16. ay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16. ay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2010 Pazartesi

Sokak köpeği Arca

Arca 13 aylıkken birkaç adım sıralıyordu, 14 aylıkken yürümeye başladı – galiba:) evet nurturia buluşmasında henüz kendi başına pek yürüyemiyordu. Demek ki adam gibi yürümesi 14-15 ay civarı. Aylar süren oturan boğalık halleri yerini kıpırlığa bıraktı. O oyuncakları ile dakikalarca oynayan , o kitaplara, dergilere yarım saatten fazla dalan çocuk gitti, yerine bir canavar geldi. Her gün dışarıya çıkıyor. Hava çok sıcaksa ya Nildalara gidiyor ya da Cansulara. Yani her günü ayrı bir heyecan. Geçen hafta birkaç akşam dışarıdaydık, birinde babaneye bıraktık, yemekten sonra “mi”lerin (kedi) peşinden koşmuşlar. Akşamları sokağa giriyorum, hop Arca karşımda. Artık balkon kesmiyor,”abi”lerle top koşturuyor. Bi akşam yakındaki parka bi akşam da çamların olduğu Ahmet Piriştina parkına götürdüm, yemekten sonra. Hava kararasıya kadar kudurdu, kum oynadı, yorgunluktan tükendi. Eve gelip duşa giriyor, sonra süt (artık içiyor ya acayip mutluyum) tumba yatak!! Bu rutini seviyor. Geçen haftanın 4 günü dışarıda olunca Cuma günü yorgunluktan ölüyordum. Hülyanın tavsiyesi üzerine Red Bull bile içtim. Kanatlanmama ramak kaldı! (çok da çirkin bi tat yaa , bööö)
Cuma bi ara öğlen Foruma gittim, Arcaya top aldım. Akşam geldim, kapının önünde Arca, Nilda, ÜT ve Nildanın ananesi. Eczanenin tüm çalışanlarını toplamışlar, oynuyorlar. Elimde topu görünce çıldırdılar. Arca kendini bilmez halde elinde top bi oraya bi buraya saldırıyor. (Bu arada çocuklara sade bişey almak mümkün değil, yani bildiğin tek renk toplar vardı eskiden. Şimdi Cars, Ben 10, Barbie, Winx…. İlla bişeyler olacak ya da ben bulamadım sadesini) İlker evde yemek yapıyor, ben de oturdum aşağıda Arcanın kudurmasının son bulmasını bekliyorum. Saat oldu 7 buçuk, ÜT gitti, Nildalar aşağıda. Üzerimde iş kıyafetleri. Hadi dedim arcaya eve gidelim üstümüzü değiştirip tekrar inelim, yine oynayın. Kıyamet apartmanı yıktı. İstikrarlı olacağım ya, o ağladıkça ben de mızırdıyorum ama yukarı çıkarıyorum. Eve geldik, üstümü çıkardım, İlker sakinleştirmeye çalışıyor, ben kucağıma aldım. Sakinleşsin öyle inelim istiyorum, ki mızıkladığı için inildiğini sanmasın. Ama yok başaramadım, indik. Yine kudurdu topun peşinden, Nildaya cırladı. Bizim evde olduğumuz sırada Nazlı gelmiş, Nildanın ananesi Arca için “yaramaz” demiş, Nazlı şok!! Ben Cansuyu vereyim size görün yaramazlık neymiş, demiş. Aslında ben de Arca hakkında yaramaz denmesine alışık değilim ama son yaşananlardan sonra çok da şaşırmadım:)
Cumartesi AVM gülüydük. Sabahtan çıkıp yolda uyutunca bana 1 saat izin verdi bütün alışverişi bitirdim. Öncesinde Nazlılara uğradık, Cansu ile bi posta kavga etmişler. Dönüşte yine uyudu. 5 saat sokaklarda gezen o değilmiş gibi kapıları yumruklamaya başladı. Sanki çiş saati gelmiş köpek. Çıktık, top koşturdu kapının önünde. Sonra markete gittik yürüyerek. Enerji tavan yapmış durumda.
Babalar günü güzeli kahvaltıdan sonra İlkerle bizim için kahvaltılık almaya Göztepeye indiler. Kuşlu parka gitmişler, caddeyi boydan boya gezmişler. Ama düdüğe yetmemiş. Sabah uykusunu atladı, kapıları tırmalamaya başladı yine. Allahtan İlknurlar geliyor, oyalanır biraz dedik ama yok yemedi. Anlaşma yaptık, öğle uykusunu uyuyacak, akşam zaten Güzelbahçeye gideceğiz Zeyneplerle, o zaman gezersin dedik. Anladı galiba, uyudu. Sonra bi kalktı, ilk iş sokak kapısının önüne yatmak oldu. Hava da sıcak, bari markete yürüyelim dedim. İlker hadi anneme gidelim, orda kudursun, ordan yemeğe geçeriz dedi. Bakar mısınız işi gücü bıraktık Arcaya gezmek ayarlıyoruz. Hadi gezmeye deyince hop kapıda, hop sandaletler elinde. Babaneyle koşturmaca oynadı, koridor defalarca arşınlandı. Yetmedi birkaç defa sokak kapısının önünde mızmızlandı. “mi”lere gitmek istedi. Eskiler gibi koloni hayatı yaşamalı, anane, babane, kuzenler, teyzeler, halalar hep etrafta olmalı, çekirdek aile bebelere yetmiyor. Derken akşam oldu, erkenden kaçtık. “Parmak yalatan” el değiştirdiğinden beri ikinci gidişimiz ve harika bi yer olmuş. Harika bir oyun bahçesi var. Etler süper, ortam uygun, önü sahil, vs vs , şiddetle tavsiye:) arabadan iner inmez çantalar ilkere biz Arcayla parka. Tam oyuncaklara biniyoruz, aha arkada kocaman bir Rotweiler  Bağlı değil, arkasından 2 küçük daha koşmaya başladı, Arcayı kucakladım kapıya gidiyorum, küçükler peşimizde, anne de kalktı, Arca havha lara gitmek ister, – anne köpek görse tansiyonu düşer, yolunu değştirir cinsi – hop kaçtık. Verdim Arcayı İlkerin kucağına dedim ki köpekler güzel, ben tırsar, sen Arcayla sev ki anası gibi köpektenkorkar manyak olmasın. Ne zamandır bildik köpeklere temas etsin istiyorum. Fırsat ayağımıza geldi. Arca köpeklere çıldırdı ama benim telaşım mı yansıdı, çok temas etmedi. Sonra ördeklere, civcivlere, tavuklara saldırdı. Sadece yemek yiyeceği zaman oturdu, diğer zamanlarda kesinlikle dötü yer görmedi. Yemekten sonra da bir posta havhavlar ve oyuncaklar, yorgunluktan mahvoldu. El yüz yıkandı, pijama giyildi, pusete atıldı, erkekler maça dalmışken biz kadınlar ve Arca sahile indik, Arca pusette, deniz havasına günün yorgunluğuna ılık ılık esen rüzgara dayanamadı, uykuya teslim oldu. Zeynepin hamileliğinin son 2 haftası, bebek sohbetleri, Poyrazın tekmeleri, ufaktan dedikodular, Gülle kaynatmalar. Yorulunca bankta oturup sohbete devam, sonra lokantaya dönüş, kahve, sohbet ve ev…
Arca ile yeni bir dönem başlıyor. Bol hareketli, bereketli yorucu, ama en keyifli zamanlar. Bu zamanlar hiç bitmesin:)

Not : yazarımız ve kıpırdak oğlu senelik izinlerinin bir kısmını kullanarak yazlığa kaçıyorlar. Dönüşümüz muhteşem olacak, bol foto, bol atraksiyon çok yakında bu blogda:)

18 Haziran 2010 Cuma

bir tecrübe


Kitaplarda okuduklarımızı, tecrübelerden dinlediklerimizi kendi annelik potalarımızda eritip üstüne çocuğumuzun sinyallerini ekleyip içgüdü süzgecinden geçirerek uygulamalı. Sadece kitapların hap gibi verdiği yöntemler, bilmem kimin bebesine uyguladığı bilmem ne tavsiyeleri her zaman iş görmez. “Ben kafama göre bebeme bakarım, benim içgüdülerimden ötesi hikaye” de her zaman iş görmez, tıkandığın noktalar olur. Nerde okuduğumu hatırlamadığım ama çok aklıma yatan bir şey yaşadık o gün (SPK olabilir). Tecrübe dediğin paylaşılmalı….
Bakışlarımızn birbirine, salyalarımızın birbirimizinkine karıştığı, ağız dolusu kahkahalar attığımız, uykular haricinde hatta bir kısmında dahil de olmak üzere yapış yapış aşk dolu bir hafta sonunun ardından iş günü geldi çattı. Kapıda her günkü konuşma yapıldı. “Anne şimdi işe gidecek, akşam gelecek, birlikte kuduracağız yine, sen şimdi Ümit teyzenle oyna” o gününün diğerlerinden farkı Arca direkt cırladı, yapıştı, bırakmak istemedi. (teribıl tu kokusu alıyorum) ÜT’nin kucağına gitmedi. Yaklaşık 5 dakikalık kriz anında – ki bu bana saatler gibi geldi - beynimin bir tarafı “acayip geç kaldımi zaten ÜT de geç geldi, sürekli geç kalıyorum”, diğer tarafı “ağlamadan ve el sallayarak evde uğurlamalı beni, kaçmak yok, sıvışmak yok” derken kucağıma aldım, konuşa öpüşe koridoru aştım, nerden aklıma geldiyse yatak odasına gittim, sadece bana ait olduğunu bildiği bir şeyi – toplu lastik toka - aldım, Arcaya verdim, “şimdi bunu al, birlikte çekmeceye saklayalım, bizim sırrımız olsun, akşam gelince buraya gelelim, bana ver tekrar ben de saçıma takayım” bıçak gibi sustu, sıkı sıkı tuttu, ÜT’nin kucağına gitti, kapıda hergünkü cee oynunu oynadı, el salladı ve ben gittim! Akşam tokayı bulduk saçıma taktı. (yok canım şekil filan yaptığı yok, kafama koyuyor tokayı) Birkaç gündür hep aynı!! Bu yöntem işe yarıyor, huu çalışan anneler!!!

16 Haziran 2010 Çarşamba

yazmak istemiyorum ama unutmak da istemiyorum

ya işteyim ya yokum!!
evde değilim iş yoğun keyfim yok. yeni bişeylere ihtiyacım var. Nurturiaya takılmıyorum, arkadaşlarımın yazdıklarını okuyorum ama yorum yazmak içimden gelmiyor. keyifsiz günler...

Ama...

Tunişle Arcanın birlikte değil ama paralel kamyon oynamalarını...


Ela ile Arca'nın sularla keyfini ve akşam günün hikayesini uyku öncesi masalı olarak anlatırken "şap şap yaptılar" kısmında Arca'nın yatakta oturup sahneyi elleriyle şap şap yaparak canlandırmasını...


Arca'nın Ela'nın devasa ördeğine su içirmeye çalışmasını...


Bütün haftasonunu "Eya" (Ela) ve "Abbi" (Tuna) yı dilinden düşürmeden geçirmesini...


Vee... Elanın profitrole fütursuzca dalıp keyifle yemesini


unutmak istemiyorum:)

8 Haziran 2010 Salı

yazasım var

bu aralar pek bi yazasım var, kendi içime dönmek ve bi yerlere varmak üzere yol alasım var.

Arcanın saçlarını kestirdik geçen gün. Yine İlkerin mahalle berberi geldi, salona mama sandalyesi kuruldu. Baby TV açıldı (özgür duymasın:) ) Arca şok!! Bu yeni muamelenin sebebini anlamadı ama 10 dakikalığına sorgulamadan keyfini çıkardı. Direkt makinayla girecektik ama huylanınca makasla devam ettik. 3 numara oldu. Suratı daha da ortaya çıktı. Tam yaz bebesi!!

dün öğlen tatilinde ikea ya gittim. "ikea evimizin herşeyi" sloganını "evimizde herşey ikea" diye değiştiresim var. Mammut sandalye ve nispeten daha sağlam görünüşlü beyaz ahşap masa ile olayı çözdük sanıyorum. O masanın sandalyesi pahalıydı. aslında Arcanın arkadaşları için de mammut tabure alacaktım ama mavi yok galiba?
Hani OIP'in çizdiği günden dönen teyzeler var ya , orada gün yapıyorlardı sanırım. Sahi onların saçlar neden hep sarı olur? Bu teyzelerden bir de Forumdaki cafelerde gördüm. Şahane!! kahve içip laflıyorlardı. Bense işlere dönecem diye haldur huldur koşuyordum.


Arca ile ilgili tüm düzenlemeler bitti. İlker marangozuna ayakkabılık yaptırırken artan malzemeden Arca için kitaplık (hülya senin orijinal kitaplıkta hala gözüm ama ayakkabılıktan malzeme artınca bedavaya yaptırdı) bir de raf yaptı. Herşey yerli yerinde de, Arcada düzen kavramı henüz oluşmuş değil. Zamanla olacak. Ya da bize benzerse hiç olmayacak. Ona örnek olacağız diye biz de düzenli olmaya çalışıyoruz, Allahım ne zor şey! Ama ne demişler: Çocuk öğütle değil örnek alarak öğrenir.

Hadi bakalım soru : -mış gibi yapmak ikiyüzlülük mü?

bi taraftan da kendimize bakıyorum. Benim annem de İlkerinki de acayip düzenli temiz titiz insanlardır. Annem yıllarca eve kadın almadı, birgün yatağı düzensiz olmadı. İlkerinki desen çalışmasına rağmen gece 4lerde temizlik yaptığını söyler. İlkerin yazlıkta elinden vileda düşmezmiş. Hem çalışan hem çalıştıran cinsi (okuyorsun şüko, biliyorum, ama napıyım öylesin) peki biz neden böyle olduk. Düzeni sevip bi türlü düzenli olamamanın altında yatan ne? Arca mümkünse anane+babane genlerini almış olsun, bizim de mıçımızı toplasın. Temenni temenni. Bu arada İlker + yeliz vakası yukarıda bahsettiğim : "çocuklar öğütle değil örnek olunmakla öğrenir" tezini çürütüyor:)
Bu aralar pek bi işe yaramıyormuşum gibi geliyor. Evde hemen hiçbir iş yapmıyorum, ütü duruyor, Ümit abla vakit olunca yapıyor, yemek sadece haftasonu yapıyorum, temizlik desen yok. Sadece gecenin bi vakti mutfak topluyorum, çamaşır yıkıyorum. Gerçi Elifle Hülyanın "ev işleri nasıl olursa olsun libidon yüksek olsun" temennisi var ama o kısma girmeyeceğim. Canım sıkıldı mı bi güzel İlkerden çıkarıyorum. Sonra kendime kızıyorum. Sakin olmak lazım. Bi vakitler yoga filan yapardım. İyi gelirdi. Hamileyken bile yapmıştım. Normal doğum gibi hazırlanıp sezeryan diye direten garip bi hamileydim:P - Galiba erkenden normal doğuruverecekmişim gibi bir korkum vardı bilinçaltında:)
ilkerin kuzeninin bebeği olmuştu, ziyarete gittik maaile. Duru Arcadan 1,5 yaş büyük. Kardeşine de Arcaya da o kadar anaç o kadar sevecen ki , ah bu kız çocukları dedirtiyor:) Arca onun oyuncaklarına "menim" diye atladı, o da Arca ile oynadı. Mıncırdı, öptü, sıkıştırdı.


İşimi seviyorum ama son zamanlar bir motivasyonsuzluk peyda oldu. Şöyle bi kudur kudur çalışamıyorum. Biraz da sıkıntılar var, hayırlar ola diyorum. Belki de tatile ihtiyacım var. Ay sonu 5 günlüğüne yazlık planlıyoruz, ne şahane!! ama diğer taraftan Ümit ablanın eşi ameliyat olursa ona göre değişiklik durumları var.

Size de olur mu? bazen olmadık şeylere takarım. mesela çok sevdiğim birileri beni görmezden mi geliyor, beni takmıyor mu, bana gıcık mı oluyor paranoyalarım gelir bazen. Herkes beni sevsin isteyen bir tipim, ne fena. SEVİN BENİ!! yorum yazın, beben pek şirinmiş deyin!! ne bileyim sevin işte. bu aralar böyle bi ihtiyaçtayım sanki.

An itibariyle... İşlerden kısa süreliğine kaytarıp postumu düzenlerken dışarıda inanılmaz bir yağmur... açık penceremden içeri girip bir güzel ıslattı. Yaz yağmurunun kokusu bir başka

7 Haziran 2010 Pazartesi

KABUS HAFTASONU!!

Bazı günler süper geçer. Bebek yer, uyur, keyiflidir, yapışmaz. Alpinin doğumgünü haftasonusu misal. Vay be benim minik pek iyi filan dedim. Dilimi eşşek arıları soksun diye diye yakında zorla sokturacam!

Kabus cuma akşamından başladı. bebek ziyaretine gittiğimiz insanlar ofisten arkadaşlar. ama ev tabii arca gibi meraklı bir minik için hazineydi. açık mutfak, kurcalanacak onca şey. ben sürekli peşinde. yeni yeni yürüyor ya kendine zarar verecek bu aralar derdim o. İlkerin de BENİM iş arkadaşlarımla sohbeti koyultası geldi (!) sonuç saçım başım dağılmış bir anne ve hiperaktif tavrlar sergileyen arca pozu. enfesti:) Benim bu pozlarımdan pirelli takvimi olur!

Cumartesi Hülya + Elif ile miniklere sandalet bakalım dedik. Hayatlar da katılacak ne şahane!!! Bi akşam önceki keyifsizliği atamamışım üzerimden üstüne köpek dişleri bütün gece havlamış, uykusuzum. Evde temizlik var, İlker var, elektrikçi var. Arca bu elektrik süpürgesine dayanamaz, matkap sesine aşık, uyumamak için direnir. Amaaan dedim önce arabada uyur. Nasılsa 12 de alsancakta olucaz. Hülyadan gecikicez mesajının üzerinde Arca gözleri kaşıyınca hadi dedim belki uyur. Detaya girmeyeceğim, vazgeçtik. Bu arada sabır konusunda ödül almak üzereyim. Attım Arcayı arabaya, bi de yağmur bastırdı. Hülya henüz otobüse binmemiş olsa direkt Agoraya kaçalım diyeceğim ama geç kalmışım. Neyse yağmurun sesi radyoya karıştı, Arca uykuya teslim oldu. Gazide park yeri (bu ancak senede 1 filan olur) bulunca tamam dedim ibre anne yönüne dönüyor. Yağmur altında Hülyayı bekliyoruz, telefon, Tuna uyuyormuş amanın Arca da uyuyor. Yani bi kahve içebiliriz, nasıl da sırtımı dayayıp bi kahve içesim var. İçimden diyorum ki bu benim moral denen şeyim ne çabuk düşer ve ne çabuk toparlanır oldu, küçük şeylere hemencecik sevinme halleri. Hemen Reyhanda yer tuttum, Elif geldi, Hülya geldi. Sonra Arcanın uyanası geldi:) O gözünü cin gibi açtıkça ben gerildim. Boyun bölgesi damarlarım 10 metreden seçilebiliyordu. Pusette biraz gezinti ile belki uyur dedim, hayııır... Çaresiz masaya döndüm. Elif ve Hülya çevreyi Arca için mümkün olduğunca tehlikesiz hale getirmeye çalışıyor, Arca saksıların arasından götünü attıra attıra çıkıyor. Alpi onu oyalamaya çalışıyor, bir yandan Elif ve Hülya beni sakinleştirmeye çalışıyor. Benimse gözümün önüne Arcanın düşerek metal kenarlara çarpmış, ağzı burnu gözü dağılmış sahneleri oynuyor. "Final Destination bilmem kaç"ı çeviriyorum beynimde. Strateji belirlemeye çalışıyorum. Hangi açıdan düşerse kaşı kurtarır hesaplarındayım. Kafein beni manyak mı yapıyor yoksa kafa daha fazla mı çalışıyor seçemiyorum. Bu arada Hülyanın bana bir ara "patlatsın kafayı, gider Ege sağlıka diktiririz" dediğini duyar gibi oluyorum, o an koptum galiba. Neyse kalktık, Ceyoya gittik, sevmedik. Pek bi plastik. O kadar paraya Nike neyim alırım olduk. Hayatla konuştuk, hadi dedik Agora. Arca diyorum garanti uyur arabada, iki arada bi derede köfteli çorbayı götürdü ya, karnı da tok. Gazide yer bulduğuma sevindim demiştim di mi? hehe patladı bi tarafımda, benimkinin arkasına 3-4 araba koymuşlar, zaten öncesinde bi 10 dakika diğer tarafta arattılar. Uzatmayayım, 3 anne 3 bebe 3 puset olarak sığıştık. Bu arada otokoltuğu 1 tane!! Alsancak İzmirin göbeği, polis kaynıyor. Neyseki ceza yemeden ama Arcanın yaygarası ile Agoraya vardık. Arca 99% arabayı sever ve ağlamaz. Artık ben diyim uykusuzluk sen de diş, bi elim elinde bi elim direksiyonda, kelle koltukta vardık. Bi de pusette oturmayı seven veledin istemeyecği tuttu. Yeni pozumuz : Arca AVM'de koşuyor, yorgunluktan düştü mü iki takla atıp öyle ayağa kalkabiliyor, Annenin bi elinde puset sırtında çanta arcanın peşinde... Nasıl şık di mi:) Bi taraftan Tunanın sakinliğine oturup yemeğini yemesine gıpta ediyorum bi yandan dilimi ısırıyorum, nazar değmesin diye. Tabii arca durmadı. Saklambaç oynayan büyük abilerle takıldı. Sobe yapmayı öğrendi. O kalabalıkta 3 adım geriden kendisini takip ettiğimi söylememe gerek yok sanırım. Tunanın kız versiyonu Ela katıldı aramıza. Pusetinde sakin sevimli. Gerçekten çok sevimli!! Hayatı nasıl özlemişim, öyle bi sarıldım. Sanki Hayat geldi, Arca durulacak gibi iyimserlik kapladı içimi, hani saçma sapan değişikliklerden medet umarsın, öyle bi psikoloji. Nah duruldu, daha da kudurdu. Bu arada Wenice'e giriyoruz, M&S, Joker... Arca ya ağlıyor ya kuduruyor. En son hep beraber Jokerde buluştuğumuzda dedim ben gidiyorum, son 4 saattir pilim bitti, biraz evde atsın enerjisini. Kısacası zaten varolan pimpirikli anne bünyesine, meraklı minik Arca halleri, üzerine de sos niyetine uykusuzluk ve diş sancıları eklenince dadından yenmez bir yemek çıktı ortaya.
Düdük arabaya biner binmez uyudu, iyi mi!! Ablama sabahtan sözüm vardı, erken çıkıcam diye uğrayamamıştım, arca uyur vaziyette attım kendimi ablamın kollarına. Durunun İngilizce neyim gösterisi varmış, Videosunu izledik birlikte. Keman çalmış canım ya nasıl ciddi. Sonra Külkedisi oyununu izledik. Şimdi bizim Duru çok güzel bir kız çocuğu, sarı saçlı mavi gözlü, uzun boylu, yani hani reklam çocukları gibi. Duruyu Külkedisinin balo sahnesindeki o güzel hali yapmışlar, Külkedisi halini de daha böyle silik görünümlü bir kız yapmışlar. Ay nasıl üzüldüm ya!! Yazık değil mi kıza ? Sorcaklar ne oynadın tiyatroda Külkedisinin çirkin halini dicek!! Yok o perili sahnede üsstünü değiştiremez diyeymiş, o zaman Durunun üzerine çirkin kıyafet giydir, büyü sahnesinde ışıklar kapanır, soyunur, içinden güzel kıyafet çıkar. Ay ne biliyim gıcık oldum. Ne fena!! Biz böyle istişarelerde bulunalım, Arca durunun odasında yer yatağında götünde pirelerle takılıyordu. iki lokma yedim bişeyler allahtan. Baktım uyanmıyor, akşam oldu, aldım gerisin geri arabaya koydum, eve götürdüm, hala uyuyor!! İroninin böylesi!! Oğlum uyuyaydın ya arkadaşlarımla keyif yapaydım, hadi uymayaydın da bi sakin olaydın be!! evde de uyumaya devam etti, ben akşam yemeği hazırladım o kadar yani. Akşam tüm kudurukluğu devam etti, uyumadan Cansulara da inemedik, Cansu hastaymış. Neyse uyudu, telsizi kaptık aşağı indik, Flashforwardın son 3 bölümünü izledik. 2 kahve ile göz kapaklarımı açık tutabildim. Bu arada Arca 1 defa uyandı bizim daireye koştum. Sonra gece yine 2 nöbetinde birlikteydik. Dişler... Acıyla uyanıyor ve acıdan geri dalamıyor. Zorla calpol içti, diş jeli tekrar, sonra birkaç saat daha uyudu. Sabah Zeyneplere kahvaltıya gittik. Orda da bi hareket bi kudurukluk. Arkadaşlar yorgunluğuma üzüldüler. Uyumak bilmez sonrasında da kalkmak bilmez bi bebem var. Ya da yer yatağını seviyor. Öğleye kadar uyudu. Bana iyi geldi, sohbet, keyif... Ama bir daha uyumadı. Eve döndük, anneye yapışma halleri, keyifsizlik... Diş çıkarma menapoz gibi bişey. Akşam 9'a kadar uyumadı, bi ara İlkerin annesi uğradı. Bu kadar olumsuzluğa rağmen neyseki eski iştahına kavuştu. Akşam bezelye pilav yoğurt üçlüsünü lüpletince evde bize yemek kalmadı, lahmacun söyledik, ona da yanımızda otursun diye mısır koçanı verdik, kemirdi, keyif almadı, lahmacun istedi, yarım bitti. Gören bu çocuğu aç bırakıyorum sanacak.
İşte böylee. Bazı günler Arcanın huysuzluklarından yaka silkiyorum, bazı günler ne bileyim sabır tellerim tıngırdıyor.

Anne tespiti: rahatlık, serinkanlılık, aymazlık . Bu üçlü bende yok anladım! Hiç olmadı zaten şimdi mi olacak! Ama törpülenmek lazım, kendini yetiştirmek lazım. Hülya hayat ve elif üçlüsünden özel ders almalı!!

3 Haziran 2010 Perşembe

haller - yazalım unutmayalım

Geçen Cansu bizdeydi, bunun bowling topunu annesi Cansuya verdi diye bi bakışı var, tırstık cümleten. Baktı olmuyor, aldı topu Cansunun elinden, diğer topu da kutudan aldı, pıtı pıtı bizim odaya kaçtı. Orası Cansunun girmyeceği kurtarılmıiş bögle ya yatağın üzerine koymuş, döndü geldi. Sonra tek tek bütün oyuncaklarını bizim odaya taşıdı. Yuh diyorum başka bişey demiyorum. Bencil teneke!

Beni çok özlüyor biliyorum. Yapışma halleri eve girdiğim andan itibaren başlıyor. Yemek hazırlarken bile izin yok anneye. O kadar alışmış ki bana mızırdanmaya, geçenlerde koltukta uzanıyordum, ilkerle oynuyorlar, sonra ben bi bilgisayara bakıyım dedim, masaya geçtim. Bu benim yer değiştirdiğimi görmemiş. Oynarken kafayı gümletti yine – bu arada anasına çekmiş acayip sakar – mızırdanmaya başladı. Kafayı tuta tuta koltuğa geldi. Ben yokum tabii, - anaa noluyo lan? – şeklinde bir şaşkınlık kafayı filan unuttu. Böyle rahat bi 10 saniye geçti. Bakındı beni gördü, sonra aklına geldi, yine kafayı tuta tuta başladı mızırdanarak bacaklarıma sokulmaya.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Arca bildiriyor: duyuru, mecburi defile ve bir pazar fotoromanı

Abilerim ablalarım!! Duyduk duymadık demeyin!!
Hani hergün eve gelen adam var ya "baba" diyoruz. hıh işte onun için bir yarışma var Nurturia'da!! Mutlaka katılın! Babanızla poz vereceksiniz, anneniz yükleyecek işte bu kadar!! Sonra gelsin oyunlar! Tıklayınız!!

Araya dip not sokuşturuyorum: Annem olacak teknoloji özürlü kadın Hülya teyzemden "fotorafları küçült kızım, başka türlü bloggerda uğraşamazsın foto koycam diye!" şeklindeki dahiyane (!) önerisiyle jeton düştü de bütün fotorafları ekledi. Sonracığıma suyla oynayacağım diye günübirlik yazlık seyahatine gardrobun yarısını götürünce, ben de aşağıda görüleceği üzere belime kadar sulara girince ve pimpirikli annem zırt pırt üzerimi değiştirince mecburen defile yapmış olduk. Tüm yaz gardrobumu 1 gün denediğim için tecrübelerimi rahatlıkla Hülya teyzemle ve Tunişle paylaşabilirim ve tabii tüm sanal alemle:P

Şimdi pazar fotoromanı dostlarım. Hadi bakalım buyrun:

"yazlığa gitcekmişiz, arabayı yerleştiriyorlar, beni bekleme salonuna aldılar. çok yavaşlar canımm!!"
Annem Wenice diye bir mağaza keşfetti. Anneler günü dolayısı ile yaz ürünlerine 50% indirim kampanyasına denk gelince çıldırdı, 10 küsür parçayı 60 küsüre halletti. Bu üzerimdekiler oradan. Penyesi güzel. Kapri beyaz biraz yürürken hışırdıyor ama nereye girip çıktığım belli oluyor diye annem giydiriyor. ayaklardaki çoraplar, ayakkabımı çorapsız giydirmeye cesaret edemeyen annemin marifeti. Ama bunlar bilekte bitiyor, yani rahat. Hataydaki bir çocuk mağazasından almıştı, hatırlıyorum.

"yazlığa kadar uyuyayım da enerji topliyim, çok işim var çook!!"

"Çiçek bakımı ciddi iştir, ihmale gelmez. itinayla suluğunu dolduracaksın, sonra yaprağına değirmeden dipte dipten."Ayakkabıları bana deneterek polaristen aldılar. Rahat, hatta ıslattım bol bol sıkıntı yok!! 5 nokta mı ne? işte öyle bişey. Parka giderken artık yedek çorap kalmamıştı, annem çorapsız giydirmeye mecbur kaldı, rahatsızlık hissetmedim.
Kıyafetlere gelince; üstümdeki bir GAP numunesi (Tuba teyzem getirmişti, fiyat bilmiyorum ama bolca uzunca rahat!!) Alt penye şort. Yokmuş gibi pek rahat. Hediye geldi ama pazardan alındığı kuvvetle muhtemel. Penyesi güzel, yumuşak. bunun bi de askılı üstü var, daha giymedim.

"bak burasını çok seviyorum, şap şap yapabiliyorsun, kafanı suya sokabiliyorsun"
Alt Wenice'ten penye şort. Bunun kolsuz üstü var sadece denedim. Benim göbek biraz irice, 15-18 aylık bedenin üstü pek güzel durmadı. Askı kısmı boşta kaldı, göbek gerdirdi filan. Bence bebelere deneterek almalı. Fotodaki üst Next'ten. Tunada da olan takımın içindeydi. Bak 9-12 aylık beden olmasına rağmen hala giyiyorum. Boy biraz kısaldı ama göbeğim rahat. Daha epey giyerim. Ben de Tuna gibi kafada şapka sevmeyen cinsiyim. Evde kolleksiyon var denebilir. Bu kafamdaki annemin şapkası. Benim kuzen Duru da takardı, şimdi sıra bende. Babam da balığa gittiğinde takıyor. Yani sülalemizin şapkası. Kafayı sıkmadığı için rahat. Bazen gözümü kapatıyor, önümü göremeyip düşüyorum, başka sıkıntı yok!!

"Çiçek çocuk oldum ben!! Ananemin tespiği düşmesin diye omuzlarım tutuldu valla."
Hah en sevdiğim kreasyon. Üst mothercare alttan çıtçıtlı ama 18-24 ay beden, pek bi dökümlü duruyor. Annem geçen kış seneye hazırlık olsun diye indirimden kapatmıştı. Güya atlet yapacaktı. Baktı ben günde 10 kere kıyafet değiştiriyorum hemen yaz sezonuna dahil etti. Atletsiz giydiriyor, belim açılmıyomuş, ne demekse? Eğer tuvalet iletişimimizde son noktaya gelebilirsek, çıçıt benim için zor olur diye ilerde bunları T-shirt haline getirtme planları var. Olabilir, bu gidişle 2 sene giyerim ben bunları. Alt az önce bahsettiğim pazar güzeli. Tespih ananenin, kıyafetimi hareketlendirdi, aksesuar olarak papatya taşımayı tercih ettim:)

"Yok o sulukla olcak iş değil ben en iyisi hortumla sulama yapıyım!"bu iki resimde görülen şapka Kipadan. fiyatı ucuzdu, enseyi koruyor diye aldı annem, biraz komik ama tamamı penye olduğu için sıkmıyor. Sadece koca kafama biraz küçük halbuki beden 12-24 aydı.

"omzuma kadar soksam nolur? ıslanır mıyım? evet ıslanıyormuşum."

"ayakkabıları ıslattık, kaldık cıbıl ayak! parka gidesiye kadar kurusunlar bari."

"buna ilk kez biniyorum, güzelmiş yaa, at binmek gibi dıgıdık dıgıdık:)"

"napıyo bu abla yaa!! gidiyim yanaşayım yanına, hmm!"
alt yine değişti. hediye gelen üçlü bir takımın altı. geçende kapşonlu yeleğini denedim, göbek gerdirdi ama alt nerdeyse yerlerde sürünüyor, rahat. Hani bilemedim benim vücut mu şekilsiz bunlar mı orantısız. Neyse üstler 2 yaş altlar 18 aylık giymeli belki de. Üst sabah ıslandıktan sonra çalıların üzerinde kurutulup tekrar giydirildi.

"İçime temizlik perisi kaçmış, heryer tertemiz olsun istiyorum."

"üff hadi pirzolaları ne zaman yicez!!"

Defilenin devamı, önceki post:
salata yaparken yakalanmışım; Next kreasyonu, 9-12 aylık seriden, bütün kış giydim yaz akşamlarını da çıkarır kanımca.
İkinci foto:
Üst ananemin pazar güzeli, alt yine Wenice'in ucuzcu serisinden, çoraplar yine bilekte biten beyazlar. Ben bunu çok giyiyorum anneme hatırlatayım da biraz daha alsın.
Üçüncü foto:
Annem İstanbula gittiğinde cevcev için alırken bana da Debenhamstan T-shirt almıştı. Ama beden biraz küçük geliyor. (Bu arada ben niye markalara bok atıyorum ki göbekliyim işte!! ŞŞT! Anne ALOO! bana büyük üstler alman lazım, yaşımın cicileri göbekten gerdiriyor!!)
Bu fotodaki alt Hatay pazarından Zara babyci amcadan. Pek rahat bi kapri, tiril tiril, giy çık:) Hemşolar!!! bu amca çok iyi annem 1 penye şort bir de mavi kapri daha aldı bu amcadan. arada çakma next de getiriyor. Alaçatıda var, Bospada var, Hatay pazarında var. Pazar pazar geziyor, kış eşofmanları iyi çıktı, bunlardan da ümitliyim.
Dördüncü foto:
Üst Mothercare'in ayın yarısı etiketin yarısı kampanyasından düşürdüğümüz bi parça. 2'li satılıyordu, tanesi 4 tlye geldi. Zaten bu ay oğlan çocukları için yegane cici buydu!! Alt ananemin pazar güzeli!! Bak bu kadın alışverişi biliyor, bolca uzunca alıyor, rahat ediyorum.
Sonraki 2 foto Alpinin yaşgünüsünden; annem cici giydirdi bana. Kendi yaşgünüm için paraya kıyıp GAP'ten pantolon almışlardı, Hülya teyzem haklı kalıplar biraz küçük galiba, pantolon biraz gerdiriyor. Üst yakalı body mothercare'den.
En alttaki fotoda görülmeyen bir T-shirt var, yukarda bahsettiğim mothercare indirimlisinin diğer parçası. Mothercare indirimlerini kaçırmamak lazım.

Kısaca dostlar benim yaz gardrobumun pazar + indirimli marka kombinleri olacak gibi görünüyor. çok sıcak günlerde kolsuz üst + penye alt çok rahat ettirecek gibi gibi. Son sulama çalışmalarım gösterdi ki; çorapsız giyilebilecek crocs tarzı terlik - ayakkabılara şiddetle ihtiyaç var!! lakin pek pahalılarmış bir çözüm bulurlar herhalde diyorum, herkesi sevgiyle kucaklıyorum canlar!!

SON SÖZ:
Bilge bir zat demiş ki: Çocuğun yediği helal giydiği haram.

EN SON SÖZ: Benim Ümit teyzem cicilerimi baskılarını çıkarasıya kadar ütülüyor. Annem diyor ki Ümit teyze olmasa 1 parçamı bile ütülemezmiş!!

30 Mayıs 2010 Pazar

hem geçen post için hem de bugünden kareler...


Arca'nın salata çalışmaları ve son zamanlardan birkaç kare






Şimdiii Alpi'nin doğumgününden kareler
Çok zor bulduk evi, meğer 2 tane belediye binası varmış!!! Sağolsun Rifbaba bizi buldu da varabildik:))
Güzel bir partiydi.
Arca yeni yürümeye başladığı için ben pek ortama dahil olamadım, 2 adım ötesinden peşindeydim ama güzeldi.


Tülin Su bir içim su... Biz kendisiyle ilk defa tanışıyoruz. Hem kendisine hem annesine bayıldık. Fotoraflarından çok daha şahane bir kız. Ve nasıl içten. Arcayı "oh oh" diye sevdi. Bkz aşağıdaki foto. Bu blog camiasında "Arca Tunanın elinden Tülin Su'yu alıyor mu?" sorularını akla getirecek gibi:)
Yok be Tunacım dünya ahret bacımız olsun:))

Bahçede günü tamamladık. Arca artık yorgunluktan pestil haldeydi, zaten araba koltuğuna oturduğu anda sızdı, eve kadar da uyudu.
Eurovisionu izlerken bir post sıkıştırmak iyi oldu. Sabah yazlığa kaçıyoruz, yatmalı, uyumalı.
Bizim şarkıyı hala dinleyemedim iyi mi?? 2. olduğumuza göre iyidir herhalde:) Almanyayı sevdim.

28 Mayıs 2010 Cuma

yaza yaza yaz geldi

Geldi valla.. Acayip sıcak.
Haftasonu programı yoğun. Yarın Alpiye gidiyoruz. Arca arkasından abi abi diye gidecek kalıbımı basarım! Parkta sürekli abilerin peşinde! Sonra yazlığa gideceğiz. Sezon açılıyor!!

Arcayla günler çok neşeli geçiyor. Böyle kalabilir mi? yani büyümese... veya 15 yıl sonraya zıplasak uzun bir 15 aylık süreçten sonra:) hem terrible 2 horrible 3 fucking 4 atlanmış olur:)

Hadi yazalım unutmayalım, son fotolar eve gidince eklenecek.

Oturup çoraplarını itinayla çıkarıyor, önce ayağını burnuma uzatıyor kokayım diye sonra çorabı burnuma dayıyor. "üff çok pis kokmuş, böööö" deyince başlıyor kıkırdamaya. Sonra babaya gidiyoruz, aynı süreç. ama misafire yapınca pek hoş olmuyor tabii. Gülüyoruz ama gerçekten kötü kokuyor ayakları:P

Umursamaz oyun oynamasına hastayım. Dönüp kıçını birşeylerle meşgul, beni de istemiyor yanında, hadi bari kitap okuyayım diyorum. Bi bakıyor ben kitap okuyorum, geliyor, sanki okuyabiliyormuş gibi elimden alıp sayfalarını çeviriyor, hmm falan diyor. Hadi gel birlikte bakalım diyorum, yine kıçını dönüyor. ben yine okuyorum. Gıcık oluyor, kocaman bir kitap var Tekirim göndermişti, içinde kartlar filan, onu taşıyıp önüme koyuyor. Anlıyorum ki benim kitap olayı bitti, kartları çıkarıp hangi sayfada bulmaya çalışıyoruz. İlgiyi çekti ya pek keyifli. Çok geçmeden pıtı pıtı gidiyor.

Ellemesini istemediğimiz şeyleri biliyor. Kumanda babanın biliyor, eğer sehpada bırakmışsa alıp İlker nerdeyse eline veriyor, baba baba diye diye.

Çok çabuk alışıyor. Misal 3 gündür acılarla 6 civarı uyanıyor, köpekler fena olmuş. Jel filan kar etmiyor, yanına giriyorum tepikliyor. 3 gün sabah 1 saat bizim aramızda yatınca alıştı. Baktım bu sabah yine kucağımda parmağıyla göstere göstere bizim yatağa kadar geldi. Eyvah ki ne eyvah!!

İlker dedi ki "valla iyi yapıyorsun, ben yapamazdım!" Evet yapıyorum. Arcaya yemek yedirirken önüne bir kap yoğurt veya domates salatalık koyuyorum. Dün de akşam yemeğini az yedi, biz yerken önüne karpuz koyduk, - bu arada ilk kez karpuz yiyor - bıçakla kesip çatalla yemeğe çalışıyor, nedense karpuzu yutmak istemedi, suyunu emip posasını attı. Tabii üst baş yer gök leş. İlker bakmaya dayanamıyor, ben yemeğimi yiyorum. Ne yapayım, hazır kendi yemeğe heveslenmişken dur yapma desem belki vazgeçecek. Hem sanki ben çok mu temizim, evi bok götürüyor, çocuğa mı titizlik yapıcam! Hem belki böyle böyle kendi kendine yemeği öğrenir. Öğrensin bee!! Arcanın ömrü hayatında en iyi meziyeti iştahı oldu. Bari kendi kendine yesin de anneyi kurtarsın. Sevmiyorum ben yemek yedirmeyi, ağzını kapattı mı doydu diye kaldırıveriyorum sofradan. Evde biri varsa, illa ki bir lokma daha yesin diye uğraşıyor, yemesin, yiyecekse kendi yesin. (hehe tabii benim velet iştahlı böyle yemezse yemesin demek kolay, nasılsa hala 2 kilo fazlası var stokta, iştahsız olsaydı belki ben de yesin diye dil dökerdim, bilmiyorum, başına gelmedikçe bilinmez.)

Çöpe birşey atmak çok önemli ve de işe yaradığını görmek. Birşeyle uğraşırken ver eline bir çöp, hadi bunu çöpe at dedin miydi, nasıl keyifli, elinde çok önemli bir hazine varmış gibi itinayla ama pıtı pıtı telaşla mutfağa gidiyor ve o minik ayakla çöpün pedalına basıp atıyor, yine heyecanla yeni göreve hazır olarak yanımıza geliyor. Bunu yüzlerce defa yapabilir.

Sonra makineye çamaşır atmak, çamaşır asmak, toplamak, sehpaların tozunu almak.. tüm bu işlere bayılıyor. Salata yapıyor (!) Böyle böyle evin tüm işlerini Arcaya öğretip önümüzdeki 20 sene ayağımı uazatıp rahat etmeyi planlıyorum:) (The idle parent)

Nasıl öğrendi bilmiyorum ama çok işime yarayan bir özellik peyda oldu son zamanlar. Yerde saç teli, çöp, minik bişey.. artık ne bulursa, o küçük parmakları maşa gibi kullanıp getirip veriyor. Aman bu huydan vazgeçmesin diye bir teşekkür, bir minnet, çok önemli bir iş yaptığını düşünüp göğsü kabarıyor.

Bu aralar uyku düzeni bir garipleşti. Birkaç gün üst üste sabah uyuyup öğleden sonra uykusu atlayıp bir de üzerine akşama kadar çok yorulunca, gündüz uykularını teke düşürmeye mi çalışıyor olduk. Madem tek uyku uyuyacak o halde öğlen yemekten sonra uyusun, dedik. Hem havalar ısındı, öğle vakti çıkılmaz. Sabahtan Ümit ablayla parka giderler, meyvasını parkta yer, öğlen dönüp yemeğini yedikten sonra uyur, hem de akşama çok yorgun olmaz. Olur mu olur.. Birkaç gündür deniyoruz, akşam uykularında öyle çok erkene kayma yok ama gündüz tek sefer 2 saat kadar uyuyor. Bakalım zaman ne gösterecek?

Uyku deyince geçende sadeceanne sormuştu,
"kendi kendine uyuma şeysi ne alemde?"
bi ara "ne sen sor ne ben söyleyeyim" kıvamındaydım:P
Bilen bilir ben uyku konusunda takık kadınım. (Ex "uymayan çocuk yoktur, uyutamayan anne vardır " mafyası lideri - hülyaya selam) şimdi sayfa sayfa kitap okuyoruz ya, pek de bilmişsiz ya:) - biçok yerde uyku arkadaşı güven nesnesi önemli diye taktım, arcaya uyku arkadaşı yapıcam. ama olmadı, bu dönem beni uyku arkadaşı yapmaya devam etti. elimi tutmalar, yanında uzanmalar... hatalı ebeveynlikten bir demet sundum uzun bi dönem.
Şimdi şöyle bir durup baktığımda; yatır kaldır maceralarımız, emzikten kurtuluşumuz derken galiba bu uyku konusunu hafiften hallediyoruz. Yatma vakti ritüellerinden sonra odaya girip kapıyı kapatıyoruz. Anne şahane (!) sesiyle masal, ninni artık allah ne verdiyse döktürüyor, derken Arca yatağı gösteriyor. Yatıyor, ayaklarını çarşafa sürüyor, yok olmadı bi o yana bi bu yana kendini atıyor. Kendini çok aktive eder gibi oluyorsa, karnına sırtına elimi koyuyorum. Yattıktan sonra artık çok ses etmiyorum ama orda olduığumu görüyor. Yataktan uzaklaşınca kafayı uzatıp bakıyor, burdayım deyince hop kafayı gömüyor, debelendikten sonra bakıyorum sakinlemiş. Debelenirken yataktan aldın mı basıyor yaygarayı, yatağı gösteriyor. Uyuyacam kardeşim ne rahatsız ediyorsun, tavrı. Misal dün akşam uyudu sandım, ışığı hafiften açtım, gösler açık ama sakin ve tek noktaya odaklanmış olarak yatıyordu. 1-2 dakika sonra uyumuştu. Artık elimi tutmaya kasmıyor. Ama işin kötüsü hala bir uyku arkadaşı yok. Ben taktım çocuğa uyku arkadaşı yapıcam ya olmaz işte. Nitekim Arca kafa yapısına uyan bir arkadaş bulamadı, kendi takılıyor. Kısacası galiba Arca artık yaşı itibariyle bu uyku meselesini halletti.Halletti diyorum çünkü ben anne olaraktan ne kadar çaba gösterdysem de benim yöntemlerime cevap vermedi, kendi kendine bir yolunu buldu. Yani canım sadeceannecim, galiba bu çocuklara karşı sadece kararlı olmak lazım, onlar bi şekilde kendine uyanı alıyorlar.

Yeni kelimeler ekleniyor, anane, dede, elma, bebek, emmi(emre), iknuk(ilknur), kiğpi(kirpi), bababa(papağan), ellüü (elly) ve sorulara harika cevaplar geliyor: Kaç yaşındasın "biiiyyy"!!