29 Mart 2011 Salı

Fotoğraf karesine sıkışmış anlar, anılar

Kapalı, değil mi hala?

Evden kontrol ediyorum, yok! DNS ayarlarıyla uğraşmadım, evden şirketin server'a bağlanınca blogger bile açılıyor. Demokrasilerde çareler...

Acayip yoğunum, İstanbul seyahatleri bana yaramıyor, bünyem alt üst! Dün gece Ezel'i izlerken ve sonrasında o garip yeni Türk filmine bakarken çalıştım. Birden yoğunluk birden bir hiç bir şeye yetişememe halleri. Gecenin ikisi olduğunu fark etmemişim bile.

Aslında bu aralar yazmak istediğim çok şey var.

Mesela Prima'nın aşı kampanyası. Hani üç beş kişi okur faydası olur diye blogger'ın açılmasını bekliyorum.

Sonra Ege'nin tatlı annesi Gamze'nin Arca'ya gönderdiği doğumgünü hediyelerini ve onun el emeği göz nuru çalışmalarını paylaşmak istiyorum. Ama daha çok insan okusun diye yine blogger'ın açılmasını bekliyorum.

Sonra bizim eltiler (Tea&Pot)meşhur oldular yav! Şenay Düdek köşesinde yazdı, televizyona bile çıktılar!!

Hatta Hülya'nın tükkan adres değiştiriyor!

Sahi hiç açılmayacak mı?

---------------------------------------------------------

Son günlerde özellikle fotoğraf çekmeyi unutur oldum.

Halbuki her karenin ne şahane bir kamera arkası var.

Bu misal… Arca’nın canı tost çekmişti. Biz tostu şu ocağın üzerine konan eski tip tost aleti ile hallederdik. Ama yıkanmaktan teflonları çıkmış, çöpü boyladı tabii. Yeni tost makinesi alaysa kadar zihni sinir proceler devrede! Pek de lezzetli oldu ki sormayın: ) Üstteki tavayı da başka bir ocakta ısıtıp öyle koyacaksın tostun üstüne!


Sonra bir gün Nazlılar bize uğradı. Biz Nazlı ile kestane hazırlıyoruz, çay demliyoruz mutfakta, İlkerler salonda sohbette. Arca ile Cansu’ya iki taraf da birbirinin baktığını sanıyor. Bir an bir boşluk hissediyoruz, hop Arca’nın odasında çıkıyor cüceler. Cansu yatağa tırmanmış, Arca bütün peluş oyuncakları Cansu’nun üzerine yığmış, hadi Arca öpsene Cansu’yu diyoruz. Bizimki kızın üzerine çullanıyor, Cansu yanağını uzatıyor ama bir taraftan da temkinli: “Beni napıyorsun? Beni napıyorsun?”


Bir başka zihni sinir proce! Hastaneyi evimiz gibi benimseyeceğiz ya, artık mokunu çıkardık. Bir çay demlemediğimiz kaldı diye geyik yaparken, İlker'in annesinin bu pratik çözümü günün konusu olmuştu. Frech press'te poşet çay demleme sanatı! Ya evet böyle normal hayatta epey sıradan görünüyor ama onaltı metrekarelik bir oda içinde hayat sürerken böyle nüanslar günü kurtarıyor:)

Kedi seven bir insan değilim. Ama yağmurlu bir günde semt postanesinin kapısındaki koli üzerine sığınmış kedileri görünce dayanamadım, sıradakilerin bana deli gözüyle baktığı bir anın anısı olarak kaldı. Pırtık Tekir ve Karpati... Ve böyle başladı onların hikayesi...

9 yorum:

Sitare dedi ki...

ben açıldı diye biliyorum.ya da hiçbir şey bilmiyorum:)

Fatma dedi ki...

Güzel bir post olmuş, tost çözümüne bayıldım:) Açıldı açılacak derken bende şevk kalmadı, işten güçten internete de girip dns mns ayarlayıp takip edemiyorum kimseyi. Hadi bu gün şeytanın bacağını kırayım dedim, senin yazını okudum. Tea&poot meşhur olmasın da kim olsun. Gerçekten çok şirin bir yer üstelik konumu da çok iyi, başarılar dilerim onlara da.

Itır dedi ki...

şarap mantarı :))

yeliz dedi ki...

ya sitare, kimi açıldı diyor kimi yok giremiyorum diyor yok bence açılmadı daha

HALE ATMACA dedi ki...

ah şimdi okudum ... yeni haberim oldu. Ne zor günler geçirmişsiniz...geçmiş neyse ki...şükür.

Arca' cığım çok çok iyi olsun bundan sonra ...çok büyük geçmiş olsun hepinize.

yeliz dedi ki...

teşekkürler fadiş:) aynen insanın canı hiç istemiyor, epeydir yazmayanlar var, kimi okuyacağız, öyle kaldık

yeliz dedi ki...

:) Itır, sonunda bir işe yaradı mantar:)

yeliz dedi ki...

çok teşekkürler hale

laleninbahcesi dedi ki...

onu bunu bilmem tost olayı süper...