17 Eylül 2014 Çarşamba

Şükür

O an orada bulunmak istemediğiniz bir yerde bulunduğunuz oldu mu hiç? Benim çok oldu. Ofiste sıkıcı bir işi yapmakta iken aslında evde çay içip kitap okumak istediğim çok oldu. Ya da… sohbetinden hoşlanmadığım biri ile konuşurken kendimi bahçe sularken hayal ettiğim anların sayısı azımsanmayacak kadar çok… “Ben burada ne yapıyorum, ben aslında…” şeklinde çok cümlem var benim. Ama o gün o an olmak istediğim başka bir yer yoktu, olamazdı.


Belediyenin toplu taşıma işkencesi okulların açılmasıyla birlikte toplu mezarlara dönen otobüslerle zirve yaptı. Benim güzergahım için bu haftalık bir şey olduğunu sanmıyorum, zira bu öğrenciler hep lise, hiç öyle haftaya servise başlayıncaya kadar otobüsle idare eden tiplere benzemiyorlar. 

Nihayetinde otobüsün on beş dakikada bir kalkıyorsa, özgür değilsin, bekleyeceksin ve belki de ayakta gideceksin. Bu işkenceyi hareket fırsatına dönüştürmek üzere edindiğim bisikletimi bir süre ara verdikten sonra dün tekrar bağrıma bastım. Taşıma çantam bu kadar dandik olmayaydı iyiydi. Dandik derken piyasa imalatı, kullanımı pratik değil. Hani metro yetkilileri de bisiklete katlanmış haldeyken laf etmeseler, çanta içinde olduğu gibi yük muamelesi yapsalar ne iyi olur.

Dün sabah metro istasyonunun tam önünde bisikleti katlayıp, çantanın içine koymaya çabalarken bir bunu düşünüyordum bir de “ulen şimdi buradan tanıdık biri geçse, halime ne güler, 15 saniyede katlanan bisikleti 15 dakika oldu hala çantaya tıkamadık diye söylenip dururken biri korna çaldı, bana seslendi, oo yoo! Neyse ki ablamın kocasıymış, heyecan yok! El salladım, topladım bisikleti doğru metroya. Tıkış tepişliğini anlatarak değerli vaktimi boşa harcamayacağım. İğrençti işte! Ama bir konserve kutusundan çıkıp diğerine girmeyeceğini bilmek iyi geldi, ses etmedim. Allahtan bisikleti yola hazır hale getirmek, katladığım kadar uzun sürmedi ve sadece birkaç dakika içinde yoldaydım. Yeayyy…

Toplu taşımayı kolaylaştırmak derken en kısa mesafede üç aktarma öngören bir belediye, elbette ki bisiklet yolunu da sahille sınırlayacaktı, ya ne olacaktı? Bak yavrucuğum bak belediyeciğim… Bisiklet turistik bir eğlence değildir. Medeni memleketlerde insanlar bisikleti ulaşım aracı olarak kullanırlar, hobi olarak değil, doğrusu da budur. Demek ki ne yapacakmışsın? Yolların olduğu her yere bisiklet yolu da ilave edecekmişsin. Bak gör o zaman toplu taşıma dediğin düğüm nasıl da çözülüyor. Allah seni inandırsın otobanın köprüsünün tam tepesinde bir sıkışmışım, aha dedim tamam kaldık burada. Sonra? Sonrası malum, yola çıktım ama tırıs tırıs elimde bisikletle yürüyorum kenardan. Ay hiç gocunmam vallaha canımı sokakta bulmadım. Gerekirse 100 m mesafeyi elimde bisikletle gidebilirim, pullarım dökülmez.

Derken ofise vardım bile! Terden leş gibi olmuş t-shirt ile atleti değiştirirken tuvaletteki aynada yüzüme baktım, al al olmuş yanaklarıma, parlayan gözlerime. Tüm maceralara ve olumsuzluklara rağmen bisiklet bana iyi geliyor!

Dönüş daha da iyiydi. Bu defa köprüye hiç kasmadım, direkt yolda yürüdüm geçtim. Sonrası zaten hep kaldırım ve en sevdiğim kısım okulları geçtikten sonraki ağaçlı yol. Yüzüne çarpan rüzgarı da anlatacaktım ama onu sahil yolculuğuna bırakayım dedim zira kordonda denizden esen rüzgar iyotuyla bir sarhoş ediyor ki sorma… Konaktan bir kaptırmışım kendimi buluşma yerini kaçırıvermişim farkında değilim!

Evvelden anlatmışımdır, kitap kulübünde her ay bir kitap okuyoruz ama bir kitap var ki onu aralarda masal masal okuyoruz. Kurtlarla koşan kadınlar. Tiyatro sanatçısı var aramızda, Sıla Akdeniz. İsmini yazayım da meşhur olduğunda bize masal anlatırdı diye havamı atarım puhahaha… Sıla bize masalı anlatıyor, sonra o masal ve peşi sıra yapılmış yorumlardan çıkarımlarımızı paylaşıyoruz. Bu vesile ile iki kitap arası özlemimizi de gidermiş oluyoruz. Az sayıda olunca Tea&Pot, sayı artınca Maya Cafe ve kışın da Ora Lahmacun’dayız genelde. Bazen sohbet, Kordon’da bira içmeye uzuyor. Geçen toplantının sonu da Kordon’da bitti. Sirena’da. Çimlere bakıp son yaz toplantısını Kordon’da piknik olarak yapalım dedik. Bence nefis bir yaza veda kutlaması oldu. Bazılarının çocukları da geldi, tam eğlence…

Tam orada Funda’nın bizim için hazırladığı nefis sandviçleri tıkınır, çayımı yudumlarken arkamı döndüm ve o manzarayı gördüm. 


Kulağımda çocuk cıvıltıları ve arkadaşlarımın “çirkin ördek yavrusu” masalı hakkındaki ilginç tespitleri vardı, o an orada bulunmanın eşsiz mutluluğu ile gülümsediğimi fark ettim.

Şükür…

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Bisiklet seven bunu uygulayabilenlere bayılıyorum tebrikler

Sıla Topçam dedi ki...

Ben de aynı duyguları hissediyorum, olmak istediğim yerde olmak istediğim kişilerleyim. Sürümü buldum galiba:))

deeptone dedi ki...

ayyyyy ben de sunset barı sefiyom. istanbulda pazartesi sabahu metro ücretsizdi yaa :)