28 Temmuz 2016 Perşembe

Özel okul ücretleri, hayat şartları vs...

Geçen akşam iş çıkışı İlker geldi, Arca yazlıktayken eve gidesimiz yok. O bit kadar boyuyla nasıl da dolduruyor evi, o yokken duvarlar üzerimize geliyor sanki.
Biraz Forum’da dolandık. Mothercare’de indirim varmış, adet olduğu üzere indirimden seneye giyebileceği bir şeyler var mı diye bakındık. Her şey bana pahalı geldi. Hem de indirimde! E, biz geçen yıla kadar en azından indirimde buradan alışveriş yapabiliyorduk? Ne ara bu kadar pahalı gelmeye başladı?
İlker'e demiştim ama, daha hafta başı maliyet çalışmaları yaparken üç yıl önceki projenin dosyalarını buldum, o vakitler dolar 1,80’miş, notlarımda görünce şok oldum, diye… Nasıl enflasyon yok? Mümkün mü olmaması? Kur artışı elbet her ürüne yansıyacak.
Neyse, elimiz boş çıktık dükkandan. Karnımızı da IKEA’dan ucuz yollu doyurup çay içmeye Zeynep’lere uğradık. Güller de geldi, balkonda muhabbetin dibi… Çaylar bitti, biralara devam edildi… Laf döndü dolaştı hayat şartlarına geldi.

26 Temmuz 2016 Salı

Kitap yorumu: Gökkuşağı Günleri

Okyanusun öte yakasında boylamasına bir ülke Şili.
Şili'yi çocukluğumun unutulmaz programı "7'den 77'ye"de Barış Manço'nun "bu ülkenin haritası böyle açılıyor" deyip boylamasına haritayı açtığı sahneyle hatırlıyorum. (Ne harika bir programdı bu arada, hala ekvator çizgisini anlattığı bölüm hatırımda.)

19 Temmuz 2016 Salı

Uruguay mı Yunanistan mı?

Felaket gündemi bizim gibi henüz çok içinde yaşamayan (allah da yaşatmasın) fakat her anını iliklerine kadar hissedenler için hep aynı döngüde seyrediyor.

Rutin hayat  => Bir bomba, bir eylem haberi, ölen yüzlerce insan haberi  =>  Her biri ile, her birinin ailesiyle ölmek ama ölmeyi başaramadığı için kendini suçlamak  =>  Binlerce satır haber, analiz okumak  =>  Sosyal medyadaki ağır söylemlere maruz kalmak =>  Hiçbir şeye konsantre olamamak  =>  Çocuğunun gözlerinin içine bakıp “hayatıma devam etmeliyim” demek ve bir dizi içsel kişisel önlem çabasına girmek (kitap okumak, alakasız komedi filmleri izlemek…) =>  Hayatı sıradan rutinine çekmeye çalışmak  =>  Rutin hayata dönmek (tabii her olayda biraz daha eksilerek, biraz daha ruhumuzu yitirerek…)

Darbe girişimi, halkın galeyana getirilmesi ve peşi sıra yaşananlardan sonra da benzer bir döngüye gireceğimi düşünüyordum.

Ancak olmadı.

18 Temmuz 2016 Pazartesi

korku

Arca anneanne, dede ve Duru’suyla birlikte Özdere’deydi. İlker, güzel deniz havasını kaçırmak istemedi, arabayı bana bırakıp Çeşmeden balığa çıktı. Hafta sonunu o balıkta ben annemlerde geçireceğim ve Pazar öğlen gibi Çeşme’ye geçeceğiz Arca’yla, plan bu. İşten kaçarcasına çıktım ve hızlıca cücenin yanına vardım. Hazırdılar, bisiklet turu yapılacaktı, acil hazırlanmalıydım. Tamam dedim, ama denize gireceğim, bir girip çıkacağım. Giyindik yollandık sahile. Hareketli bir sayfiyenin akşam saatleri. Güneş iyice inmiş, yürüyüş yapanlar, bisiklete binenler, sandalyesini sahile atmış, akşam birası yudumlayanlar, sahil cafelerinde hafiften başlayan akşam hareketlenmeleri, kamp yerinde yemek hazırlıkları…

Bir sayfiyenin huzur veren Cuma akşamı rutini…

15 Temmuz 2016 Cuma

Film önerisi: About Time

Hayatın sıradanlığının ne kadar değerli ve ne kadar büyük bir mutluluk kaynağı olduğunu bazen unutuyoruz. Günlük dertlerimiz içinde yoğurulup giderken, küçük anların değerinin farkına varamıyoruz. Dilimize dolanmış bir "farkındalık" meselesi var ya, kimi çok satan kitaplarda bıktırasıya kadar önümüze servis edilen "farkındalık" hani, işte oradaki gibi "bir meseleye aymak" değil farkındalık. 

Farkındalık dediğin bir küçük anın, bir küçük huzur kaynağının bilincinde olmak... 

Hayatta ıskaladığımız bu işte...

14 Temmuz 2016 Perşembe

Alışveriş sorunsalı

Giyim kuşam ihtiyaçlarınızı nasıl tedarik edersiniz? Ben mümkünse hep internetten tedarik edeyim. Zira geçen akşam yaşadığım indirim günleri AVM fiyaskosundan sonra daha da mağazalara gitmem.

Tamam baştan alıyorum.

Her şey Arca’nın kankası Poyraz’ın sünnet düğünü kararı ile başladı. (Sünnet düğünlerine olan muhalefetim hakkında burada fikir beyan etmeyeceğim, anasına bizzat düşüncelerimi aktardım.)

12 Temmuz 2016 Salı

Arca'nın tatil anıları

Gülçin’ce Gülçin, bizim yazlıktan komşu, vallahi bak, bisikletle beş dakika:) Bayramda geleceğim deyince, o göbeği canlı canlı görmek için ne yaptım ettim, çoluğu çocuğu sattım, vardım yanına. Ne güzel sohbet ettik, ne tatlı bir salıncak keyfi yaptık… Blogdan konuştuk. Zor dedik, uzun uzadıya yazamıyoruz, güzel resimler koyamıyoruz artık diye dert yandık. Ve aslında blogların eskisinden daha kıymetli olduğuna karar verdik. Yok ya sosyal medya dediğin mecra duygunu anlatmaya yetmiyor ki… Bir de ben şahsen blog okumayı seviyorum ve blog yazmasa da keyifle blog okuyanlar olduğunu biliyorum, bu da beni çok mutlu ediyor.

Bir de anılar… Yıllar önce yazdıklarıma bir yorum aldığımda, sayfa sayfa eskiye dönmek çok keyifli… Neler yazmış, neler paylaşmışım, nasıl bir emek… Gülçin bana iyi ki yazmışsın diyor (hafta hafta gebelik, ay ay Arca bebek gelişimi:))) şimdi dönüp okuduğumda birilerine bir faydam olduğunu hissetmek bile yeter…

İşte bu sebepten tam da Arca’nın resmi yaz tatili başlayalı bir ay olmuşken, yine benzer bir anı derleme yazısı ile karşınızdayım sayın blogseverler:) Maksat yıllar sonrasına hatırlanası anılar bırakmak…

1 Temmuz 2016 Cuma

#kısa : Tam toparlayacağım...

Öncelikle yorumlara ve emaillere her şeye en çok da orada bir yerlerde yazdıklarımı okuyan ve orada olduklarını hissettiren herkese, hepinize teşekkürler, iyi ki varsınız. İyi ki...

Düştüğün yerden kalkmaya çalışıyorsun ama olaylara en uzak olanımızın bile takati yok. Çünkü biliyoruz ki bugün uzak olabilirsin, yarın o bombalardan birinin sana isabet etmeyeceğinin garantisi yok.

Bayram öncesi işleri toparlamaya çalışıyorum, tek derdim, tatil süresince telefon mail trafiğiyle uğraşmak zorunda kalmadan kafamı dinlemek. Bu boğuşma gündemin biraz uzağına düşmek için iyi bile geliyor. Ama sonra Çin'deki arkadaşlardan bir mesaj geliyor, taziye mesajı... Boğazıma bir yumru oturuyor. Çok uzaktalar ve beni işle ilgili bazen geriyorlar ama küçük insanlara sarılmak istiyorum o an...