17 Eylül 2013 Salı

Yalancı

Evin bütün çekmecelerini elden geçirdiğimiz gündü.
“Hani sana okuldan getirdiğim küçük şeyleri ne yaptın annem? Hani onlar buradaydı?”
Hasssss……….
Kıvır gülüm kıvır… “Onları daha güvenli bir yere koydum Arca.”

Yalan kuyruklu yalan. Utanmıyor muyum sanıyorsun? Hayatımda hiç utanmadığım kadar utanıyorum. Hem “unutmuştur” diyerekten benim için okuldan getirdiği küçük renkli boncukları çöpe attığıma utanıyorum, hem “aa daha güvenli bir yere koydum” yalanını söylediğime, hem de bu boncukları bana verirken “senin için getirdim annem” dediğinde “bunları bak işte buraya koyuyorum kaybolmalarını istemiyorum” dediğimi unuttuğuma utanıyorum. Utançlardan utanç beğen!
Ders olsun ama bana! Eşşek gibi gittim, çöpe koluma kadar soktum elimi, ıyy iğrenç çöp koktum, hasss… yok! Sonra aklıma geldi, o torbanın içine atıvermiştim. Hani gereksiz eşyaları toparlayıp “çöp ev olmuşuz” diye söylene söylene kapının önüne bırakıverdiğim torba. Kapıyı bir açışım var, dehşet , adrenalin, umut, ne ararsan var hissettiklerimin içinde! İşte orada duruyor yeayyy!
O anki sevincimi tek kişilik bir Meksika dalgası ile kutlayacaktım ki arkamda biten cüceyi fark ediverdim. Torbanın içinde yapacağım araştırmayı görmesini istemiyordum tabii ki, arka odaya sepetlemek için bir bahane uyduruverdim. Allahım yalan olimpiyatı denen bir şey olsa, "tek ayak üstünde" klasmanında rekor üstüne rekor kıracağım. Neyse ki hala çocuk saflığını taşıyor yüreğinde.
Kapıcının çöpleri geç toplamasına şükrederken soktum elimi torbanın içine! Hadi be! raptiyeler varmış, elime battı. Yoo ama hak ettim ben bunu, dibine kadar hak ettim. Dibine kadar soktum tekrar elimi yok! Samanlıkta iğne aramak ne ise, torbada boncuk aramak da o! Ay şimdi geliverecek. Döktüm torbayı yere. Hah bir tane mavi, bir de turuncuyu buldum, attım cebime. Seninki bitti dibimde. “Aaaa benim gözlük kılıfım!” Normalde niye bana sormadan atıyorsun diye çemkirmesine “Arca! kılıfı beğenmedin de benimkine el koydun ya, bunu hiç kullanmadın be çocuğum” der, misilleme yapardım. Gel gör ki suçluyum. "Aman al" dedim, tutuşturdum eline. “aaa bak benim sana verdiğim boncuk” dedi atladı pembenin üstüne. Hass….. Hadi kıvır bakalım, devam!  “Başka bir şey ararken cebimden düşmüş bak kalanları cebimde.”
İkna olmamış gözlerle yüzümü araştırdı, “iyi al, ama yan cebine koyma bak düşüyor, arka cebine koy.” dedi. Bütün boncukları topladık, onun tayin ettiği en güvenli kutuya koyduk.
Kriz önlendi ama ne pahasına? 
Bir yalanın pamuklarına sarıp da korumalı mı çocukları? Yoksa hayal kırıklığı pahasına söylemeli miydi gerçeği?
Ne düşündü acaba? Kıvırdığımı anladı mı? Ya yalan söylediğimi? Sanmam, zira çok öptü beni teşekkür etti. Biraz daha fazlasını anlamış olsaydı da kafalardım, mutlaka. Ama gerçekten yalan söylediğimden emin olduğunda yaşayacağı hayal kırıklığı mı daha acı olurdu yoksa unutkanlığıma gelip boncukları dürüstçe çöpe attığımı anlattığımda mı?
Hiç bilemeyeceğim, bildiğim tek şey bir daha asla ona yalan söylemeyeceğim. Çok pis koydu var ya hiç hoşuma gitmedi.

2 yorum:

Asortik Krep dedi ki...

Bence söyleme ki o da sana söylemesin.Hem nasıl alışırsanız öyle gidecek.Bir çocuğun geleceğe dönük anılarını oluşturuyorsun artık,onun sana verdiklerini,söylediklerini,yaptıklarını unutmak yok ! :))

yeliz dedi ki...

Bundan sonra hep bu anı gelecek aklıma ve istesem de yalan söyleyemeyeceğim:) var ya asıl şimdi başlıyor çocuk yetiştirmek. Yemeğini suyunu verdim değil, erdemli bir insan ettim mi ona bakacağız önümüzdeki maçlarda