5 Mayıs 2014 Pazartesi

MOMO'nun duman adamları

Mutfaktan salona geçtim. Kanepeye uzanmış muhterem kocamla göz göze geldik. Gülümsedim. Hani o yapmacık kibar gülümsemem değil, gözlerimin içiyle birlikte gülümsediğim gülümsemem.... Herkes bilmez nadiren gözlerimin içi güler. Eskiden çok eskiden heyecanlı bir filmi anlatırken hatta sınavda çıkacak sorulardan arkadaşlarıma bahsederken bile gözlerimin içi gülerdi şimdi dediğim gibi nadide bir parça.

"Nutella yemişsin!" dedi. Hasssss yemiştim. Ne yediğini gözünden anlayan bir kocanın olması sakat bir durum ama bir taraftan da seni senden iyi tanıyan biri... Hmmm yine sakat abicim.

bu kadar yazdığım bu kadar....

Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?



Böyleyim ben bu aralar. Metro durağından aldılar beni, İlker'e sipariş vermiştim mandıraya uğrayacaklar yumurta ve kaymak alacaklardı. Durucuğum kahvaltıya gelecekti, son defasında bal kaymağı çok sevmişti. Arabaya bindiğimde İlker kucağıma koydu yumurta torbasını. Beş dakika sonra park ettik ve ben arabanın kapısını açıp hop indim arabadan. Çat diye bir ses. unutmuşum yumurtaları kucağımda, omlet oluverdi dört tanesi. Dahası da var. Ertesi sabah haşlanmış yumurtasını erkenden yemek isteyen Arca için koydum ocağa, içeri girdim. Kaynamıştır, altını kısayım diye düşünerek mutfağa girdim garip bir koku. Evet ocağı açmışım, evet yumurtayı cezveye cezveyi de ocağa koymuşum ama içine su koymamışım.

Yaş kemale erdi mi ne? Bak bacım fark ettiysen yıllık doğum günü yazımı "artık yaşlandım" geyiğimi çevirmedim bu yıl. Yaşlandım diye mi? Katiyen! Unuttum lan. Yalan değil unuttum. Yazdığım üç beş cümlelik yazıyı bile yayınlamadım. Bir de çözemediğim bir şey var. Ben yazı yayınlıyorum, bloga girersen aha orada ama blogrolllarda saatler hatta günler sonra çıkıyor yeni yazı. Blogger da benim gibi unutuyor mu ne?

O başka bir konu dağılmayalım.

Kolayına kaçacağım ve unutkanlığımı işlere bağlayacağım. Hatta gecemin gündüzümün olmadığına. Abartmıyorum.

Bak şimdi şirket bana bir telefon verdi, akıllı. Öyle akıllı ki benim aklımı aldı:P Yok lan iphone işte. Sorun şu ki, iş maillerine bakabiliyorsun ve whatsapp wechat gibi uygulamalar sayesinde sürekli ulaşılabilir durumdasın. Bu güzel bir şey gibi görünüyor önce. Eh laptop taşımadan evden telefondan hızlıca mail yazıyorsun, ya da benim gibi toplu taşıma kullanıyorsan otobüste filan yazabiliyorsun. Lakin bu iletişimde olduğun insanların da çalışma saatleri ve günleri seninki ile aynı ise güzel bir şey.

Bak şimdi şöyle anlatayım, sürekli Çin ile iletişim halindeyim ya, sabah uyandığımda onlarca mail gelmiş oluyor. Ben uyurken ha boyna mail atıyor çekik gözlüler! Eskiden ofise gidesiye kadar göremezdim, şimdi görüyorum ve yüzümü yıkarken okumaya başlıyorum. Yolda da cevap yazmaya... Eh benimkiler sırf Çinde değil ki akşam üzeri rahatlayayım. Orta Avrupa'dan da adamlar sürekli tacizde. Eh mesai uzadı mı akşama? Bitmedi. Biliyorsun Dubai'nin hafta sonu tatili cuma yani cumartesi pazar çalışıyorlar. Hop uzadı mı günler de hafta sonuna?

Geçen hafta Çinlilerle toplantıdayken baktım benden farklı değiller, sürekli biz bir şey soruyoruz, onlar orada gece yarısı olmasına rağmen cevap veriyorlar. Evet iletişim güzel, ulaşılabilirlik harika ve işlerin hızlıca çözülmesini sağlıyor ama bu akıllı telefonlar mesaiyi yirmi dört saate uzatıyor ve biz zamandan tasarruf ettiğimizi sanırken aslında kendimize ait olması gereken zamandan çalıyoruz.

MOMO'nun duman adamları iphone kılığına girmiş, hayatımıza sızmış bence :)

Buna acilen bir çözüm bulmam gerek ama nasıl?

Hayır sonra sitemler başlayacak biliyorum...

Yeliz niye yazmıyor? Yeliz yumurtayı niye unutuyor? Sonra yeliz muhterem hakkında methiye düzecekken neden uyuyakalıyor? Yelizler götürsün cümlenizi!

4 yorum:

Dilsad dedi ki...

Momo 'yu gördüm duramadım, ne güzel bir kitap o .
Duman adamlar her yerde ve daha kötüsü dünyanın haberi yok bundan. Tv , internet, cepteki akıllılar...
Hep telaşlı ama hiç yetişemeyenleriz...
Çözüm bulan beri gelsin :)

pelin dedi ki...

off b12 eksikliği olabilir bu :)

kapının anahtarını tam 4 gece kapıda unutarak uyudum..oğlanın altını defalarca açtım ve bez takmayı unuttum! evde şirkette napcaktım lan ben şimdi diye dolanıp durdum..bir çok soruya bilmiyorum hatırlamıyorum aa öyle miydi cevapları vermeye başladım..evden çıkarken evde unuttuklarım da cabası..

neticede doktora gittim ve tahlil sonucu b12 yoksunluğum olduğu ortaya çıktı..mabadımdan iğneleri yiyorum şu an! git bi baktır bacım sen :)

Gulcin dedi ki...

galiba vitamin alsak iyi olacak Yeliz. Ayni durumdayim seninle sorma :)

Adsız dedi ki...

Merhaba, ben yaptım sen yapma bacım, istanbul da merkez ofise gecince hem bekar oldugum hem de istanbul da kimim kimsem olmadıgı icin kendimi ise adadım ve aksamları mesai bitis saatinde hic ofisten cıkmadım, sonra insanlar oyle bir alıstı ki aksam 10 da mail yanıtlamama aksam 6 ta isten cıkınca aa bugun neden erken cıkıyorsun demeye basladılar. Bir de sen yaptıkca bu isler bitmiyor tam tersine artıyor. Aksam 8 de 1 mail yanıtladın, karsı taraf sana cevap yazdı, hadi sen ona cevap yazdın derken bu boyle gider, telefondan mail baktın ama dosya bilgisayarda hadi bir de bilgisayarı ac yoksa ise donunce bakılacak diye not al. Bence en guzeli is iste ev evde tabii yapabilirsen-sek. Bir de bu akıllı telefonlar bizim aklımızı caldılar, kendileri kullanıyorlar. evet hayatımıza pek cok kolaylık getirdiler ama yine de bunun bir sınırı olmalı, Mesela telefonunu bir yerde unuttun ama muhterimi araman gerekiyor telefonunu ezbere biliyor musun? :) sevgiler Ceren