22 Ocak 2012 Pazar

televizyon, giyim kuşam... kısaca geveze blogger'ın gece mesaisi

Geçenlerde İlker saçma sapan bir program izliyor ligtv'de. Bunu da anlamış değilim. Hani izleyecek bir şey yoksa televizyonu kapat, yani illa ki ses olmasını için sürekli açık durmasının manası ne? İlker TV karşısında uyuyakaldıysa bile açık olacak, uyku probu gibi, kapattın mı açıyor gözlerini. Bu "açalım ses olsun" olayına aşinayım ben. Bizim evde dört televizyon vardı vaktiyle. Evet dört kişi yaşıyorduk ve dört televizyonumuz vardı, kişi başı bir televizyon.
Salon pek tabii ki... sonra oturma odası, garanti. Mutfak ve televizyon karşısında üniversiteyi dört sene bitiren ablamın odasında. Mutfaktaki sıklıkla değişirdi lakin en çok kullanılan oydu, sürekli açıktı, "ses olsun" diye. Bugün anneme kahvaltıya gittik, zavallı Arca mutfaktaki televizyona iç geçirip "annem bizim mutfağımızda televizyon yok" dedi. Pek içlendim.

Ben? Aramam. Ama öyle hani "katiyen televizyon izlemiyorum" triplerinden filan değil. Ben konsantre olamıyorum. Televizyon sürekli açık iken başka bir şeye konsantre olamıyorum, put gibi mal gibi bakacağım ekrana. En fazla ütü yapabilirim ama o çamaşırlar bir tarafıma benzer. Annem süpersonik insan müthiş iş yapardı televizyon açıkken. Umumiyetle tercihi Kral TV idi. Ablamdan bahsettim, fakülte bitirdi hatun, yanlış anlaşılma olmasın açıköğretim filan değil.

Ben bırak iş yapmayı, Arca ile konuşacaksam bile televizyonun olmadığı bir odada yapmayı tercih ediyorum görüşmeyi. Dolayısı ile evde İlker yoksa televizyon kapalıdır, bizim evin olayı budur. Hani olmasa yaşayabilir miyim? Kocaman bir EVET! Mümkünse "When Harry met Sally" filmindeki orgazm taklidi sahnesindeki gibi kendinden geçercesine EVET EVET EVET!!

Benim diyeceğim başka bir şeydi, bilinçaltı şikayetlerim bir anda su yüzüne çıktı. Yazmak tehlikeli bir şey.

Dedim ya, annemin vaktiyle Kral TV'si şimdi İlker'in LigTV'si. Saten şortların popo altında bittiği nostaljik maçlar ve yolda görsen suratına bakmayacağın yeni yetme futbolcularla yapılan ropörtajların da dahil olduğu sayısız programa rastlıyorum gün içinde. Ve hep aynı soruyu soruyorum İlker'e, "niye izliyoruz bunu niye?" Ve hep aynı ters köşe cevabı alıyorum, "al aşkım sen aç bir program izleyelim". Elim ayağıma dolaşıyor. Zaplarken ellerim titriyor. İzleyecek tek program bulamıyorum. Ve gerisin geri kumandayı iade ediyorum. İlker de gönül rahatlığı ile yine ligtv'yi açıyor.

Bir de yaşlandım kanımca, eskiden kitap filan okuyabilirdim, şimdi direkt ekrana takılıyorum.

Çenem dursa zihnim parmaklarım durmuyor, allahım gevezelikte yeni bir çığır açmak üzereyim, allahını seven beni durdursun.

İşte bu ropörtajlardan biri anket gibi bir şey. Futbolcuya sorulan sorulardan biri "sizce en kötü giyinen futbolcu kim?" O da işte bir arkadaşının ismini veriyor filan. Ama olay o değil. Verdiği cevap aynen şöyle başlıyor: "filanca giyimine pek önem vermez..."
NEAY! Ben kötü mü giyiniyorum lan! diye çıkıştım ekrana, o ufaklığı bir elime geçirsem çıtır çıtır yiyeceğim.
İlker bir silkindi kendine geldi. Noluyor yav dedi. Dedim "ben kötü mü giyiniyorum?", "hayır canım ne alakası var?" "söyle söyle kötü giyindiğimi mi düşünüyorsun?" "hayır be nerden çıktı" "bak kötü giyindiğimi düşünüyorsan söyle, vallahi üzülmeyeceğim" "hasbinallah... adam filanca dedi, ne alaka?"

Vaktiyle bana söylenmiş bir cümlenin aynısıydı bu... O yıllar üniversitedeyim, bir çift postal ve deri ceket ile birkaç yılımı geçirebiliyorum. Bir gün ablamın kokoş arkadaşlarından birileri ile yemek yiyoruz Alsancak'ta. Laf nerden geldiyse giyime kuşama geldi. Benim üzerimde hiç unutmam siyah t-shirt, kot ve postal var, bir de sırt çantam, o kadar. Bana aynen öyle demişti "yelizcim sen zaten kıyafete pek önem vermiyorsun." Serde ufaktan sol eğilimler var, pek hoşuma gitmişti o gün bu laf. Şimdi kuaför, masaj filan bir burjuvazi var bünyede, lakin o yıllar, pediküre gitmezdim, manikürcüye ayağıma hizmet ettiriyorum hissiyatı, ayağımdaki tırnak batıkları ve nasırlardan daha çok rahatsız ederdi beni. Hey gidi gençlik! Bizimki gibi apolitik bir kuşağın solculuğu bu kadar oluyor işte!

Demem o ki, yeni bir şey öğrendim. Daha doğrusu yıllardır süregelen bir gerçeğin ayırdına vardım.
kötü giyinmek ; kibarcası giyimine önem vermemek.

Daha da ligtv'ye bok atmam kardeşim, hayat dersi veriyor, feci faydalı bir kanal!


3 yorum:

Fikriye Filtresiz dedi ki...

Algılarımın eşzamanları mikemmel bir uyum içerisinde çalışabilitesinden ablana benziyorum ben biraz. Hem dizi izleyebilir, aynı anda Ada'yla satranç oynayabilir, bu sırada annemle telefonda konuşabilir, ayağımda Arın'ı sallayabilir ve üstüne üstlük sakız bile çiğneyebilirim:) Ya maalesef bu ses olsun olayı ayrı bir olay. Sabah uyanır uyanmaz ilk yaptığım iş buydu.Taa ki Arın'ın durumuna kadar. Şimdi evimiz o kadar sessiz o kadar boş ki. Bir Feriha'nın sesi olsun ne bileyim bir Hakan Akkaya'nın çemkirmesi bir "bugün ne giysem" jingle'ı bir "Pepeee onlarla saklambaç oynuyor" şarkısı, hiçbiri yok. Gerçi olaya iyi yönünden bakalım artık beyin ..cıklaması geçirmiyoruz.

Bu arada üniversitenin ilk yıllarında ben de dediğin tarzda giyinir, Sakarya da takılırdım. Sonra Arjantin caddesine doğru sınıf atladık. Zamanın tüm solcularının kapitalist düzenin en üst seviyelerinde seyretmesi bize hangi mesajı vermektedir aceba?!

Adsız dedi ki...

Çok teşekkürler bilgileriniz çok işimize yaradı. Macbook Servisleri olarak minnettarız.

Adsız dedi ki...

İnternette takılmak varken siz hâlâ sınalgı mı izliyorsunuz?