdı. İki eliyle küpleri tutarken ağzıyla başka bir oyuncağın tadına baktı!! Arca airbagli poposunun üzerinde gitmekten başka bir lokasyon değişikliği yapamadığı için Ela ve Tuna her düştüğünde "ay ay ay" demekten, minikleri daha da korkutmaktan bir hal oldum. Bünye alışkın değil tabii hareketli bebeğe:)Hayatın elmalı muffininin kokusu hala burnumda, nefisti:) Yarısını Arca götürdü zaten.


Bi gazla çıktık, Alaçatı pazarına... İlker duyunca şok oldu, nasıl cesaret diye:) Yani benim gibi şoförle o kadar yol yapmak!!! hem de 3 bebeyle:)) Pusetleri sığdırmak en zoruydu, 3 defa sığdırmaya çalıştım, üçünde de farklı tıkıştırma tasarımları geliştirdim:) oflaya oflaya:) ama oldu, alışverişimizi yaptık, bebeleri besledik, kumrularımızı yedik, Alaçatı turumuzu attık, herşey süperdi. Arca genelde uyudu. Temiz hava çarptı herhalde. Hayatları eve bırakıp eve dönerken bile biraz kestirdi. Tuna çoook tatlıydı, Ela çoook güzeldi, hediyemiz ise tam alsak mı dediğimizdendi. Arca hala oynuyor:)
Akşama evde Arcanın misafirleri vardı. Bol bol öpüldü, koklandı, mıncıklandı, özlenmiş kendileri. Uyutması zor oldu ama güzel uyudu (burada dilimi ısırmam lazım). Biz de erkekler oyun oynarken dedikodu yaptık, çay bi taraftan biz bi taraftan kaynattık:) O kadar yorgunluğun üstüne iyi geldi. Geç yattık haliyle... Pazar günü Arcaya nöbetleşe baktık. Sabah ben kahvaltısını yaptırdıktan sonra İlker uyandı ve Arcayı devraldı, uyuttu. Ben de uyudum, sonra kahvaltı. Sonra İlker ve Arac uyudu, ben yemek yaptım...vs ...vs... Halbuki planlarımız vardı, hava güzeldi ama cumartesinin uykusuzluğu ağır bastı, çıkmadık. Akşam İlknurlar uğradı, tabii ki Arca için, ama Arca cücesi yine beni rezil etti. Daha 2 saat önce muz, siyah üzüm ve emmekten oluşan ara öğününü almamış gibi tavuk çorbasına bir saldırışı vardı, gören annesi bu çocuğu aç bırakıyor diyecek!!
Banyo yaptırdık Arcaya, çocukluğumuzun pazar akşamlarını yadettik. Hani herkes haftada bir yıkanırdı, ertesi gün okul için hazırlanılırdı. Çamaşırlar yıkanır, anne önlüğü ütüler, ödevler yapılır, banyodan sonra erkenden yatılırdı. Güzel günlerdi...
Arca erkenden yatınca bizim de bütün gün uyumaktan uykumuz olmayınca, Arca doğduğundan beri ilk defa DVD izlemeye karar verdik. Zor bir seçimin ardından "Vicky, Christina, Barcelona" da karar kılındı. Kestaneler çizildi, ocağa dizildi, çay demlendi. Aylardır ilk defa keyif yapıldı. Özlemişim..
Arca gece bu keyfi burnumuzdan getirdi. Sık sık uyandı, uzun süre uyumadı.
Hayat ara sıra oyuncakları değiş tokuş edelim diye öneride bulunmuştu, bir an o uslu ela ile arcayı mı değiş tokuş etsek diye düşünmedim değil!!!
Şu güzelliğe bakar mısınız?

iş arkadaşım domuz gribi

Cuma İstanbuldaydım. Bu defaki renkli karelere sahne olmadı. Sabiha Gökçenin tüm terminalleri değişmiş, tek heyecan buydu:) Dönüşü de erken uçağa alamayınca Arca ile yapamadığım birşeye vakit ayırabildim, kitap okumak. Eve geldiğimde miniğim çoktan uyumuştu, emdik uyurken mis kokuyordu.
Bugün ofise geldim, bölge müdürü Sezerin çocuğu domuz gribi olmuş dedi!!! Ufaklık 3 yaşında, kreşe gidiyor, cuma sabaha karşı ateşlenmiş, cumartesi düşmeyince test yaptırmışlar, pozitif!! Konuştuk, şimdi iyi diyor ateş biraz düşmüş ama kendisi de - şimdilik - hasta olmamasına rağmen bu hafta ofise gelmeyecek. Bu kararını çok destekledim, hepimizin çocuğu var, illa ki bulaşabilir. İlk şoku atlatmışlar ama test pozitif çıkınca konduramamışlar, inanamamışlar, şok olmuşlar!! Doktor - bizim de Arcayı götürdüğümüz aynı dokktor - dinlenmek, evden çıkmamak, vitamin takviyesi haricinde ilaç vermemiş.
Hastanelere gitmek de çok doğru değil, heryer virüs kaynıyor. Metanetli olmak lazım. Ama insanın çocuğu olduğu zaman bambaşka bir ruh hali... Gerginlik korku...
umarım bu kadarla geçer ve biter.

5 Kasım 2009 Perşembe

Salı - 24 saat

05:15 uyandım, Arca gece hiç uyanmamış ne ala ne ala:) giyindim, hazırlandım. Dosyalar tamam, süt pompası, tamam, uçuş kartları tamam, şemsiye, kimlik, makyaj malzemeleri, tamam tamam TAMAAAAM:)
05:30 Arca cücesi uyurken emzirdim, kokladım, sanki gideceğimi anlamış gibi uyandı, pışpışladım yatakta, uyur gibi oldu, kapıdan çıkarken yine mızıldadı. İlker kalktı, ben çıktım.
05:40 hava karanlık, dolunay parçalı bulutların arasından parlıyor… doğalgaz kazılarından çamur olmuş sokakta arabaya ulaştım ve havaalanına gittim.
06:10 illa ki aksilik olacak ya dış hatlar terminalinin otoparkına girmeme ramak kala uyanıp geri döndüm. Arabayı park ettim.
06:15 “uçağa gidiniz” yazısı ekranda. İlkere “rötar yok, ben biniyorum” mesajı… Amanın kitap unutmuşum. Of ki ne of!! Kitapsız yolculuk salçasız yemeğe benzer!! Napalım “THY nin dergisini okuruz, dönüşte dergi alırız” tesellisi…
07:00 hava aydınlanmış ve güneşli… aa yanımda kimse yok galiba, iyi sorun yok, kemerimi bağlayayım bari artık. Dergide Elif bebek – Türkiyenin oyuncak bebeği yazısını okurken, 2 kişi tepe dikildi, hadi kemer açmayayım dedim, olcak gibi değil, bi saniye kemeri açıp ayağa kalkıyım dedim. Adam “aa Yeliz “ dedi. Baktım, tanıyamadım, ne ayıp, “İzzet ben”, aaa İzzet abiii tesadüfe bak. Bizim yazlık komşumuz, herhalde 5 yaşımdan beri tanırım. Daha çok kuzen Zühre ile ablamın arkadaşı ama ben de çok severdim. Aman bi sohbet bi sohbet… Arca doğduğu günlerde evlenmişti, hatta daha önce evlenecekti de bi şekilde düğün iptal oldu sonra tekrar karar verdiler… Yani ilginç bir hikaye. Neyse hayatından mutluymuş, bebek filan düşünüyorlarmış, nasıl geçti yolculuk anlamadım. Bebekten girdik, yazlığı deştik, anneler, teyzemler, Zühre, ablam derken domuz gribinden çıktık. Etrafımızda aksıran tıksıranlardan acayip tırstık. Tam inicez uçaktan amanın 3-5 tip maske takmış, haydaaa…
08:00 İstanbul güneşli, ama yukarılardaki bulutlar pek fenaydı, her an yağmur bastırabilir. WC de makyaj, toparlanma ve domuz gribi tırsıklığından metrodan vazgeçiş - taksiye biniş. Halbuki o saatte Mertere gitmenin en harika yolu metrodur, oooh hızlıca, trafik yok ama kıllandım bi defa, ııı-ııh binmeyeceğim.
08:40 Ofise varış, hemen WC ye gitmece kimselerle merhabalaşmadan ufak çapta dezenfekte. Arkadaşlarla sohbet. Merterdeki ofise en son hamileyken gitmiştim, epey zaman geçmiş. Arkadaşın arkadaşı – hem de evhanımı yani öyle dışarılarda dolaşan biri değil – 4 gün hastanede domuz gribi tedavisi görmüş. Sonra toplantıya birlikte katılacağım arkadaş karşıdan geldi, Korelileri beklerken onunla da sohbet… onun da eşinin 2 yeğeni (2 ve 5 yaşlarında) evde domuz gribi tedavisi görüyorlarmış. İçim daraldı.
09:30 Koreli teşrif etti, gereksiz sevgi gösterisi öpücem abla tavırları. Aman dedim H1N1 virüsü!! Yok dedi biz sarımsak yiyoruz, bizde olmaz:) O sarımsak domuz gribine yarar mı bilmem ama leş gibi kokutuyor orası kesin!!
09:40 toplantı.. aynı muhabbetler… marketing … marketing…
11:30 toplantı bitti, Koreli posta. Toplantıya beraber katıldığım Sinem öğlen çıkacakmış aman beni de Taksime atıver dedim, 1 saat sonrasına sözleştik, diğer toplantıya girdim.
12:30 benim uzun uzadıya katılmama pek gerek olmayan toplantıdan Sinemin beni kapması ile ofisten çıkış. Hava güneşli hatta ısıtıyor… Tazecik....
12:50 Taksime varış ve taksiye binerek Cevahir AVM ye gidiş
13:05 Next mağazasındayım!! İzmirde Next mağazaları kapandı. Malum biz de Arcaya hep oranın ucuzluğundan ciciler aldık, hatta tulum kalıpları o kadar uygun ki ucuzluğu bile beklemedik çoğu zaman. Ama mağazalar kapanınca döt gibi kaldık. İngiltereden sipariş etmeye karar verdik, bütün ürünleri seçtik, ikamet eden bir tanıdık da bulduk ama inanılmaz zor şartlarla sipariş verebiliyorsun, vazgeçtik. İlker dedi ki bigün ucuz bilet bulursam İstanbula gider alırım ama ben cimriyim, izin verir miyim!! Ben bi yolunu bulurum dedim. Ve buldum. Öğle yemeğini atlamak suretiyle 2 toplantı arasında Next’te alışveriş yaptım. Tabii UK kataloğunun aynısı yoktu ve lanet 9-12 ay cicileri tükenmişti ama aldım birkaç parça bişey… ulen herkesin mi bebesi 9-12 aylık yav!!
13:50 AVM den kaçış, köşeden simitçiden açma ve su kapış, taksiye atlayıp Sütlüceye geçiş, hava limonileşti…
14:10 Toplantının yapılacağı firmaya geldim. Kapıda kimliğini alıp ziyaretçi kimliği veriyorlar, bir de broşür tutuşturdular. Önce bakmadım ne olduğuna, güvenlikle birlikte toplantı odasına çıktık. Broşürde “ateş, öksürük, ishal, bulantı, …. şikayetlerinden biri yada birkaçı varsa veya böyle birisi ile 1 haftadır temas ettiyseniz size eşlik eden görevliye bildirin, doktorumuza götürsün sizi, tetkiklerinizi yapalım… işbirliğinize teşekkür…vs vs” HARİKA!!! Teker teker gelin yahu, hepinizin derdi benle mi!!
Derneğin bir komisyonuna üyeyim ama hiç toplantılara katılamamıştım, hamilelik, doğum izni, süt izni… Hatta beni çıkarmak istemişlerdi, aman dedim, çıkarmayın!! Neyse fiilen ilk katılımım oldu, iyi oldu, sektörden haberler iyi geldi. Allahtan toplantı fazla uzamadı.
Hah unutmadan WC de de H1N1 virüsüne önlem olaraktan el dezenfektanı koymuşlar, gözümüze sokar gibi. (Aslında firmayı takdir etmek lazım, dünya kadar çalışanı var, kurumsal, bilinçli firma - da - üst üste gelince her tarafımda virüz varmış gibi huylandım:))
16:30 Taksideyim, havaalanına gidiyorum. 20 uçağına biletim var ama belki öncekine yetişirim umudundayım. Hava biraz karabulutlu amma geçeeer :) o da ne trafik yok ve ben havaalanındayım, Allah Allah başımıza taş yağacak:)
17:15 var mıdır yer acaba diye kırıtarak yer hostesine bakıyorum. Var hemi de 18 uçağına… Bu Arcanın akşam yemeğine yetişmek demek!! Hemen ilkere müjdemi veriyorum.
17:30 uçağa binmek üzere otobüse istifleniyoruz. İçerisi hınca hınç gavur dolu. Yok İzmirin gavuru değil bunlar, bildiğimiz gavurlar… İşkilleniyorum, domuz gripli olmasınlar. Hemen otobüsten çıkmak istiyorum, kıçımı kenara dayıyorum ellerimle tutunmuyorum. Hepten koptum artık. Otobüs de dolandı da dolandı, nerde kardeşim bu uçak, galiba kaybolduk. Ya İzmire direkt otobüsle götürecekler bizi ya da korsanlar uçak yerine otobüsünü kaçırdı. Ya da ben artık keçileri kaçırdım. Tam 20 dakika dolandıktan sonra uçağa varabildik. En arkadayım ve yalnızım derken yan tarafta oturan yabancılardan biri yanıma oturdu. Yağmur başladı.
18:20 uçak kalktı. Yabancılara bakıyorum, tek milletten de değil, Amerikalısı var, İtalyanı, Almanı… sanki Avrupanın domuz gribi mikropları kokteyli uçakta geziniyor. Çözemedim.
19:20 indik. Hiç uyumadım, aksıran var mı takipteyim. İyice psikopat oldum.
İzmir sağanak yağışlı, İstanbuldan yağmuru getirmişim. Kaçarcasına çıkıyorum. Gavurların sırrı çözüldü, uluslararası ortopedi konferansı mı ne öyle bişey. Bunlar sağlıkçıymış allahtan diye teselli ediyorum kendimi.
19:30 arabayı bulamıyorum, artık nasıl bi kafayla park ettiysem:) Meğer diğer otoparktaymış.
19:40 Arabadayım, İlker arıyor Arca uyanmış, naapsınmış. Yesin geliyorum. Ne yesin? Gece tahılı? Almayı unutmuş, tamam geliyorum… Arkama biri park etmiş, park yerinde araba toslatmakta üstüme yok ya 15 dakikada çıkıyorum. Yoldayım. Yağmur almış başını gidiyor.
20:15 evdeyim. Arca tahılından yememiş, İlker gıcık olmuş. Hiç dokunmadan bütün üstümdekileri çıkarıp banyoya, temizlendikten sonra sarmaş dolaş… tahıldan yedirmeyi deniyorum, maalesef benden de yemiyor. Ispanak?? Tamam temel reis arca bitiriyor, yoğurtlu yoğurtlu. Üstüne de emiyoruz.
21:15 Nextten aldıklarımı deniyoruz, bir kısmı olmuyor. Arca da bu arada uyumamakta kararlı. Ben??? bitmiş durumdayım.
21:45 Oynuyoruz, mutfak darma dağınık ama umrumda değil. (yalan!!! acayip umrumda aslında ama Arca bırakılmıyor daha doğrusu bırakmıyor)
22:00 sonunda uyudu. Nutella kavanozu ve 2 kaşıkla İlkerin yanına yığılıyorum. Domuz gribi sendromumu anlatıyorum. Takmayacaksın diyor!!! Gündemimize öyle enjekte edilmiş ki, kurtulmak çok zor. Meğer İzmirde epey izole yaşıyormuşuz. Arca olmasa herhalde bu kadar takmazdım. Ona bulaştırırım korkusu var. İnsan anne olunca kendini değil onu düşünüyor. Birlikte mutfağı topluyoruz. O da çok yorulmuş...
23:00 Arcayı emzirip yatağa gidiyorum.
02:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
03:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
04:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
05:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
07:00 Yeliz kalkıyor, Arca yanında uyuyor!!! Kalk len!!! Zıçtın gecemizin içine!!! Tepişiyoruz, çarşambanın sabahına yorgun, uykusuz ama mutlu uyanıyoruz:)

1 Kasım 2009 Pazar

iyi ki varsın Arca

"7 de alarm çaldı, 7:30 kurdu ve yanındakine sarıldı, şimdi bu yatak bırakılıp kalkılır mı diye geçirdi içinden.
7:30 , 8 de çıkabilmesi için artık kalkması lazım. hazırlandı. şimdiye kadar günün dünden tek farkı üzerine giydikleriydi. nesfit ve sütten oluşan kahvaltısına kahve yetişmemişti yine, çıkarken yataktaki kalktı, sarıldılar.
yolda aynı radyo kanalları arasında gidip geldi ve otoyolun orta şeridinde... bir gün daha, arasına karbon kağıdı konmuş bir gün daha."

bu satırları tam 2 sene önce yazmışım, bilgisayarın bir köşesinden çıktı, blogta yayınlamamışım... Daha Arca portakalımızda vitaminken.
Rutinden düzenden sıkılmışım belli... Şimdiyse bir rutine oturmak için debeleniyorum.
Ne çok şey değişti hayatımızda...
Gece yatarken "nolur bu gece deliksiz uyusun" duaları...
Sabaha nasıl bir sürprizle uyanacağımız meçhul, aslında her gece tilki uykusunda bir anne!!
Arcanın kakası, maması...Diş çıkarması, gaz çıkarması...
Aguların kelimelere dönüşmesi... Emekleyecek mi yürüyecek mi sorunsalları...
Arca uyuduğunda yorgunluk ve sırt ağrıları, hatta ayak ağrıları... pek çok kereler düz zemin üzerinde sırt üstü uyuyakalmalar...
Arca ile kahkahalar, cee ler, koştur koşturlar... kahkahası ile değişen ruh halimiz... küçük şeylerle mutlu olmak, onun sağlığına şükretmek, onun yanında olabilmek için kendi adına uzun ömürler dilemek... Arada Arcanın "napıyo bu kadın" ifadesine rağmen deli deli sarılmak, koklamak, kafasını yüzünü okşamak hatta daha güzeli onun senin yüzünü okşaması. Uyutmak için debelenmek ama uyurken bile özlemek... Emerken ellerini öpmek, memeyle konuşmasını dinlemek, terleyen başını silmek, göğsüne yaslandığında sıcacık hissetmek... tombul ayaklarını öpmek... aynadaki aksinde heyecanı görmek, oyun oynarken küçük kalbinin pır pır attığını bilmek... sabahları illa ki anne babanın yatağında keyif yapmak, gülümseyişi ile güne uyanmak...
...
Bir daha hayatımız hiç o satırları yazdığım günlerdeki gibi sakin olmayacak, biliyorum ve bu gerçek beni hiç üzmüyor, şimdi o kadar yorgun olmama rağmen o tekdüze hayatı hiç yaşamamış gibiyim... Son zamanlarda sıklıkla tekrarladığım gibi : "İyi ki varsın Arca..."

30 Ekim 2009 Cuma

Arcada son gelişmeler...

- Ablam Arcanın elinde iltihap farketti. Tecrübeli anne başka oluyor tabii. Bizim yer cücesinin tırnaklarını ben kesiyorum, emerken... Ama artık emerken bile hareketli olduğu için galiba bi tanesi biraz kökünden gitmiş ve kızarmış. Ne yapsak bilemedik. Doktoru aradım. Açık bırakın, bepanthen plus sürün, patlatmayın, kendisi geçer dedi. Acayip üzüldüm ama:( Minicik parmağını iltihap kaptırdım diye içim yandı. Bu sabah artık iyice şişmiş ve iltihaplanmıştı. Umarım çabucak geçer.
- Yatar pozisyondayken ellerimizi uzattığımızda önce oturmuyor, direkt ayağa kalkıyor.
- İlk defa koltuk köşesinde oturttuğumuzda acayip mutlu olmuştu. Kahkahalar atmıştı. Şimdi koltuk kenarında - tabii ki bizim desteğimizle - ayakta dururken aynı tepkileri veriyor, galiba "başardım!!" sevinci:)
- Tavuklu kereviz yedi. İlker babalık testi yaptıracak!! Şimdilik sebzelere pek hayır demiyoruz. Bugün karnıbahar günü. Bakalım kıymalı karnıbaharla aramız nasıl olacak? Hergün yeni bir tat...
- Mevsim itibari ile kayası yiyememişti, hafiften kabız da olunca Hipp'in kayısı püresini denedik, sevdi, yarım kavanoz götürdü. Ertesi gün istemedi. Ben de ara öğününde Etinin bebek ekmeğinin üzerine labne peynir sürdüm şerit şerit bölüp masasına koydum. Kendi kendine yedi. Tabii üst baş, mama sandalyesi berbat durumda ama olsun, kendi kendine yemeğe alışsın. Elle yiyor da hala kaşık konusunda beceriksiziz.
- Emeklemek hala gündemimizde değil ama götün götün gidiyor. Oturduğu yerden yarım metre ötesinde yine oturur pozisyonda buluyoruz kendisini, küçük oturan boğa!! Arkadaş emekleyerek yerlerde sürünmüyor, pek asaletli düdük:)
- Oyun halısında bırakınca oyuncakları ile kendi kendine yarım saatten fazla oyalanabiliyor.
- Anneci olduk galiba. Babasıyla olan mükemmel ilişkisi bozuldu sanki. İlkerin kucağına gidince mızıklıyor, gözü hep bende, görüş alanı içinde değilsem yaygarayı basabiliyor. Ben seslenince başka türlü bakıyor. İlker bütün gün aralarını düzeltmeye çalıştı. Sanki babaya posta koyar bir hali var, İlker konuşunca "bi sus" der gibi sesler çıkarıyor, susturuyor. Okuduğum kadarıyla bu aylarda anneye bu bağlılık normal, İlkere anlatmaya çalışıyorum ama bir yandan da hak veriyorum, zor. Bakalım geçecek bugünler.
- Gece uykularımız hala beter. Bir "geçecek inşallah" vakası da bu! Gece tahılı ile ilgili Kirazımın önerisinden sonra aldım, denedim ama çok yemedi, hatta kiraza mail attım, danıştım. Diğer akıl hocası Özgürüm, Elanın uykuları nasıl, meraktayım, çözüm var mı?? bu ara hep bilgisayar başındayım, araştırmadayım. İlla ki geçecek ama zor zamanlar...
şimdilik gelişmeler böyle...

27 Ekim 2009 Salı

bir tespit... bir şikayet... ve ilkler...

Arca cücesinin geceleri sıkıntısının açlık olduğunu düşünüyorum.
Bu tabii tamamen benim görüşüm, bilmeceler ve bilinmeyenler içinde kıvranan bir annenin kaçış noktası.
Bence anne sütü mideyi tıkıyor ama tam doyurmadığı için geceleri acıkıyordu. Biz önce anne sütü sonra yemek veriyorduk geçen haftaya kadar. Yemekleri de çoğunlukla yarım kase yiyip bırakıyordu. Süt stoklarını eritince, cuma gününden itibaren sütü tamamen bıraktık. Sadece yemeklerini yiyor. Akşam sabah ve gece emiyor. Tesadüf mü bilinmez cuma cumartesi ve pazar geceleri sık sık uyanmaları olmadı, akşam yattı, sabah kalktı. Tabii gündüz uykularından birini iptal etmemizin de bunda etkisi olabilir derken dün de benzer bir uyku düzeni olmasına rağmen gündüz çok az yemek yemiş, taze fasulye hastası minik öğlen yememeyi tercih etmiş. Meyva püresini de yememiş, sadece 1 öğünlük anne sütü götürmüş. Akşam niyetim emzirmekti ama yemekten sonra banyo yapınca geceye kaydı öğün. Akşam yoğurtlu çorbayı götürdü ama sanırım yetmedi. Veeee... gece 3 defa uyandı. Şimdi tüm bunlar üst üste gelince insan ister istemez acaba sorun açlık mıydı diye tekrar soruyor. Bakalım bugün nasıl geçecek.

Veee bir şikayet. Tam haftasonundan beridir gece uykularını düzelttik derken şimdi başımıza bu saat uygulaması musallat oldu. Hadi biz saatlerimizi ayarladık, Arcayı nasıl ayarlayacağız? 6:30 dedin mi ayaktaydı, şimdi 5:30 a kaydı, hay ben böyle işin... Gün 5 buçukta başlayınca tabii akşam mortluyoruz. Arca en geç 9 buçuk gibi yatağa yollanınca birer koltukta sızıyoruz. 2 gecedir böyleyiz. Bünye ne zaman alışır, Arca nasıl ayarlanır bilmiyorum. Şikayetler hiç bitmiyor:)

Veee ilkler... Arca çok ciddi ve de bilinçli olaraktan "meme" diyor. Bu sabah gözünü dikti ve resmen talepte bulundu:) ayrıca "mama" da diyor. "anne" yi de bilinçli olarak söylüyor ve muhteşem söylüyor. Ya bunu o minik ağızdan duymak ne harika bişey. Ben duymadım ama Ümit ablaya da "cici, cicim" diyormuş. Suya zaten ne zamandır "bu" diyordu. Bence "baba" da diyor ama İlker bilinçsiz söylediğini düşünüyor, ama baba nerde deyince İlkere bakıyor, demek ki onun baba olduğunu biliyor. Yani artık bilinçli söylediği birkaç kelimemiz var.