3 Kasım 2017 Cuma

Deniz

Geç oldu. Aslında yatsam uyurum ama muhteremle içtiğimiz akşam kahvesinin damarlarımda dolaştığının farkındayım. Hem zaten çamaşırın asılması lazım. Evde herkes uyuyor. Bu demek oluyor ki, kendimle baş başa kalabileceğim biraz zamanım var. Kitap okuyabilirim, dizi izleyebilirim beklerken, ne yapacağıma karar vermeye çalışırken sosyal medyada gezinmeye başladım. Deniz'in seyahatinden fotoğraflara denk geldim. Evet kararımı vermiştim, iki hafta önce yazmayı düşündüğüm yazıyı yazacaktım.

Deniz, Zeynep ve Yeliz.
soldan sağa: Zeynep, Deniz, Yeliz
Lise sıralarındaki arkadaşlıkları üniversitede mesafelere bölünmüş (İzmir, İstanbul, Bursa) ama mektuplarla hep birbirine bağlanmış (allah kahretsin yaşımız çıkacak:P) üç arkadaş.


Yeliz üniversite için İstanbul'a, Zeynep Bursa'ya giderken Deniz İzmir'de mimarlık okudu. Yeliz ve Zeynep, üniversiteden mezun olup İzmir'e döndüğünde Deniz iç mimari yüksek lisansı için İstanbul'a gitti. Deniz İzmir'e döndüğünde Yeliz evlenip İstanbul'a gitmişti. Yeliz'in İstanbul'da yaşadığı yıllarda, Zeynep'in Mısır macerası, Deniz'in sırt çantasıyla Avrupa turu var... Ve sonra köşe kapmaca bitti.

On yıl sonra üçü de yaralarından kaçıp İzmir'e sığındı. İzmir kaçmak için şahane bir rotadır ;)

On yıl önceydi. Avrupa'dan yeni dönen Deniz'in seyahatini dinlemek ve tekrar üçümüzün aynı şehirde olmamızı kutlamak için buluşacağımız Kordon'daki sadık mekanımız Sirena'ya, Zeynep'le beni İlker bırakacaktı. Halı saha maçına gidecekleri için yolda İlker'in çocukluk arkadaşı Tufan'ı da aldık. Zeynep ve Tufan'ın bir yıl kadar sonra evleneceğinden ve Arca'dan hemen sonra kankası Poyraz'ı üreteceklerinden habersiz şamatalı bir araba yolculuğuydu.

Sirena'da ara sıcak tabağından sigara böreklerini lüpletip biralarımızı içerken, Deniz'in Avrupa şehirlerinde sırt çantasıyla bir başına gezmesini hayranlıkla dinledim. Tamam ben de tek başıma iş için Kore'ye gitmiş, yüzlerce kişiye sunum yapmış hatta bir ödül alıp geri dönmüştüm. Ama o iş içindi. O güne kadar yaptığım tüm yurtdışı seyahatleri iş içindi. Hiç özgürce Avrupa şehirlerini gezdiğim olmamıştı. İlginçti, etkleyiciydi... Zeynep için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Soyulma tehlikesi atlattığı İtalya ve Hostellerde filan gecelemesi Zeynep'i hiç etkilemedi, adım gibi eminim. Gerçekçi Zeynep için Deniz'in maceraları ne kadar kabussa, en az onun kadar gerçekçi bir yaşam sürdüren amma velakin her zaman bir hayalci olan benim için o maceralar birer roman konusuydu.

O geceyi takip eden on yıl boyunca İzmir'de, biz Zeynep'le çocukluk arkadaşlarının eşleri, çocuklarının anneleri ve en iyi arkadaşlar olarak hemen her gün görüşmeye devam ettik.

Deniz... o bambaşka rotaların dümenine geçti. Daha lise sıralarında hepimizden daha kendinden emin olarak mimarlığı seçmişti. Hakkını vererek mimar oldu, yetinmedi, iç mimarlıkta master yaptı Mimar Sinan'da. Mimarlığı iki tezgah çizmekten başka bir şekilde icra etti hep.

Zeynep'le sohbetlerimizde sık sık Deniz'i anıyorduk, bazen de birlikteyken arayıveriyorduk. Karşıyaka'da yaşayıp kendine ait mimarlık bürosunda çalıştığını sanırken Bodrum'a yerleştiğini öğrendik. Tam atlayıp şu kızın yanına Bodrum'a gidelim derken, Deniz mimarlığı bıraktı, tohum bekçisi oldu ve Fethiye Kayaköy'e yerleşti. Bu yaz niyetimiz, çocukları babalarına bırakıp Zeynep'le birlikte Deniz'in yanına gitmekti. (Tabii Zeynep'in vahşi doğayla imtihanının güç olacağının farkındaydık ama...) Bu defa da benim Belçika serüveni çıktı, yine ertelendi.

Arca ve İlker'in buraya geldiği günlerde, hatta aynı gün 13  Ekim, Deniz'in Facebook'taki paylaşımını okudum. Yine gidiyordu. Bu defa rota Doğu... Bu defaki yolculuğun temelinde kayıp var biliyorum.

Birkaç gün sonra eşyalarımız geldi. İki yıl evvel, sekizinci kattan dördüncü kata taşınırken yarısı kadar sadeleştiğim, Belçika'ya gelirken bir yarısı kadar daha sadeleştiğim eşyalarımız... Bunca sadeleşmeye yerleşmemiz iki hafta sürmüştü.

Geçen pazardı, bir yerleşme finali olarak, çeyizlik Bavyera porselenlerimin paketlerini törenle açtım. Muhtereme "takımın kahve fincanı seti ile çorba kaselerini, bir de o kocaman çorba servis kasesini getirmediğim için kendimle gurur duyuyorum, şahane sadeleşmişim!" şeklinde gururumu ifade ederken allah seni inandırsın bir gülme geldi ki sorma! Neden dersen... Deniz'in Kayaköy'de bekçilik ettiği geleceğimizin tohumlarına veda edişini düşündüm, sonra kafamdan büyük Bavyera porseleni çorba servis kasesini...

Herkesin sadeleşmesi kendine :)

İşin şakası bir yana... Çamaşır makinesi de durmuşken olayı bağlayayım da zıbarayım...

Ben bu on yıllık döngüye iyiden iyiye inanmaya başladım. Düşünsene her on yılda bir, bir hayat inşa ediyoruz. Önce İzmir'den kopup on yıllık İstanbul macerası (araya iki yıl İzmir sıkıştı ama o sayılmaz) on yıl sonra İzmir, İzmir'de geçen on yılın sonunda batıya giden Yeliz, İzmir'de kalan Zeynep ve doğuya giden Deniz...

Kim bilir belki on yıl sonra yine köklerimize, İzmir'e döner, başka memleketlerdeki maceralarımızı paylaşırız, Sirena'da bira içer sigara böreklerini lüpletirken...

Ama o zamana kadar Deniz'in Doğu'daki fotoğrafları ve paylaşımlarıyla gerçek hayattan biraz kopalım (en azından kendi gerçeğimizden) :)


"Geleli 3 gün oldu ve ben göl kıyısında yürüyüşlerin dışında oldukça dinlendim. Hızlı ve bol deneyimli geçen son günlerin ardından bir durağa ihtiyaç duyuyordum. Pokhara, sırtına Himalayaları almış, Phewa gölünün kıyısına kurulmuş güzel bir yerleşim. Güzelliğinin tadını çıkarmak isteyenlerin dışında burası dağ yürüyüşçülerinin özellikle Annapurna yürüyüşü için geldiği, buluştuğu bir nokta. O yüzdenevet turistik ama istersen kendini bunun dışında tutabileceğin bir yapısı da var. Sakin ve daha salaş olan gölün kuzey kıyısında güzel bir guesthousedayım. Keşfedecek çok şey var ama zamana bırakıyorum. Şimdi dinlenme ve Himalayalarda yapmak istediğim yürüyüşe hazırlanma zamanı. Bedenen, zihnen ve kalben. 


Evrenin akışına tümüyle kendimi bırakabilip, buna güvenip, kalbimin sesini, sezgilerimi dinlemeyi öğrenmiş olduğumu görüyorum, bunun için kendimi kutluyorum. Yaşam tüm güzelliğiyle akıyor. ♡"


"Ve kapıdan geçtim. Artık tüm varlığımla gerçekten buradayım"

Deniz'in yolculuğunu takip etmek isterseniz: https://www.facebook.com/deniz.seyrek.10

2 yorum:

Ecehan dedi ki...

Çok güzel oldu yazınla karşılaşmak. Burada yerel basında haberlerini görmüştüm sanıyorum, Bodrum Tohum Derneği'ne de bu sebeple ulaşmaya çalışıp, ulaşamamıştım. Face'te de takip edeceğim artık, umarım Deniz'i... Biliyorum...ondan bir şeyler öğrenmemiz gerekiyor, kapıyı aralamak için... Ne güzel üstelik böyle yakın dost olmanız...sizinle karşılaşmam...inanamadım...

Gulcin dedi ki...

icim bir garip oldu. Cok gidiyorum ya ben yeliz. hep gidiyorum. ve hep ardimda aslinda hep yaninda olmak istediklerimi birakiyorum. deniz de oyle midir? Yok degildir. O zaman belki de gitmek Deniz gibilere mi yakisiyor? Ben gitmemelimiyim derken buldum kendimi. Tam 10 yil oldu ben Turkiyeden gideli. belki de yeniden gitme vaktim mi geldi? Cok dusundurdun beni be YELIZ, cok...