29 Eylül 2012 Cumartesi

Peki ya Cango, Kango, Fısıltı, Uyku, Garip, Arap, Bady ve diğerleri?

Bu yandaki fotoğraftaki güzellik Aylin. Özge'nin güzel kızı, daha doğrusu kızlarından biri. Diğeri de zaten Aylin'in koynunda. Susam.

Benim kendi evladımla bir dört ayaklı dostunun böyle bir fotoğrafını çekmeme imkan yok. Çünkü ben bu fotoğrafa her baktığımda irkiliyorum, çok fena oluyorum. Elimde değil, çünkü ben köpeklerden korkuyorum, kedilerden korkmuyorum ama her ikisine de katiyen yaklaşamıyorum. Tüylerinin tenime değmesi sağlam bir çığlık atmam için yeterli. Belki fiziksel belki psikolojik bilmiyorum, üzülüyorum ama gerçek hissiyatım bu.

Bu sebepten Özge'den fotoğraf için izin istedim. Aslında başka bir yazı vardı taslağımda, çocuklarla hayvanların dostluğu üzerine, benim hiç tatmadığım ama bu yaz çokça tanık olduğum dostluk... Ama işler değişti.

28 Eylül 2012 Cuma

Flaş flaş… Arca cücesinin röportajını tüm çıplaklığıyla yayınlıyoruz!

Okulda duygularıyla ilgili sorular sormuşlar. Akşam çantasından çıkarıp verdi. Tüm içtenliği ile verdiği cevaplar:


Soru : En çok ne olunca sevinirim?
Cevap: Doğum günü partim olunca, arkadaşlarımla doğum günü partimde oynarken

Soru: En çok neler olunca şaşırırım?
Cevap: Arabalarımı sularken, sürprizlerimi yerleştirdiğimde

Soru: En çok neler olunca kızarım?
Cevap: Gezmeğe gittiğimde çünkü birazcık uykum geliyor

Soru: En çok neler olunca üzülürüm?
Cevap: Resim yaparken çünkü daire yapmak çok zor bir iştir.
….
Cevaplar gerçekten çok içten. Kendini çok iyi ifade edebilmiş bence. Sadece şaşırmayla sevinci biraz karıştırıyor galiba : ) Parti dedin mi her çocuk gibi akan sular duruyor ve akşamları misafirliğe gitmekten nefret ediyor ve direkt arızaya bağlıyor. Ama asıl dikkatimi çeken başka bir şey…

İşkilli anne mode on:)

27 Eylül 2012 Perşembe

Ham elmayı koparmışlar dalından yine de vatanım vatanım demiş

Bu sabah fire verdim. Uyku tatlı geldi. Az sonra Jillian bu avareliğin acısını fena çıkaracak biliyorum. Umrumda değil! Nasıl bir hamlık bu kardeşim hala kolum kanadım kırık.


Günün çorbası eşrafı benim bu sportmenlik oyunuma yavaş yavaş alışıyor. Misal dün İlker beni uyandırdı. Gerçi ben Arca’nın odasında minişime sarılarak uykunun en ballısını tadarken onun kulağının dibinde 05:58 – 06:00 – 06:05 saatlerinde çalan telefonu kafama fırlatmaya gelmiş ama olsun, sayesinde kalktım sporumu yaptım, mühim olan insanlık. Gün gelecek tek evladım da bana destek olacak, biliyorum, sabrediyorum.

Dumur diyalog #70

Annesine el kaldıran cüceye; “Arca! HEMEN ELİNİ İNDİR!”


Arca : “Elini indir değil”, “elini indirir misin lütfen” demelisin.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Bugün günlerden...

Boya badana dolayısıyla home office günü.

Önce aşağı attılar sonra da yer kalmadı diye eve sepetlediler beni. Öğleden sonra evden çalıştım. Ancak bu home office olayı sakat abicim. Hem çalışıyorum hem dıkınıyorum, cola dondurma fındık… ha babam yedim.

Bir de araya kredi kartı yıllık ücretini ekstreme sıkıştırmış olan bankamı kalaylamayı bile sığdırdım. Geçen sene böyle olmuştu, bu sene utanmadan pazarlık etmeye kalktılar benimle.

Aynen şöyle gelişti olay:

Y: Benden yıllık aidat alamazsınız, derhal parayı hesabıma iade istiyorum
(Senelerin verdiği bir bıkkınlık var, artık öyle ık mık yok, direkt koyuyorum postayı)
Müşteri temsilcisi: hemen kontrol edelim. Hmm kartınıza 20 TL’lik … yükleyelim.
Y: Benden 55 TL alacaksınız, karşılığında 20 TL vereceksiniz, (aslında burada salak mıyım lan ben, sen kim oluyorsun beni söğüşlüyorsun dümbük diyecektim ama kişiselleştirmek istemedim, ne de olsa kurumun bir çalışanı karşımdaki, ee tabii bir de kaydediliyor:P ) doğru mu anlıyorum?

25 Eylül 2012 Salı

Önceki gün... dün... bugün ... günlerden...

SPOR!!

Daha doğrusu Jillian denen spor koçu mu ne haltsa onun sülalesine saydırma günü. An itibariyle hiç bilmediğim kaslarımı hissedebiliyorum ve hayır mazoşist olmadığım için hoşuma da gitmiyor.

Tamam baştan alalım. Ben ortaokuldayken… Puhaahah fazla baştan oldu ama beni başka türlü duyumsamanın imkanı yok, aramızdaki münasebet bir yanılsamadan ibaret olmasın istedim, istedim ki ilk gençliğimin köklerine ineyim.

Uzatmayalım, ben beden dersinden sınıfta on üzerinden yedi alan tek insandım. Matematiği on aerobiği yedi. Hırslı bir öğrenciydim. Evde turnike çalıştım başaramadım (evet evde beden dersine çalışan tek insandım ayrıca, bu kadar da inek bir insanım), takımlara girersem direkt on verirler düşüncesiyle baktım basketbolda kıvıramıyorum, voleybol takımına girmek istedim, alınmadım. Yılmadım, atletizm takımına girdim yüksek atlama diye tutturdular, bıraktım.

3,5 yaş babasının babatomisi

“Biz bunu yaptık ama olmadı bu!” repliğini 3,5 yaş babalarının icat ettiği, Gülse Birsel’in arakladığı rivayet edilir. Babayı sallamayan veletler büyük bir titizlikle anaya havale edilir. Zaten despotlukta duayen mertebesine ulaşmış 3,5 anasına böyle laf dinlememeler çerez gelir, söylemesi ayıp.

3,5 yaş babası babatomik olarak çocuğun istediği oyuncağı en ince ayrıntısına kadar çözmüştür. Ananın ofis komşusu İstanbuldaki oyuncakçıda siyah kumandalı büyük BMW bulunacağını içgüdüsel olarak hissetmiş, tam isabet ettirmiştir.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Dumur diyalog #69

Facebook'ta okulun koyduğu fotoğraflara bakıyoruz.
Geziye gitmişler. Aşağıdaki fotoğrafı görünce;
Y: Aa Arca hangi spor bu?
A: Trabzonspor

21 Eylül 2012 Cuma

Dumur diyalog #68

Okuldan haber monologları / diyalogları:


Y: Arca bugün okulda uyudun mu?

A: Uyumadım, uyumuyorum ben, bebekler uyuyor.

(Hafta sonu öğlenleri dötünde pireler uçuştu ama!)

Firari cüce

Sezonu bir türü kapatıp da şehre çekilemiyoruz, hala aklımız sayfiyede.

Geçen hafta sonu İlker balığa çıktı, iki turna iki küçük de palamut tutmasalar, çıkmayın kardeşim artık diyecektik, sustuk. İçim gidiyor yav! En son hamileliğimin ilk birkaç haftasıydı, tekneyle açıldık, haliyle atlayamamıştım. Şimdi de cüce var, deniz manyağı atlar tutamayız filan diye eşlik edemiyoruz, evde kocalarımızı bekliyoruz! Balıkçı karısı Yeliz :P

20 Eylül 2012 Perşembe

3. Sayfa haberi: Arakçı cüce aramızda!

Günün çorbası eşrafından Arca cücesinin okuldan oyuncak arakladığı ortaya çıktı.


Acılı anne muhabirimize konuştu:

3,5 yaş anasının anatomisi

Anatomi-babatomi serisine devam!


Tarihte bir ilk...

İlker maç izlemeye dışarı gitti. (hayır bu ilk değil : P)

Arca cücesi nezle ile sezonu açtı, an itibariyle ateş çıkacak mı çıkmayacak mı diye bahisleri açıyorum!! (Tabii ki bu da bir ilk değil puhahaha)

Bu vesile ile uyumamam lazım, bilgisayarı ve televizyonu açtım. Zira kitap okursam uyuyakalmayacağımın garantisi yok. Nurti senin face benim takılıyorum, işin bilgisayar kısmında sıkıntı yok lakin televizyon konusunda pek acemi pek pratiksiz kalmışım. Kuzey Güney ile Muhteşem yüzyıl arasında mekik dokuyorum. İkisi de pek güzelmiş, bir defa daha beğendim.

19 Eylül 2012 Çarşamba

Kelin merhemi olsa…

Sevgili yorumcu arkadaşlarım aldığım ürünlerle ilgili soru sormuşlar.


Öncelikle sözlerime “kelin merhemi olsa kendi başına sürer” diyerek başlamak istiyorum : )

Canım arkadaşlarım cidden paylaşmakla ilgili bir sorunum yok da işe yarar mı hiç bilmiyorum, herkesin cildi ihtiyaçları farklı. Ama yine ben ne yapıyorum onu yazayım. 

Merhaba!

Bizim Arca çok değil birkaç ay öncesine kadar tam bir hödüktü. Yok hayır abartmıyorum, son derece kıl bir tipti. Yanına yanaşıp öpmeyi filan bırak insanların bakmasına bile laf ederdi.


Yazlıkta terasta oturuyoruz mesela; yoldan geçen adama bağırırdı. “BAKMA!” Bir de bana dönüp “bakmasın bu bana!” derdi.

Yine bu yaz başka bir gün, yemek yerken meşhur Veli dede’nin karısı gayri ihtiyari bize doğru bakmış ki yan komşumuz gayet normal gözünün kayması. Bizimki önce pirzolaları güvenceye aldı sonra başladı bağırmaya: “BAKMASIN!”
“Kim bakmasın?"
“Veli dedenin karısı bana bakmasın! Niye bana bakmak istemiş annem? Söyle bakmasın, yemesin”

Bir de insanların üzerine yürürdü yolda giderken, “niye bakıyorsun?”

Arca bebekken bile böyleydi, ters bakardı, “alırım façanı aşağıya!” lafını yemiş gibi olur yanaşamazdın butlarına. Hiç unutmuyorum, bir gün blogta bir yorumcu, “Arca hiç gülmüyor” demişti. Sosyal medyanın bile ilgisini çekmiş!

Halbuki biz sevecen çocuğa alışkınız. Bizim Duru bebekken ve sonrasında sokağa bir çıktı mı herkesler çevresine doluşurdu, “prenses hazretleri halkını selamlamaya çıktı” derdik. Tamam, çok güzel bir bebekti (hala da çok güzeldir) ama asıl insanların gönlünü alan sıcak davranışları, herkese selam vermesi, gülümsemesiydi.

Neyse tam Arca da böyle işte alışacağız, kabulleneceğiz, üzerine düşmeyeceğiz dediğimiz hatta boş ver daha iyi kimseyle yüz göz olmuyor, kimseye öpücük filan vermiyor, diye işin iyi taraflarına bakmaya başladığımız bir anda, Arca yüz seksen derece döndü. Dönüş o dönüş.

18 Eylül 2012 Salı

Yarışma sonuçlarını açıklıyorum!

Çok depresiftim. Hata manik nanik depresif bir günümdeydim.


Motivasyonum sıfırdı, işimden, kendimden, hayattaki saçma sapan seçimlerimden ve hormonlarımın boyunduruğu altına girmiş PMS’den nefret ediyordum. Üstelik kahkahalarla güldüğüm kitabım tam da uçakta bitmiş, THY’nin dergisi okunmuş, gazete emlak ilanlarına kadar didik didik edilmiş, okunacak ne varsa tükenmişti. Allah kimseyi ama hiç kimseyi yolculukta kitapsız bırakmasın, amin!

İlk BBOM Okulları Eylül 2013’te Açılıyor!

Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği; Çocuk Haklarına Sözleşme’sinde belirlenen
hakları hayata geçiren, çocukların kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayan, katılımcı

demokrasiyle yönetilen, ekolojik dengeye saygılı ve ticari kar amacı gütmeyen okullar

kurmak; bu eğitim anlayışının yaygınlaştırılması ve benzer başka okulların hayata

geçmesi için model teşkil etmek vizyonu ile üç yıl önce yola çıkmıştı. 2013-2014 öğretim

yılında İstanbul ve Muğla/Bodrum'daki BBOM okullarının öğretime açılması ise hepimizin

ortak hedefi.


Takipçilerimizin bildiği üzere, okulumuzun kuruluşu için somut adımlar attığımız bir

döneme girdik. Kooperatifimizin kuruluşu da bunun ana aşamalarından biriydi. “Başka

Bir Okul Mümkün!” dediğimiz için, bunca zamandır yaptığımız çalışmalarla okulumuzu

öğrencileri, öğretmenleri, ebeveynleri, binası, bahçesi ile bir araya getirmenin

eşiğindeyiz artık. Bu süreçte hepimiz işlerinden, evdeki sorumluluklardan, çocuklarımızla,

dostlarımızla geçireceğimiz zamanlardan arttıra arttıra emek harcadık. “İlk BBOM Okulları

Eylül 2013’te Açılıyor” demek aşamasına geldik.



7 Ekim 2012 Pazar günü İstanbul’da kapsamlı bir tanıtım ve dayanışma toplantısı

düzenliyoruz. Kolektif çalışma yapımıza dahil olmak isteyen yeni gönüllülere geldiğimiz

aşamayı aktarmak, BBOM Eğitim anlayışını tanıtmak, İstanbul BBOM Okulunun açılışa

dair süreci, katılım koşullarını paylaşmak amacıyla yaptığımız bu toplantıya “Başka Bir

Okul Mümkün!” diyen herkesi bekliyoruz.  
  ----- Keşke İzmir'de de olsa ....-----



Yarışma : Kozmetiğe neyi tercih ettim?

Bundan gayrı “kırışıklıklarım arttı, kaz ayaklarım bilmem ne oldu, yaşlanıyorum, çirkinleşiyorum” diye bıkbıklarsam bana “yürü git!” demek serbest! Çok samimiyim. Üç tur kozmetikçi gezdim, sayfalar dolusu hesap yaptım, boşa koydum olmadı doluya koydum almadı. Kozmetik devlerinin benimki gibi bir suratı gençleştirmek için çıkardığı maliyet 1200 TL anacım! Hiç abartmıyorum serumu, gecesi gündüzü, göz altısı, temizleyicisi! Üstelik bu taş çatlasın 4 ayda bitecek ve buna maskeydi, peelingti, makyajdı filan dahil değil! Free shop’tan aldırayım diye düşündüm, o da yine 800-900 TL mertebelerinde. Kısacası bir servet!


Hani diyorum kendi haline bırakıp üç beş sene sonra botox mu yaptırsam? Vallahi daha ucuza mal olur, hem de kesin çözüm. Tek sıkıntı biyonik görüntü. Röfleli kafam ve botoxlu suratıma bir de dudaklarıma silikon yaptırırsam kimse beni Pakize Suda’dan ayıramaz!

17 Eylül 2012 Pazartesi

Okullar açıldı. Açılmayaydı, iyiydi.

Trafik asansörden başladı. Bir 3’te duruyor bir 5’e çıkıyor. Hop 1’e iniyor, bir türlü 8’e çıkmıyor. Ya sabır! Geçtiğimiz aylarda asansörü dakikalarca tuttuğu için Arca ile birlikte sekizinci kattan döne döne inmemize sebep olan üçüncü kat komşumuzun sabıkası var zaten, asansörün üçte beklediğini görünce cinlerim tepeme çıkıyor.


Bir sabıkalı da yan apartmandaki jipli abla. Bu abla “kadın şoförlüğün” hakkını sonuna kadar veriyor. Fazla detaya girmeyeceğim, arabayı katiyen park etmiyor, kenara hafiften çekip bırakıyor, desem kafi olur kanımca. Sonra sen onun hantal jipini çizmeyesin diye slalom yap dur. Jip senin neyine be kadın!

"Balık" oğlanı kafalamanın en kolay yolu

Duygusuz-materyalist bir boğa burcu kadını olarak çok kereler hayalci-duygusal balık oğlanı yerdiğimi biliyorum ki daha ilişkimizin başındayız. Yüz yaşıma kadar yaşayacağımı düşünürsek (niyetim bu, İlker’i de yaşatmayı planlıyorum) bu beraberliğin nerden baksan bir altmış beş senesi daha var.

İflah olmaz kötümserliğimi bir tarafa bırakıp krizi fırsata dönüştürmenin yollarını arıyordum ki buldum! Azmin ve benim elimden uçanla kaçan kurtulur anacım, “balık”? Kaçabilemez!

14 Eylül 2012 Cuma

O bir survivor!

Üç taneydiler… İki Japon bir çöpçü. Arca’nın kıymetlisi “Umidi”nin hediyesi.

Japonlardan sumo güreşçisi kılıklı olanı bunun yemlerini de yiyince çatladı, çöpü boyladı. Arca balığının ölümünü metanetle karşıladı. Çok yiyince balıkların öldüğünü öğrendiğini düşündük.
Çöpçü, kuvvetle muhtemel pislik içindeki fanusta çöpleri yiye yiye sumo güreşçisinin akibetine uğradı ve bir sabah cesedini bıraktı, ruhunu teslim etti ebediyete.

13 Eylül 2012 Perşembe

En hayırlısı evimin kadını olmak!

Hayır, konumuz benim ruhuna el Fatiha okunup defnedilmiş kariyerim değil.

Konumuz Arca’nın babasıyla olan ilişkisi.

Arca bana acayip düşkündür. Ben tam olarak anlayamıyorum nedenini.

Benimle oyuncak almak hiç eğlenceli değil mesela. Geçen oyuncak almaya gittik, yaklaşık bir saat o araba reyonundan çıkmadık, İlker de yoktu yanımızda kafam şişti yeminle! Ulen hepsi aynı al çık birini değil mi ? Yok! Hepsi tek tek kurcalandı, uzun uzun parmaklandı. Ben sıkıntıdan patladım. Hep tekerlek işte, biri mavi biri kırmızı. Ben kendi arabamın markasını bile yanlış telaffuz ediyorum (Polo Corsa diyorum ya biri beni durdursun!) adam BMW’nin siyah couppe mi ne hani üstü açıklardan, hah ondan istediğini anlatıyor satıcıya. Allah ıslah etsin!

12 Eylül 2012 Çarşamba

Annenin vicdanına çok pis dokunduran kitap

Arca’nın en belirgin 3 yaş özelliği cıbıl koşmak! Bizim oğlanın teşhirci veya sapık filan olduğuna inanmış, kendimi evladımın negatif özelliklerine (ki benim bebem muhteşemdir normalde) alıştırmaya başlamıştım ki, bir kitap okudum (hayır hayatım değişmedi:P)

Bu öyle bir kitap ki…

Şimdi sen “manyak lan bizim oğlan” diyorsun. Kitap, “hayır sizin oğlan manyak değil, sadece 3 yaşında ve bu bu bu sebeplerden dolayı bunu yapıyor, ama siz duygusuz ve anlayışsız bir mankafa olduğunuz için anlayamıyorsunuz” şeklinde senin aklını başına getiriyor. Ağız tadıyla oğlana verip veriştiremiyor, vicdan denen sinsi şeytanın dipsiz kuyularında kıvranıyorsun.

Ama bok atmayalım kendini bok gibi hissetmeni sağlaması dışında güzel kitap:P

11 Eylül 2012 Salı

Yaz bitmiş yav!

Mevsim dönmüş sonbahara. Mutlu değilim. Normalde ben geçiş mevsimlerini severim, hem de çok severim. O terlediğin günlerin ardından battaniyenin altına girmek, inceden sızlatan serini hissetmek güzeldir. Uzun kış gecelerinden sonra mis gibi bahara uyanmak da... Gel gör ki bu yıl hiç beklemediğim bir anda yakalanmış gibiyim sonbahara. Sürprizlerden hoşlanmayan insanların somurtkanlığı var üzerimde.

Daha karpuz keseceğidik:)

Kitap siparisinden payima dusenler


                                          
Geçenlerde İzmirli anneler mail grubunda kitap tavsiyeleri mailleri dönüyordu. Herkeslerde bir sevinç… İhsan Oktay Anar’ın yeni kitabı çıkmıştı. Haydaaa… Kim lan bu, bu kadar milleti coşturacak?
Öte yandan Nurturia’daki kitap ve film kulübü çok farklı kitap önerileriyle sayfaları dolduruyordu. Pek çoğunu bilmiyorum, tanımıyorum yazarlarını, hiç okumamışım. Kulüp çok keyifli, her hafta bir film izliyor, her ay bir kitap okuyorsun sonra da grupta bunları tartışıyorsun. Geçen ayki kitabın türü sarmadı ama bu ayki kitabı acayip merak ettim.

Bugün günlerden...

... Arca cücesinin öğle uykusuz ilk okul günü.

"Büyüdün" demişler, uyutmamışlar bugün. 4 yaş grubu uyumuyor okulda. Oh canıma değsin.

Bütün yaz içim şişti bu cücenin öğle uykusu mevzusundan! Akranları aylar öncesinden bırakmıştı ve Arca inatla "uyumıcam, uyumayı sevmiyorum" diye haykırıyordu ancak ben biliyordum, yoğun yazlık günlerinde uykuya ihtiyacı vardı. Var ya despotlukta, çocuğun yerine karar almada üstüme yok, bırak uyumasın değil mi? Ama yok biliyorum ki arızaya bağlayacak. O kadar denize gir çık, bisikletti, atom karıncaydı tepesinden inme, sonra öğlen uyumayacağım de! Yok vallaha bütün yaz uyuttum.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #67

Bazen pek kibar, telefonda;
A: Babacım Egehan'ı bizim eve davet edebilir miyim?
İ: Kim lan Egehan? (kibar baba:P - bu çocuk kesin bana çekmiş:) )
A: Hani Umidimin evinde tanışmıştık ya?
....

Bazen pek gıcık!
Neden mikropların vücudumuza girmesini istemediğimizi uzun uzun anlattığımda;
A: Uff anne! abartma lütfen!

8 Eylül 2012 Cumartesi

Çocuğu - gerçekten - dinlemek

Arca'da çene bol. Hiç susmuyor, pis geveze kime çekti bilmem:P

Bu ara sık sık benzer kalıpları kullanıyor. Kalıplar birbirinden farklı ama çıkış noktaları aynı!
"Tamam mı?" : Bir öykü anlatırken dinleyip dinlemediğini test etmek üzere birkaç cümlede bir araya bir "tamam mı?" sıkıştırır. Ve senden gerçekten ilgili bir "tamam" almadan katiyen devam etmez!

"bak şimdi" de bence böyle bir şey.
Tüm dikkati üzerine toplamak istediği bir şey anlatacaksa - ki tüm anlatacakları aslında dikkat çekicidir - mutlaka cümle "bak şimdi" ile başlar "ne yapacağım..." "ne anlatacağım..." "bir hikaye var..." "ben bir çocuk gördüm..." ile devam edip olaya bağlanır.

En çok kullandığı ise "annem/babam biliyor musun?" ile başlayan kurmacalar. Henüz çözemedim, ya yine ilgi çekmenin bir yöntemi, ya da bir şekilde öğrendiği şeyleri bakalım annesi babası biliyor mu merakı.

Tespitim geldi, yapmazsam duramam!

7 Eylül 2012 Cuma

Haberler kötü!


Öğlen Forum’a gittim, tiryaki ofisin filtre kahve sırası bana gelmiş. Var ya bu tiryakilik yakında midemi delecek ya, neyse… İçkim yok (:P) sigaram yok bir kahvem var, ona da karışmayın len : )

Bu kahve bana pahalıya mal oluyordu, neyse ki Park Bravo’dan sadece bir beyaz gömlek (kaçıncı beyaz gömleğim bilmiyorum, mavi ya da beyaz buldum mu alıyorum!) ile çıktım. Derken Dauglas mı ne hah işte oraya girdim. Maksat Emre’nin yurtdışı dönüşünde freeshop’tan alabileceği bir şeylerin fiyatını öğrenmek. Evet böylece, dötüme şu kadar girecekti şimdi bu kadarcık girdi diyerekten sevineceğim! Plan bu!

Tepkisiz bir ülke için

Gazete okuymuyorum, haber izlemiyorum.
Hamileliğimden kalma bir alışkanlık oldu.
Kalbim hormonlarım dayanmıyordu, hala da öyle.
Belki iyimserliğimi kaybetmemek uğruna hormonlarımın arkasına saklanıyorumdur, kim bilir?

İlker bilgi veriyor çok gerekli haberleri.

6 Eylül 2012 Perşembe

Bugun gunlerden...

İstanbul
2 toplanti
erken havaalanina gelis
omru hayatimin ilk havaalaninda bira patatesi
ve
sabiha gokcen

Halbuki garsona sordum "o patatessepeti denen sey buyuk degil di mi" dedim. yani bir kisilik porsiyon dedi.

Ulen senin gozunde okuzumsu bir imajim mi var? Essek yukuyle para verecegim diye birakamiyorum da mecbur yiyecegim.

Hep bira denen meretin sucu illa ki yanina arkadas istiyor PİS : P

Arca cucesi dotu dogrultmus beni havaalanindan alacaklarmis:)

Ben kacar...

5 Eylül 2012 Çarşamba

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.13

“Arca, oğlum… Senin annen bir salaktı, medeniyetin içinde dizanteri amipini buldu bulaştırdı sana, daha da söylenecek söz kalmamıştır” cümlesi bu post için kafi diye düşünenler fena halde yanılıyor!

4 Eylül 2012 Salı

Zeki Müren de beni gördü!

Instagram ilginç bir dünya. İtiraf ediyorum, yanımda makine olmadığında çektiğim iğrenç fotoğraflarımın façasını düzeltmek için kayıt olmuştum. Sonrası çorap söküğü gibi geldi.

Bizim ailenin celebrity’si Emre (Deniz bebeğin babası olur kendileri), haliyle pek çok celebrity tanır. Geçen sosyal medya muhabbeti yaparken instagram profilini açtım, kimleri takip ediyor diye baktım. Işın Karaca ve kara böcük sevimli bebesi ile Cansu Dere ve ağzımın suyunu akıtan seyahatlerinin böylece müdavimi oldum.

Demet Evgar da böyle dahil oldu listeme.

Kumral Ada Mavi Tuna (Şerife'nin Kurabiyesi)

Annemin tarif defterinde öyle başlıklar görürsün. "Şerife'nin papatya kurabiyesi" "Aysel’in ıspanaklı böreği", "Neriman’ın çaylı keki"… Güldüğümde "öyle hatırlıyorum ben napayım?" derdi. .

Ben bunu anneme özel sanırdım. Meğer o zamanların raconu böyleymiş, zira geçenlerde öğrendim ki; İlker’in annesi, birine şambali tarifi vermiş bir zamanlar, o defterde öyle yazıyormuş, “Şükranın şambalisi” ... koptum!

Ben de kitaplarımın listesini yapsam eminim yanlarına böyle tarif notları düşerim:

Bugün günlerden...

AMİPLİ DİZANTERİ!! Yok artık "bir bu kalmıştı, bizim oğlan bunu da kaptı" söylemlerine girmeyeceğim. Zira önce Allah'ın sonra tıp dünyasının gücüne gidiyor olacak, yepyeni bir hastalık ile tanışıyoruz.

1 Eylül 2012 Cumartesi

Dumur diyalog #66

A: Annem senin gibi gözlüklü Şimşek mcqueen yaptım!!

.......

Çikolatalı bisküvi yerken.... çok çok yerken...
A: Annem bu bisküviden az yersen alerji yapar, çok yersen alerji yapmaz.

........
Balık, makarna, meyve suyu menüsünü götürürken...
A: Annem makarnayla meyvesuyu alerji yapar.
Y: İçme o zaman meyvesuyunu makarnanı ye.
A: Bana yapmaz, bebeklere yapar hıh