30 Mayıs 2014 Cuma

Pırlatanlar değil ama kurallar bir annenin en iyi arkadaşlarıdır

Arca ile alışverişte bir gün…

“Dükkanda beğendiği ayakkabıyı almayacağımızı söyledim;
A: lütfen dışarı çıkabilir miyiz? Dışarıda konuşmak istiyorum burada insanların duymasını istemiyorum!
Çıktık.
Y: evet dinliyorum
A: o ayakkabıyı almayacağız demekle beni ne kadar üzdüğünün farkında değil misin?!”

Bu diyalogu blogda paylaştığımda Ceren, alışverişte bir şeyi alamayacağımızı nasıl açıkladığımızı sormuştu.

"Ben genelde kısaca “almayacağım” diyorum:) Ve Arca da “tamam” diyor" sanıyorsanız, hayır yanılmıyorsunuz. Gerçekten çoğu zaman “tamam” diyor. Bu tabii ki hep böyle değildi. Ağlamalar, sızlamalar, tutturmalar oldu zaman zaman… Ama aşıldı.

Hep derim…

“Pırlatanlar değil ama kurallar bir annenin en iyi arkadaşlarıdır”
Ve kurallar pırlantalardan daha değerlidir.

Uzun bir süreç yaşadık, bunu inkar etmek bu işi hafife almak olur.

Bir kere abicim her çocuk onbeşmilyon tane oyuncağı da olsa yeni bir tane ister, ayakkabı düşkünü kadınları, kitap kurtlarını düşün!

Mühim olan sakince erteleyebilmek.

Şimdiye kadar en çok kullandığım yöntem  daha önce de yazmıştım; “aklına yazmak”. Arca istediği oyuncağı aklına yazar, hatta ben not defterimi çıkarır yazarım, harbi harbi yazarım. İlker’le birlikte oyuncağı tezgahın arkasına saklıyorlar mesela, başka çocuklar almasın diye. Ha alınır alınmaz o daha sonra verilecek karar (umumiyetle alınmaz ya da özel bir güne saklanır, o özel günde de tercih yapar) ama kesinlikle o an o istediği an alınmaz. Hiç ama hiç almadım şimdiye kadar. İstikrarda zirve! Ama onun ne istediğine ilgi gösterildiğini görür ve bu da sanırım onu tatmin ediyor.

Etraftan müdahale konusunda acayip despotum. Bir gün annem, ben ve bu yer cücesi Alsancak’tayız. İşportadan araba bulmuş anneme aldırtacak, söz almış. Bunların hiçbirine şahit değilim, zira doktordaydım o vakit. Neyse, pastamızı yedik, unutmadı tabii, işportacıya gittik. Söz verilmiş müdahale etmedim ama bu defa yer cücesi iki tane istedi. Yok yea!! Sen de on ben diyeyim on beş dakika pazarlık ettik. İşportacıyla değil oğlum, ana oğul pazarlık ediyoruz.
“Hangisini beğendiysen onu al annecim, iki tane olmaz”
“ikisini de beğendim”
“o zaman o piti piti yap”
Yaptı, içine sinmedi. İlla alacak.

Ay anneme fenalık geldi, formül bulmaya çalışıyor “birini ben almış olayım birini dedesi ay alıverelim” HAYIR! Alınmayacak. Laf ağızdan çıktı bir kere. Bir tanesini alıyorsan al yoksa yok! İkisinde ısrar edersen hiçbirini alamazsın, ağlasan da zırlasan da alamazsın ama birini seçersen diğerini belki başka bir gün alırız. Neyse seçti bir tane kös kös döndük, bana acayip kızgın ama. Çok da tın! Aradan bir iki hafta geçti, oyuncak alacağımız bir gündü, Alsancak’ta işportacıyı buldu, adam bizi tanıdı bu arada. Tamam dedim alacağız o arabayı, hasss araba satılmış tabii. Ama ne oldu biliyor musun daha çok beğendiği yeni bir tane gelmiş, neyse ki tatlıya bağlandı.

Bir de ön bildirim var. Yani oyuncakçıya gidilecek ve bir arkadaşına hediye mi alınacak? O gün sadece hediye alınacağını önceden bilecek yani ona bir şey alınmayacağı önceden kendisine bildirilecek. Kural koymak iyi de uygulamak mesele. Bak göstermelik ne yasalar çıkarılıyor ama işine gelirse uyguluyor devlet. Uygulayacaksın abicim! Bazen de arkadaşıyla birlikte ona da oyuncak alacağımızı bildiriyorum ama bütçe denen bir şeyin varlığından haberdar yani bütçemizi aşıyorsak, vazgeçiyor daha uygun fiyatlısını araştırıyor.

Bazen de seçenek sunuyorum. Mesela dergi mi oyuncak mı? Ya da kitap mı oyuncak mı? Ya da puzzle mı oyuncak mı? Genelde oyuncağı seçiyor hahaha ama diğerini almıyorum kesinlikle. Üstelik o dergiler her ay alınıyor düşün yani fedakarlığı.

Bir defa sanırım sadece bir defa “oyuncak alınmayacak” dememe rağmen aldım, onu da ben almadım, ona borç verdim, çünkü çok güzel rica etmişti, kırmak istemedim. Fiyatını sordum, 5 TL. Tamam dedim, kumbaranda bu kadar para var, sana borç veririm ama eve gidince alırım!
Akşam saatleriydi, Forum’da alışveriş yapıyorduk ve kesinlikle dönüş yolunda uyuyacaktı, hepimiz biliyorduk. Ağlamaklı oldu, noldu lan dedim.

“eve gittiğimizde ben uyumuş olurum, sen kumbaramdan alır mısın annem?” dedi. Ulen var ya benim gibi kadına böyle çocuk… Güleceğim gülemiyorum da ciddi bir diyalog içindeyiz. Bir pazarlık yapıyoruz, sulandırmanın manası yok. Dudağımı ısırdım ve “peki o halde sabah seni uyandırırım ve sen verirsin, kumbara senin kumbara ben dokunmam!” dedim. Ve Allah seni inandırsın, sabah kaldırdım, kumbarayı açtırdım ve 5 TL’yi avucuma saydırdım.

Her şeyin toz pembe olmadığı anlar oldu. Kriz anları mesela, kendini yere atmalar tepinmeler. Tutturmalar. Agora’dan sırtıma yüklediğim gibi eve döndüğümüz var bizim. O yüzden “giderim!” dediğim an bilir ki giderim! Galiba bunu yapmak lazım. Belki de suni yaratımlar… Tutturuyor mu, gideceğiz bildirimine tınmıyor mu, gideceksin abicim. O an başka her şey önemini yitirecek, etraftaki insanlar, yanındakiler, “ay şu dükkana da bakıverecektim, alıvereyim de sussun”lar… hepsi. O an sen varsın, o var ve ağızdan çıkan o laf. O laf havada kaldı mı sittin sene sallamaz seni. Ama bir kere dediğini yaptın mı bak bakalım bir daha deniyor mu. Yazlıkta hiçbirimzin sözünü dinlemeyen kudurmanın dozunu kaçıran Deniz ve Arca için İlknur-babaanne-yeliz üçlüsü olarak böyle bir komplo planının hazırlığındayız bu ara.

Bu taktiklerin dışında bir de direkt “buna bu kadar para vermek istemiyorum” diyorum. Çünkü “param yok” hikaye… zamane çocukları “o halde kredi kartınla öde” deyiverir, mal gibi kalırsın.
O diyalog mesela, hani şu “onu ne kadar üzdüğümün farkında değil miymişim” diyalogu, orada bitmedi tabii. Ciddi bir konuşma yaptık biz o gün. O ayakkabıları şimdi almanın anlamı yoktu, zira artık terlik ve sandalet giyecekti, yaz sonunda öyle bir ayakkabıya ihtiyacı olduğunda şimdi aldığımız numara belki de ayağına olmayacaktı. İkna oldu sonunda.

Demem o ki, kararını ver, kendisine bildir ve kararından dönme! Birkaç defa kriz yaşarsın ama bir çocuk her az her istediğinin alınmayacağını bilmeli! Hangimiz bu dünyada her istediğimizi alabiliyoruz? Hangimizin sonsuz imkanları var? Şimdiden alışsın.


8 yorum:

annegazetesi dedi ki...

İlerde ihtiyacım olacak bir konuda gercekten süper bir yazı yazmışsın Yeliz! Harikasın!

Adsız dedi ki...

Yelizcim yazı süper ,eline sağlık,
azmin ve karalılığın süper Arca konusunda.
benim yöntemimde ( ne kadar doğru bilmiyorum ) önce açıklıyorum o sana uygun bir oyuncak değil ,paramız yok vs. dinlerse dinler dinlemezse iyi tamam al ama kasadaki abiye soralım bakalım diyorum,
kasaya gelince kasiyere bi kaş göz."abisii bu Doruk'a uygun bir oyuncak değil değilmi, şuan bundan evde aynısından olduğu için bize bunu satamazsınız dimiiii??" diyerek kasiyerden destke alarak işi çözüyorum .Bu da bir yöntem, doğru ve ya yanlış,ama ne yapayım yaaa. :((

Adsız dedi ki...

Hayır dediysen hayırdır, giderim dediysen gitmelisin. tek cümle özet bu. toplam 3 kez yaptım. avm, park ve en zoru babaannenin yazlığından (80 km)hem de daha gideli 2 saat olmuşken döndüm. pişman değilim. şimdi bakıyorum da arkadaşlarının arasında anneyi tek takan benimki.bilir.dediysem yaparım
Burcu

Adsız dedi ki...

Çok beğendim yazını ve Arca'ya uyguladığın yöntemi. Çocuğum yok ama yakınlarıma, dostlarıma her zaman söylerim. ''Çocuklar kuralları severler, ve bu kuralları kararlılıkla uygulayan ebeveynleri... '' Çocuk bir şeyleri suistimal etmeye çok açıktır. Bunları bilinçle mi yoksa bilinç dışı mı yapıyor bilmiyorum ama illa ki bir gedik, bir zayıf nokta, bir bam teli arıyor hepsi. İşte bu esnada ancak ve ancak gedikleri, zayıflıkları kullandırmayan ebeveynler ilerideki dönemlerde rahat ediyor ve aynı zamanda onların çocukları da yetişkinlik dönemlerinde daha kararlı, sağduyulu, sabırlı bireyler olabiliyor... Pelin / İzmir

Gulcin dedi ki...

Yeliz sende annemi goruyorum :) 0 tavizdi yahu annem de. hayir bir de dunyanin en yumusak annesi aslinda ha. Hani bir karikatur var ya. geliyor 4 kardes diyor, bes acitmaz mi diyor. Anneler gununde anneme onu yolladim ayni sen diye :) Oyle yumusacik bir insan. Ama kurallar dedin mi 0 tavizdi yahu. Ayni sen :)

Simdi sen yazmissinda ya cok da tin diye hah orada koptum ay annem kac kere ben dusunceler icindeysek cok da tin demistir diye. Bayildim yahu :)) Cok da tin :))

pelin dedi ki...

hamileyken en büyük kabusum uyumayan bebekti.. :) şimdi doğudu ya en büyük kabusum tutturan çocuk..çünkü biliyorum ki ben alıvereyim bitsin derim! bu yazı işime yarayacak ilerde hem de çok yarayacak! teşekkürler! :)

arca'yı öperim! :)

Ogrenen Anne dedi ki...

hahahah çok güldüm yine, ama en iyisi bebeklikten başlamak yoksa valla aklıma durex'in tutturan çocuk konulu reklam filmi geliyor :P

NeRİsa dedi ki...

Çok beğendim kaleminize sağlık:)