20 Nisan 2012 Cuma

"You’ve got mail!" ve bahar zırvalamaları

Ne tatlı bir filmdi değil mi?


İlker’le üniversitedeydik izlediğimizde. Çok sevmiştik. Sonra da ne zaman rastlasam izledim. Özellikle o metroda kelebeğin şaşkın şaşkın uçuşunu aynı şaşkınlıkla seyreden Meg Ryan’ın kocaman gülümsemesinin olduğu sahne. Galiba tek aklımda kalan bu. Bir de köşedeki dükkan…

Var ya o köşedeki dükkan eğer konseptini biraz café’ye kaydırsaydı, okuma saatleri düzenleseydi ve ufak bir çocuk kütüphanesi yaratabilseydi kendisine, katiyen Fox’a yenilmez ayakta kalırdı. Çünkü fark yaratırdı ve biraz fark için bazen insanlar biraz fark ödemeye razı olabilir. Üstelik de okul öncesi çocuklarıyla gelecek annelerin iki çift laf edebilecekleri güvenli bir ortamsa vaat edilen : )

Bizim ülkemizde okumaya verilen değeri düşünürsek (6 kişiye 1 kitap mı ne?) Türkiye için çok olası gelmiyor ama insanın içini ısıtmıyor mu? Hayali bile güzel.

Ne diyecektim? Benim bu ara ekranımda en çok gördüğüm bildiri bu : “you’ve got mail!” sürekli mail geliyor, yoğunluk tabii normal de, işler üst üste gelince bu bildiriyi her gördüğümde gerim gerim geriliyorum, ya yeni bir taleptir ya da bir sorun vardır çözülecektir.

Teker teker gelin ulen!

Hani arabanın koltuk ayarını düzgün yapmamışsındır, nasıl olsa bir trafik ışıklarında duracağım, o zaman yaparım diye sallarsın. Aksi gibi o gün sana hep yeşil yanacağı tutar ve otobana çıktığında göğsün direksiyona değiyordur. Hah işte tam da öyle günler bu günler. Kırmızı ışıklara yakalanmadığına sevinirsin ama göğsün direksiyonda…

Son bir haftadır her gece Arca ile uyuyakaldığım için bir şaşkalozluk var üzerimde, kelebeği gören Meg Ryan şaşkolozluğu değil bu. Bu daha çok hayattan kopukluk şaşkalozluğu. Hep “bir şeyleri atlıyor muyum” tedirginliği var üzerimde. İşle ilgili çok sıkıştığımda üzerime yapışan bir hal bu.

Halbuki asıl atladığımın “hayat” olduğunun farkına bir varabilsem, varabildim diyelim bir harekete geçebilsem…

Neyse daldan dala bir post oldu. Dal deyince… mimoza dalları sarı sarı sarmış sokakları… Papatyadan sonra en sevdiğim kent manzarası.

Papatya şubatın soğuğundan nefes alır almaz biter yol kenarında, baharın geldiğinin garantisi değildir. Ama mimoza öyle mi ya? Açtı mıydı daha da serinlemez buralar, bahar tamamdır.

Ay ne bayık post oldu yav, tamam sustum!

2 yorum:

Apple tree dedi ki...

Yelizcim çok iyi anlıyorum seni milyon tane iş var üzerimde, hiç birine konsantre olup, sonlandıramıyorum. Üstüme üstüme geliyorlar, bazen boğuluyorum. Ben de kendime konsantre oluyorum, kendim için birşeyler yapmaya çalışıyorum :)) en azından 3 gün boyunca iş yok, keyfine bakmaya çalış. Salı günü tekrar düşünürsün ;)

Adsız dedi ki...

yeliz bugün yarın ve pazartesi tatilsin değil mi? vay vay vayyyyy / çantaya bak diyeceğim ama yanlış postta denk gelecek:)bide bugün çalışan ve resmi tatilde bile izni olmayan insancıkları düşün benim gibi içine bi huzur gelir, beterin beteri var yani.. mercan