28 Ocak 2011 Cuma

Yaktın beni SPK!

Birkaç ay öncesine kadar çok kullandım bu lafı.

Anne İş’te kitabını yalayıp yutmuştum Sabiha Paktuna Keskin’in (bundan sonra SPK olarak yazacağım). Şimdi ben SPK ile ilgili duygularımı tam netleştirebilmiş değilim, hepi topu okuduğum da tek kitabı var, zaten haşa b.k atmak bize düşmez. Lakin işe başladığım dönemde süt sağarken filan ofiste hep bu kitap vardı elimde. Bu sahneyi hatırladığıma göre demek ki Arca daha 5-6 aylık filan.

Çalışmaya başlamışım, çalışmam lazım ama bir taraftan süt kokan bebe evde beni bekliyor.

Öyle bir psikoloji ki ancak taze anneler anlar. Bebek işten geldiğinde tavır mı yapıyor, Ümit teyzesini benden çok mu seviyor, sürekli bir gözleme hali. Gece uykuları kötü mü? Hmm çalışıyorum bütün gün görmüyor , beni özlüyor tespitleri. İş haricinde her dakikamı onunla geçirme arzusu. Say say bitmez…

Hadi itiraf edeyim, içten içe bir suçluluk duygusu. Ondan ayrı zaman geçirmemin vicdanıma yüklediği ağır yük.

Bu sebepten kitaplara sarıyorum, ondan ayrı olduğum zamanları internet başında araştırarak geçiriyorum ki vicdanım biraz rahatlasın. Daha iyi anne olabilmemin onunla daha çok vakit geçirebilmekten geçtiğini düşünüyorum, geçiremediğim zamanları yine onunla ilgili konu başlıklarına adıyorum ki biraz teselli bulayım.

Anne İş’te kitabı işte tam bu psikolojime rastladı. Ben kitaba çok inandım. İlker’e de bilmiş bilmiş kitaptan pasajlar aktardım. Bilin bakalım ne oldu? İlker tabiri caizse okkalı küfürü bastı SPK’ya!

Ben resmen dumur oldum, çünkü dedim ya acayip inanmıştım ilk başlarda.
Kitap der ki; “Çalışan anne, evde olduğu zamanlarda, 3 yaşına kadar bebeğin her türlü ihtiyacını, karşılamalıdır. Babalar anneye ancak ev işlerinde yardımcı olarak destek olabilirler.” İşte bu cümle İlker’i kopardı.

Niçin Arca’nın altını değiştiremiyormuş efendim! Niçin o uyutamıyormuş! Biliyorum biraz da ev işi kısmı işine gelmedi:)

Bir taraftan diyorum ki “o da babası, ne olacak ki”, bir taraftan da diyorum, “yok yav koskoca SPK bir bildiği vardır zaten bütün gün ayrıyız, aman diyim!!

Bir de bir arkadaşımın anlattığı hikaye kanımı dondurmuştu. Annenin sağlıkla ilgili sıkıntısından dolayı, bebeğin yaklaşık 3 yaşına kadar her türlü ihtiyacı ile baba ilgilenmişti. Çocuk 3,5 yaşında iken annesinden nefret eden ve babasına aşık bir profil çizmeye başlayınca pedagoga gitmişler ve teşhis konmuştu: “çocuk babasını anne yerine koymuş, anneyi reddediyor”. Bu olay beni feci etkiledi. Çocuğumun beni reddetmesi dünyanın sonu olurdu herhalde.

Kader ağlarını örmüştü ve…

Ve böylece yeni bir dönem başladı. İlker’e hıhhı dedim, aslında hak da verdim ama kitaptaki o pasaj zihnime çakıldı kaldı, sonra arkadaşımın hikayesi… İçten içe Arca’nın her şeyi ile kendim ilgilenmeye başladım. İlker müthiş müdahil iken olaya, ufaktan dirsek attım, hep bir adım öne geçtim.

Sonrasında zaten “anneci” dönem başladı, benim de kendi kendime tek tabanca olma hallerim eklenince ortaya anne manyağı bir Arca modeli çıktı. Düşünce anneee diye ağlamalar, gece uyandığında kesinlikle İlker’e gitmemeler, İlker’i görmezden gelmeler, tepkiler, anne odadan çıktığında İlker’in odada bulunmasının anlamsız olduğu ve kıyameti kopardığı zamanlar…

Bu benim için yorucu olduğu kadar, İlker için de çok üzücü bir dönemdi. Şehir dışı seyahatlerimden bile çekinir olmuştu. Gece gelmeyeceksem hemen evi hala, babane, anane, teyze, Duru şeklinde kalabalıklaştırma projesi hayata geçiriliyordu.

Üstelik sürekli “bu çocuk beni sevmiyor mu?” diye soruyordu. Ben “yok canım saçmalama geçici bir dönem” diyordum ama iç sesim, bilinçli olarak çocuğu kendime bağladığımı söylüyordu ve artık geri dönülemez bir yola girmiştik.

Zamana, benim kendimi törpülememe, İlker’in işin peşini asla bırakmamasına bağlıymış her şey. Son günler babaya aşık haller kendimden geçiriyor beni. Beraber oynamalar, kudurmalar, birlikte uyumalar, sarılıp öpüşmeler, seni çok seviyorumlar…

Ama en çok geçen gün emin oldum! Seyahatlerden geç dönecek olmama bile telaşlanan İlker, Çin’e gideceğimin haberini alınca sevindi bile, oh Arca ona kalacak tabii.

Kıssadan hisse: Okuduklarımızı iyi yorumlamak ve körü körüne feyz almamak lazım. Bu kadar içine daldığınızda içgüdülerimizi rafa kaldırmış oluyoruz. Hani bu hikayede SPK’nın kitabı vesile oldu, MPK da olabilirdi, yani sonuçta vurun kahpeye yapamam. Ama kesin, hatta keskin söylemler, siyah/beyaz teşhisler bence çocukla ilgili her konuda çok olumsuz sonuçlar doğuruyor.

Next post : Yumuşak yollu bir ana baba eğitim kitabı önerisi

16 yorum:

ÇokBilmiş dedi ki...

Bence sorun okuyacağımız kitabı seçme sorunu. Bu SPK'yı annem dinlemiş, amman bir methetti bir methetti... Ben de netten araştırdım, sayfasına filan baktım. Pek bir şeye benzetemedim ama annem bana bir kitabını hediye getirmiş. Nasıl ki İlker arada batan bir pasaj bulmuş, ben de öyle pasajlar buldum. Tabii bu arada ben bebeğimin başındayım ve vicdan muhasebesi filan yapmadan mantıklı mantıklı okumaya çalışıyorum.
Yahu bir kitabın çeviri olduğu bu kadar mı belli olur? Resmen çevirmiş kadın kitabı başka bir dilden. Bizde asla karşılaşılamayacak örnekler filan veriyor. En son artık şöyle bir bölüm okudum:
Kadın doğum yapmış ve dolayısıyla kiloluymuş. Eşi de zayıflasın istiyormuş. Göbeğiyle dalga geçiyormuş.
Birinci örnekteki kadın zayıflayamayıp kahrolmuş, iyice bunalıma girmiş. (Biz okuyucu olarak anlıyoruz ki, bu kötü örnek ve ikinci örneği bekliyoruz).
İkinci örnekteki kadın ise hemen gidip estetik ameliyatla karnını aldırmış ve çok mutlu olmuş.
Bunu okuyunca işte "Hasssss" diyerek kendisine kitabı kaldırıp attım.
Böyle insanlar da ortalığa çıkıp çocuk psikolojisinden dem vuruyorlar ya? Benim bildiğim kadarıyla bu kadın nörolog. Yani bir dahiliye uzmanı ne kadar çocuk ve kadın psikolojisinden anlarsa, bu kadın da ancak o kadar anlıyor.
Hala çok rağbet görmesinin tek nedeni ise anneleri vicdanlarından vurması: Her işiyle siz ilgilenin, yanınızda yatırın, ayağınızda sallayarak ya da memede uyutun gibi.
AY dolmuşum ben meğer, burada patladım. Kusura bakma Yeliz :)

yeliz dedi ki...

hah güzel dedin, benim SPK ile tanışmam da çok sevdiğim annemin arkadaşı teyze TV de izlermiş, çok severmiş harika bir kadın dedi. Sonra işte malum... ya tabii dediğim gibi ben tek kitabını okuyarak yargılayamam ama benim zayıf bir dönemimdi, fazlaca üzerine düşmüşüm demek ki. biraz sağduyulu yaklaşmak lazım, haklısın.

Ozguranne dedi ki...

Aynı dönem aynı kitabı ha babam okuyordum ben de. Eşim baktı baktı dedi ki, bu kitabın çalışan anneler için alduğuna emin misin? Her şeyi anne yapsın, filan falan. Sonradan tvde evde kocanızı onore edin, hayatım kavonozu açamadım sen ne zekisin diye pohpohlayın vb gibi muhteşem önerileri de olmuştu. İncelenmesi gereken bir vaka olduğunu düşünüyorum şimdilerde.

sevgiler

yeliz dedi ki...

bak özgürüm ne güzel eşin bizim tarafımızdan da yaklaşmış çok güzel bir tespitte bulunmuş. Çok doğru!! ama işte o zamanki psikolojim böyle sağduyulu yaklaşımlara pek müsait değildi (özeleştiri:) ) ya bak sen deyince hatırladım. hatta baba ev işi yapmasın ki çocuk rolleri karıştırmasın diye bir söylem de vardı galiba. gerçekten salim kafayla bir daha değerlendirmek lazım, haklısın.

larcencielblog dedi ki...

İşe yarayan bilgileri almak, kalanları elemek lazım...

Dediğin doğru; körü körüne uymak olmuyor. Şimdiye kadar ne zaman bir kitaptan bir şey okuyup da "ya olmaz bu ama hadi bakalım" dediysem, olmadı zaten.

Ben de aklımla kalbimin uyum içinde kabul edeceği şeyleri ciddiye almayı öğrendim :)

yeliz dedi ki...

evet başakçım, ben de aynı şekilde kitaplar bi şekilde patladı. ama okuyup öğrenmeseydik, süzgeçten geçirmeseydik de olmazdı gibime geliyor. hani o zamanlar okuduk, körü körüne uyguladık. şimdi hop bi dur bakalım diyoruz. detaylı ve sağ duyulu düşünüyor, dersler çıkarıyoruz. o tökezlediğimiz dönemi sadece kitapsız bilgisiz sadece içgüdülerimizle kotarabilir miydik emin değilim. yani yine olsa o dönemi yaşamalıyız derim ama daha dikkatli olmalı, daha çok süzgeçten geçirmeli sadece. sanırım ne kadar uzman görüşünden uzak kalacağım desem de yine iki satır okurdum gibime geliyor.

dediğin gibi ciddiye alacağımız şeylere yoğunlaşmalı...

sevgiler

ruhdagı dedi ki...

Aman en iyisi benim gibi mağara anası olmak :P

Hiç bir şekilde çocuk adı altında basılan kitaplara itibar etmeyip içgüdüsüyle olaya müdahale etmek gibisi yok. En azından kendim ettim kendim buldum diyorsun :)
Elin aklıyla nereye kadar peh!

Sen kitabı filan boşverde benim aklım Çin'de kaldı. Ne zaman gidiyorsun? Ay nasıl ama nasıl ama nasıl kıskandım şimdi :(

yeliz dedi ki...

puhahahha bizde ona "elalemin şeyiyle gerdeğe girmek" denir

hay allah iyiliğini versin ruhdağı kopardın beni

2-3 hafta içinde gideceğim. gözümde büyüyor ama ilker arkamdan su bile dökmeyecek gibi hevesli:))

Sadece anne.. dedi ki...

Yeliz'cim, dün seni rüyamda gördüm ama dur bununla ilgili değil yazacaklarım :) SPK bizim sahada son çıkışlarından sonra iyice sevilmez bir hal aldı. Kendisinin mesleki titri, yazdıkları ve vasıfları hepimizi tedirgin eder, bilgine :)

yeliz dedi ki...

uzman görüşü içime daha da su serpti, sadeceannem.
ne gördün rüyanda ? merak ederim şimdi:)

Sadece anne.. dedi ki...

İstanbul'a gelmişsin canım, buluşacakmışız, nereye gitsek diye konuşuyorduk :)

Deli Anne dedi ki...

Canım arkadaşım çok güzel bitirmişsin yazını.. "Okuduklarımızı iyi yorumlamak ve körü körüne feyz almamak lazım. Bu kadar içine daldığınızda içgüdülerimizi rafa kaldırmış oluyoruz. " ve "kesin, hatta keskin söylemler, siyah/beyaz teşhisler bence çocukla ilgili her konuda çok olumsuz sonuçlar doğuruyor." işte bu yüzden kesin ve keskin konuşan her kitaptan, uzamandan yangından kaçar gibi laçtım hatta tiksindim kitaplardan.. üstelik işin tehlikeli yanı; annelik ilkin illa ki acemilik oluyor, içgüdülerine bırakamıyor insan, destek arıyor ama yanıltıyor bu destek

yeliz dedi ki...

oy ne iyi olur, nasıl istiyorum seçilcim gelebilmeyi, ama gerçekten arcayı da alıp tatil için gezmek için gelmeyi, bakalım belki bahara

yeliz dedi ki...

ya işte deli anne, hani diyorum ki bilebilsek o gerçekten bize desteği nereden geleceğini. denemeden bilmeiyoruz yazık ki.

Itır dedi ki...

Ben SPK okumadım hiç, bu arada SJP gibi olmus kısaltma, komiğime gitti :) , ama aynı dönemleri biz de geçirdik, tıpa tıp aynı. Ben de çalışmanın, evde vakit geçiremenin, akşam yorun argın geldiğimde hepi topu 1-2 saati verimli geçirmek için çırpınmanın sonucunda hep kendimi öne atıp, her şeyi yapmaya çalıştım ister istemez. Ama dönemsel olarak da bence yine çok düşkün olacaklardı, biz kendimizi helak etmesek bile..Dediğin gibi bizde de şimdilerde baba pek gözde..Beraber uyumaları sadece ben yokken oluyor fakat. Maalesef hala favori uyku arkadaşı benim :)

a.c dedi ki...

ben ilk okuduğumda daha çalışmaya başlamama da çok vardı ama ağlayarak okudum bazı yerlerini. giderken yavrunuza bir nesne verin diyordu, eve dönünce geri alacakmışız ve böylece bizim döneceğimize inanacakmış. denedim ama o sabah verdiğim her şeyi akşama arayıp tarayıp bulamayınca vazgeçtim artık. yani çocuk onu kutsal bir şey gibi saklayıp durmuyor, atıveriyor bir yere:)) bir bez bebek dikme hikayesi vardı hoşuma gitmişti. beraber geçirdiğiniz zamanlarda bir şey oluşturun diyordu. işte her yazarda her akımda bazı şeyler bize uyar bazıları uymaz ne yapalım diyerek okumaya devam ediyoruz. ama ille de kaliteli zaman kaliteli zaman diye kendimizi germemek gerekiyormuş, bu kitaptan bunu anladım. ama daha çok koruyucu psikolojiden anladım bunu sanırım:) kafam karıştı bak şimdi:)
arcanın kitaplığı yazısı yolumuzu aydınlatıyor bu arada:)