19 Ekim 2011 Çarşamba

En iyisi, bir adım gerisi

İnsanların hayat hikayelerini okumayı seviyorum, biyografiler, röportajlar… Belki insanlarına hayatına burnumu sokmayı seviyorum belki de başarılarından bir ilham çıkarmayı bekliyorum, sebebini bilmiyorum.

Geçenlerde Hürriyet’in internet sayfasını kurcalarken Ayşe Arman’ın bir röportajına denk geldim. Normalde kesinlikle ilgim olmayan bir alan, futbol… Tamam, Erman Toroğlu ile yarışacak güzide yorumlarım oluyor ama uzak ara ilgisizim zaten yorumlarımda da anlaşılıyor. Ama Ayşe Arman’dan bir gömlek üstteyim zira José Mourinho’nun efsane bir teknik adam olduğunu biliyorum. İlker’den o kadar genel kültür almışlığım var. Bu adam öyle böyle değil cidden çok başarılı. Uzun uzadıya anlatamayacağım, bir zahmet merak eden gugıllasın veya Ayşe Arman’ın röportajını tıklasın.

Mourinho’nun karizması, yakışıklılığı, kaşı gözü umrumda değil. Beni düşündüren bazı lafları…

“…herkes bir şey için yaratılıyor, mesele onu bulabilmek …”


“…çok çalışarak bir yere gelebilirsin ancak o yeteneklerle doğmamışsan bir yere kadar başarabilirsin…”


“…çok başarılı doktorlar, mimarlar, sanatçılar ne için yaratıldığını keşfeden ve o yolda ilerleyen insanlardır…”

Aslında hepsi aynı kapıya çıkıyor.

Bir insana milyonlarca lira verdiğinde hala yaptığı için yapmaya devam etmek istiyorsa, o insan işini seviyordur. Yazık ki dünya işini sevmeyen insanlarla dolu… Sadece ihtiyaçlarımızı karşılamak için çalışıyoruz.

Mesela José abimizi örnek verelim, futbolcu olarak başlamış ancak vasat bir oyuncu olacağını fark etmiş, dahası teknik direktörlüğe olan yeteneğini fark etmiş ve kendini bu yönde geliştirmiş. Gerisi arkadan gelmiş.

Kendimden örnek vereyim. Ben acayip hırslı bir öğrenciydim, başaramayacağım hiçbir şey olamazdı. İlkokulda fen derslerimin yeterince iyi olmadığını fark ettim. Geri kalan okul hayatımı fen derslerine yoğunlaşarak geçirdim. Bil bakalım ne oldu? Fen lisesini ve mühendisliği kazandım.

Başarıydı.

Öyle miydi?

Şimdi dönüp baktığımda sadece çok çalışarak elde edebileceğimi kanıtlamış olduğumu görüyorum. Hiçbir zaman bir bilim adamı olmayacaktım. İşimin mühendislik kısmını hiç sevmedim ki teknik kadroda kallavi mühendislik yapmışlığım var. Hala da zerre kadar anlamam mühendislikten, anca kırılan döküleni tamir edebilirim, ona da İlker’den bana sıra gelmiyor.

Demem o ki, benim gibi aslında sırf olması gerektiği için bir takım hırslara sarılan çok insan var. İşte dünya bu insanlarla dolu.

Hani hep bir “çocuğun eksiğini destekleyelim” psikolojisi vardır ailelerde. O dersin kötüdür misal, özel ders aldırırlar. Ya da işte ben örneğinde olduğu gibi asılırsın. Ya sonra?

Yine bir yerlerden kulağıma çalınan ama çok da mantıklı bulduğum bir fikir var aklımda.

Bir adım geride durarak izlemek…


Neye ilgisi olduğunu, ne ile uğraşmaktan zevk aldığını keşfetmesi için imkan tanımak… (zeki demek matematik dehası demek değil, çoklu zeka kuramı diye bir şey var, huuu)


Kendini bu yönde geliştirmesine yardımcı olmak…

Bence gerçekten iyi bir anne-baba bir adım geride durmayı başarabilen anne-babadır.

Anneannemin çok güzel bir sözü vardır, sözü onunla bağlayalım… “Allah eşinizden, işinizden güldürsün” duasını üzerimizden hiç eksik etmez. İşinden çok para kazanmak değil buradaki mesaj, yüzünü güldüren seni mutlu eden bir işe sahip olmak. İşine koşarak gitmek, yaptığın işten zevk almak… Ya da diğer bir deyişle keyif aldığın bir şeyle hayatını kazanmak… Başarı da arkasından gelir zaten…

4 yorum:

Adsız dedi ki...

size katılıyorum. yüzünü güldüren bir iş yapıyor olmak insanın ömrünü uzattıyor ayrıca tam tersi sevmediğin hergün ayaklarının geri geri gittiği bir işi yapmak ise ömrü kısaltıyor çünkü hergün içimde birşeylerin çürüdüğünü hissediyorum.. okula gitmek istemeyen çocuklar gibi 1 hafta midem ağrıyor 2 gün geçti diyorum boğazım ağrıyor şaka gibi :) ama ihtiyaçlar için zorunluluk hissi bu en kötüsü.. ayrıca madem fen dersiniz kötüydü niye iyi olan derslerin üzerine düşmek ve bu yönde birşeyler yapmak yerine kötüyü iyileştirmek için 2 kat çalıştınız? hırs mı bunu adı yoksa mahalle baskısı mı? bende ailenin verdiği DERİN sorumluluk duygusuyla mühendisliğin sadece temel alt yapısını kullanan ama aslında 27 yaşında bir gün arkeolog olmak istediğini hücrelerine kadar farkedip kahrolan biriyim.. hemde hayatımda U dönüşü yapılamaz tabelası önünde duruyorum! mercan

yeliz dedi ki...

bence çocukçaydı, hırstı, "herşeyi başarabilirim" yanılsamasıydı, kısa süreli bir özgüven verdi. ama şimdi dönüp baktığımda, ne gerek varmış diyorum. Mahalle baskısı da olabilir, çünkü bizim dönemde mühendislik okumak artı bir değerdi. Tembeller sosyal dersleri seçer, çalışkanlar fen okurdu.
Şimdi dönüp baktığımda olması gerekenin aslında ilgimin olduğu alanlara yoğunlaşmak olduğunu fark ediyorum. Ama keşkeleri sevmiyorum, ömrümü kısaltıyor:) ve bazen U dönüşü yapılmaz tabelasının olduğu yerde bile U dönüşü yapabiliriz gibime geliyor, ne dersiniz;)

Gulcin dedi ki...

Yeliz cok guzel yazmissin. Ozellikle eksikleri desteklemek kisminda sana tamamiyle katiliyorum. Niye eksige odaklaniyoruz da basarili olduklarimiza odaklanmiyoruz degil mi? Aynen senin gibi bir ogrenciydim. Calistim calistim yaptim. simdi bakiyorum da benim basaramadiklarimi yapmak icin harcadigim zamani, basaramadiklarini bosverip iyi yaptiklarini gelistirmeye ugrasanlar cok daha mutlu islerinde. hakikaten tek sey mutlu olacagimiz yeri bulmak. ben bulamadim is konusunda. dilerim bir gun cocugum olursa o bulur. hatta herkesin cocugu bulur dilerim...

ÇokBilmiş dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.