4 Aralık 2014 Perşembe

Barış Bıçakçı - Bizim büyük çaresizliğimiz

İlkokuldayken bayram tatilleri bahara denk gelirdi. Seyahat için güzel bir mevsim. Annemler o dönem bizler için, her bayram tatilinde bir şehrin tarihi ve turistik yerlerine gezi düzenlemeye karar verdiler. Hayatımın en güzel tatilleriydi. İlk İstanbul’u gezmiştik. Arabayla seyahat harikaydı. Üstelik yolu da epey uzatmıştık, Çanakkale üzerinden gitmiştik. O vakitler seyahat yazarı olmayı düşlüyordum. (ben zaten ne ara mühendis oldum hala anlamıyorum!) O seyahat için bir defter almıştım ve araba seyir halindeyken bile yazıyordum. Çok etkilenmiştim İstanbul’dan ama Ankara kadar değil.

Başka bir tatilde Ankara’daydık, üstelik 23 Nisan’a denk gelmişti. Hayal meyal hatırlıyorum ama bayılmıştım. Bir süre sonra detaylar silinir ama hisler baki kalır. Nezih insanları, düzenli planıyla ne güzel yaşanır bu şehirde demiştim. İzmir'den ne kadar farklıydı. Hatta üniversite seçerken birkaç tercih yapmak istemiştim. Ama babam kimimiz kimsemiz yok, yavrum sen İstanbul’u yaz boşver demişti. Ankara öylece kaldı…


Barış Bıçakçı’nın “bizim büyük çaresizliğimiz” kitabını, yolu Ankara’dan geçmiş olanlar mutlaka çok sevmiştir, sırf Ankara yüzünden bile çok sevmiştir, eminim. Ben okurken hafızamı çok zorladım ama hatırlayamadım. Arca büyüsün, Anıtkabir’e götürme bahanesiyle yine gitmeli Ankara’ya…
  
Son zamanlarda okuduğum en lezzetli kitaplardan biriydi, o yüzden kimse ilişmesin bana, bitti ve ben kitabın yasını tutuyorum şu an!

Biri bana bu kitap hakkında iki arkadaşın bir kıza aşkı gibi sığ bir tabir sarf ederse, çok pis dalarım şimdiden söyleyeyim.

İçlerinde bir yerlerde hep çocuk kalmış iki adamın dostluğunu okuyacaksınız. Hem de içlerinden birinin ağzından okuyacaksınız, diğerine hitap ederek yazıyor. Sanırım ilk defa ikinci tekil şahsa yazılmış bir kitap okudum. Garipsedim önce, sanki bana ait olmayan bir mektubu okuyormuşum gibi geldi. Sonra bir baktım ki, o ikisiyle bir rakı sofrasında, bir kahvaltı masasında oturmuş “hatırlıyor musun”la başlayan anılarını dinliyorum.

Bana bizim çocukları hatırlattı, İlker’i ve Tufan’ı ve Orçun’u ve onların yirmi beş senelik dostluklarını ve biz karıları olarak yüzümüzde tuhaf bir gülümseme ile onların “hatırlıyor musun”la başlayan anılarını dinlememizi.

Erkeklerin hep biraz çocuk kaldığını düşünürüm. Belki de bu sebepten bu yaşıma kadar  erkek egemen ortamlarda bulunmuş olmama rağmen çok fazla erkek dostum yok, kocam hariç:) Erkeklerin büyümemeyi seçme lüksleri hep oldu bence, belki de bunu kıskanmışımdır. Ama onların bu arafta kalmışlığı büyük bir çaresizlik olarak düşünebilecekleri hiç aklıma gelmemişti, bu kitabı okuyuncaya kadar.

Ender ile Çetin’in büyük çaresizliği aynı kıza aşık olmaları değildi, hatta birlikte yapmadıkları bir bu kaldığı için bile Nihal’e aşık olmuş olabilirler. Onların çaresizliği artık çocuk olamamalarıydı.

Barış Bıçakçı, büyük oğlan çocuklarının çocukluklarına bir ağıt yakmış.


14 yorum:

banu dedi ki...

Sarap mi ictim, yillardir gormedigim gencligimin Ankara'sini mi ozledim, yaslaniyorum ona mi uzuldum, bilemiyorum, okudum, gozlerim doldu. Gelecek hafta Turkiye'deyim, hemen bu kitabi aliyorum.

Leylak Dalı dedi ki...

Bu kitabı ilk yayınlandığında okumuştum ve uzun süre etkisinden kurtulamamıştım. Hala da başucu kitaplarımdan biridir, unutamam. Filminin çekildiğini duyunca çok meraklanmış ve iki arada bir derede fırsat yaratıp gitmiştim. Gitmez olaydım kitapta hayalimde canlandırdığım ne varsa paramparça oldu, tüm kahramanlardan nefret ettim adeta, keşke kitabımla başbaşa kalsaydım. Sana filmi izleme demeyeceğim ama şu postdaki düşüncelerin o kadar benimkilerle uyuştu ki, gel izleme sen...
Ha bir de, yazın Ankara'ya gel, ben seni misafir ederim, hem de gezdiririm ama hayal kırıklığı olabilir, Ankara o eski Ankara değil artık...

laleninbahcesi dedi ki...

kitabı ilk çıktığında okumuştum.Barış Bıçakçı anlatmak istediğni çok güzel doğrudan anlatabilen bir yazar. Ne güzel bir tespitterde bulunmuşsun kitap hakkında.Ama filmi izleyip kitabı okumayanlar onları gsy sanabilirdi. Seninle bazen böyle aynı kitaplarda buluşuyoruz ya bu çok hoşuma gidiyor Yelizcim. O yüzden Bayan Jean Brodie'nin Baharını okumanı çok isterim. Onda da küçük kızlar var.

yeliz dedi ki...

kesinlikle ve kesinlikle almalısın. Düşün yani ben ankarada yaşamadım bile, hepi topu birkaç gün gördüm ama bayıldım Ankarayı anlatışına.

yeliz dedi ki...

İlkere o kadar anlattım ki kitabı, kitap da okumuyor ya bari filmini izleteyim dedim. Benimki biraz merak tabii. Bir de oyuncular çok iyi, ödül bile almış ya ... Belki bu kitabın filmi olmayaymış sevilirmiş. Nurşen ablacım davetin için teşekkürler, bir iki yıla kesin geleceğiz, Arca'ya anıtkabiri gezdireceğiz, inşallah görüşme fırsatımız olur çok memnun olurum.

yeliz dedi ki...

evet çok doğru! anlatmak istediğini okuyucuya çok iyi veriyor. Çok iyi bir yazar bence, hem öyle ver geç yapmıyor, sindire sindire okumanı sağlıyor. Opps gay faktörü saçmaymış. Ben de İlkere bak bunlar aynı siz diye filmi izletecektim, vazgeçeyim bari:))) Kitabı tabii ki not aldım, çok teşekkürler

okuyanguzel dedi ki...

Yorumlarını bekliyordum ve kitabı listeye aldım hemen. Bir de ilk defa Ankara'yı beğenen bir İzmir'li görüyorum sanırım. Evet memleketimin farklı bir güzelliği vardır. Özledim memleketimi bende.

Nil dedi ki...

Ben kitabı merak ettim ama daha çok sizin her tatilde seyahat etmenizi kıskandım. Babamın hiç tatil olmayan bir işi vardı.
Ve arkadaşlarım okul açıldığında gittikleri tatili anlatırken hep can kulağıyla dinlerdim. Tatil bana göre okulun tatil olması ve artık evde geçirilen zamandı.

Adsız dedi ki...

16 yıldır Ankara'da yaşayan birisi olarak çok merak ettim alıp okumalı :)

Ben de 4-5 yaşlarındayken dayımla gelmiştim Ankara'ya, ilk kez büyük şehir görmüştüm ve çok etkilenmiştim. O zaman demiştim büyüyünce bu şehirde yaşayacağım diye :)) Şimdilerde şehrin pek çok şeyine kızıyorum ama sanki artık yavaş yavaş memleketim olmaya başladı :))

Gulcin dedi ki...

Ben nasil almadim Bu kitabi neyse bir dahaki sefere. Neyse Ki evde Beni bekleyen Baris bicakci kitaolarim var :)

yeliz dedi ki...

tabii son halini bilmiyorum ama yirmi beş sene önce belki de Anıtkabirin etkisiyle bayılmıştım:) ayrı bir havası var bence Ankaranın

yeliz dedi ki...

babam da serbest çalışıyordu, böyle seyahatleri ancak bayramlarda yapabiliyorduk. ayrı bir yeri var bunların ama, kesin:)

yeliz dedi ki...

bir denizi eksik o da olaymış ah ahhh

yeliz dedi ki...

bir dahaki gelişinde ben veririm sana:)