13 Aralık 2010 Pazartesi

kısa... kısa...

Arca kar ile tanıştı. Cumartesi sabah serpiştirdi, tam hadi bari balkona çıkalım diye giyinirken durdu, vazgeçtik, pencere kenarına ilişip seyrettik. Ara sıra durdu, Arca’ya karı bizim yağdırmadığımızı söylememişiz, “bi daha ! bi daha!” diye çıldırdı.

Oyun grubunda bu defa daha iyiydi, en azından ağlamadı, kendi isteği ile ayrıldık, giderken ablalara “hokkayay” dedi. İnkilap kitapevinde daha çok eğlendiğini söyleyebilirim (entel çocuğum öyle hoppidi zıppidiler olgun evladıma göre diil - bir geyik sıkıştırmazsam olmaz) Nurturia’daki çekilişte bize 12 aylık bir tatlı oğlan çıktı, tanımıyoruz, ilgi alanı kitaplarmış, aman pek sevindik. Arca’nın o aylarda sevdiği kitaplardan aldık, umarız o da kitapla yolculuğunda bu yeni yol arkadaşlarını sever.

Pazar günü iki saat düz vites araba çalıştık İlkerle. Sanıyorum sigarayı bırakmasının kötü bir zamanlama olduğunu fark etmiştir. Önceki iki denemeye göre iyiydim. İlker “gaza bas! Gaza!!” diye haykırırken arkada Arca da “gaza! Gaza!” diye tempo tuttu. Bir ara “in anne ben geçicem direksiyona” cümlesiyle dile geleceğini sandım. Yokuşlar tahminimden iyi sadece ben trafiğe çıkacaksam sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli ki etrafta benimkinden başka araç olmasın. Olduğu an panik anne devreye giriyor.

Arca inanılmaz bir kriz yaşadı. Böylesine hiç tanık olmamıştık. O salya sümük ağlar ve çığırırken biz İlkerle birbirimize soran gözlerle bakakaldık. Pazar günü öğle uykusuna çok geç yattı, Orçunlara gidecektik ve artık kalkması gerekiyordu. Perdeyi açtım, a uyandı dedim, yok henüz afyonu patlamamış. Biraz kucağımda kestirdi. Neyse uzun zamandır görmediği Orçuna gideceğiz deyince sevindi, hadi giyinelim dedik. Pantolon giymek istedi, üzerine 2 kazak koydum, seçsin diye. “kımını”yı seçti. Buraya kadar her şey normal. Pijamasının altını çıkardım. Başladı ağlamaya. O an anlamadım zaten. Anlasam anında pijamayı geçiririm, hiç inatlaşmam da, öyle bir hal aldı ki olay, Arca ağlıyor, ne demek istediğini anlatmıyor, ben elimde pantolon istersen öbürünü giyelim diyorum. Tam inatlaşma! Bir taraftan kucağımda. Bu arada çantaya koyduğu oyuncaklarını rahatlık olsun kendi taşısın diye sırt çantasına koyuyoruz, ağlıyor, başka torbaya koyuyoruz daha çok ağlıyor. Sürekli kucağımda, kendini sakinleştirmeye çalışıyor. Böyle bir yarım saat gitti, ben ömrümdense 1 yıl! Bir şekilde sakinleşti, pijamayı gösterdi, giydirdik, sanki yarım saat böğüren çocuk o değilmiş gibi laylalom arabaya bindi, mezeciye giderken elmaları götürdü, Orçunlarda gayet keyifliydi, anlattık, inanamadılar. Neyse ki şarap iyiydi, mezeler iyiydi, akşamın geri kalanı neşeli geçti. Arca ilk defa haydari yedi, “naneli yoğurt” şeklinde tanıştırdık kendilerini. Yakında rakı balığa başlarız: )

Balık demişken hala yiyemedik desem : )))))

4 yorum:

cenebaz dedi ki...

Yeliz, balık maceranın sonunu merakla bekliyorum. Hamile olsan bebek çoktaaaan düşmüştü, mazallah:))

alev ertürk dedi ki...

Bu akşam bizde balık var hadi sizde buyrun desem :))))

ÇokBilmiş dedi ki...

Kopuyorum her seferinde sizin balık hikayelerinize :) Nasıl odlu da sarpa sardı bu balık mevzuu :))

yeliz dedi ki...

valla arkadaşlar artık iyice geyiğe sardık, bu gidişle balık filan gireceği yok eve:) ton balıklı sandviç yapayım bari:)