6 Ekim 2011 Perşembe

Bir mektup arkadaşım var!

Ne güzeldir mektup arkadaşlığı.

Ben yazma meraklısı bir tipim, mümkünse konuşmayayım yazayım.
Mektup arkadaşım öyle yeni biri değil , Elvan. 15 senelik arkadaşım, yurtta dört sene karşı yatağımda yatan insan. Dur bu anıyı anlatmam lazım. Yurda yazıldığımda müdür dedi ki, burada birisi daha var o da Makine mühendisliğinde, adı Hatice. Hmm iyi dedim. Neyse yerleştik aradan haftalar geçti. Karşılıklı yataklarımızda sohbet ediyoruz. Dedim ki: “ya bizim yurtta Hatice diye bir kız varmış, sormadığım kız kalmadı, bizim bölümdeymiş, sen biliyor musun kim?” Elvan o şen kahkahalarından bir bir kuple patlattı hemen! İki ismi varmış delinin, üniversitede Elvan’ı kullanmaya karar vermiş. (salağım diyorum kimse inanmıyor)

Ne diyordum? Bu aralar ikimizin de boğulma dönemleri… Telefonla uzun saatler çene çalmak yerine birbirimize uzun mailler yazmaya, dertlerimize su serpmeye başladık. Birkaç mail ile başlayan yazışmalarımız mektup arkadaşlığına dönüştü. “You’ve got mail” filmi tadında yazışıyoruz. Ve ikimiz de bundan acayip keyif alıyoruz.

Benim geçmişim mektup arkadaşlıkları doludur. Ha boyna yazıp durduğumdan, sayfalar dolusu meşgul ederdim zavallıları.

Hatırladığım ilk mektup arkadaşım sanırım Sibel’di. Ben ilkokuldaydım. Yazlıkta tanışmıştık. O yıllar Almancılar yurda gelir, bir ay tatil yaparlardı. Caddelerinde yabancı araba görmeye alışkın olmayan bizler, sarı Mercedeslere hayran hayran dalardık. Sibel, üç kardeşin en küçüğü, Almancı komşu kızı, yaşı on beş filandı o dönemler. Almanya’ya döndüğünde bütün kış mektuplaşmıştık. Mektuplarımıza kuru boyalarla resimler, figürler çizer, gündelik hayatımızı anlatırdık. Bir sene kadar sürdü. Almanya pullu bir mektup geldiğindeki heyecanımı bugün bile hatırlarım.

Sonra ortaokul döneminde “en iyi arkadaşım” (hep olur) Burcu vardı. Dip dibe geçirdiğimiz okul döneminin ardından o Bodruma ben yazlığa gidince mektuplaşmalar başladı. Kapıya kadar gelmez o yıllar mektup, sen köydeki postaneye gider alırsın, mektubunu oraya bırakırsın.

Lise yılları, kuvvetle muhtemel fen lisesinin analitik etkisi ile yazma anlamında pek çorak geçti. Üniversitede toparlandım ve lisedeki en iyi arkadaşlarımla ayrı şehirlere düşmenin hüznü ile mektup arkadaşlığına muhteşem bir dönüş yaptım.

Deniz İzmir’de kalmıştı, Zeynep ise (evet Poyrazın anası) Bursa’ya gitmişti. Üç şehir arasında yıllar süren sıkı bir PTT trafiği yaşanmıştı. Bir ara eski kutuları deşsem de eğlencenin dibine vursak, hey gidi gençlik!

Çenem açıldı. Elvan diyordum…

Elvan’ın bir bloğu var. Bloğunun bir açılma sebebi var. Hayır! O bir anne değil! O ciddi ciddi kilo vermesi gereken bir insan. Sağlığı için geleceği için, kendi için vermeli. Elvan’ın blog yazma sebebi bu! Kendini kilo verme konusunda motive etmesi lazım. Çünkü denediği tüm o diyetler ve gittiği sayısız “ünlü” diyetisyenden sonra elinde kalan sadece kendisi. Ve öyle samimiyetle yazıyor ki…

5 yorum:

laleninbahcesi dedi ki...

Yeliz benim mektup arkadaşım bir Çinliydi... İlk resmimi gönderdikten sonra bana Türkçe aşk şiiri yazmıştı. Kendisi Çin'de Türkoloji öğrencisiydi...Sonra ben ona Mao'yu sora sora kafasını şişirdim. Öyle sorular sordum ki belki de tutuklanmıştır zavallı.
Yazlıktayken ben de postrestant mektuplaşırdım.Şu postaneye mektup bırakıp, gönderileni alma işine bu deniyordu dimi. En iyi mektup arkadaşım ise kocamdı...Askerdeyken kendine gelen mektuplarla ünlü olmuştu. Günde yedi tane falan yazıyordum. Hepsini de ayrı zarflara koyuyordum. Artık günde kaç kez mektup aldığını hesapla. Tezkere alan bir arkadaşı, hala o kadar mektup alıyormusun diye sormuştu hatta :)
Şimdi gidip Elvan'a bir bakayım.

Fatma dedi ki...

Gidip bir bakayım, destek lazımsa ben varım, hele konu kilo ise:)

Fatma dedi ki...

Yeliz mektup arkadaşına bir güzel yorum bıraktım ama gitmedi, hata veriyor, tüh amma uzun yazmıştım ya:)

yeliz dedi ki...

Lale ablacım harika bir anı bu. ben İlkerle hiç mektuplaşmadım. Bırak yazmayı okumayı bile sevmez:)

Fadişçim aynı sıkıntı bende de oldu, hatta uyardım Elvanı. sanırım yorum ayarlarından pop up pencere haline getirmeli, ben de bırakamıyorum yorum.

Ne kadar incesin, ilgine çok teşekkürler

Unknown dedi ki...

yıllarca çocukluk arkadaşım,dostum,kardeşimle mektuplaştık.sevgililerimizi,üzüntülerimizi,sevinçlerimizi yazdık birbirimize.yurtta bir tek bana mektup gelirdi.Bir gün üç şişe şarap içip kendimi onun evinde uyurken bulmuştum.mektup yerine ben geldim demişim.tabii bunları hatırlamıyorum.sonra eşimle mektuplaştık.yani daha çok ben mektuplaştım.yazmayı oldum olası sevdim ama okumayı daha çok sevdim.