26 Ağustos 2010 Perşembe

Küçük notlarla küçük tatil…


Cuma … İşyerinde bunalım. Babam izmire gelmiş, hadi dedi Cuma akşamından yazlığa gidelim. Hemen Ümit abla organize edildi, bavul hazırlatıldı gündüzden. İlkeri evde bırakıp yazlığa yollandık. Yolda bütün kitaplar okundu, Arca uyutulmamaya çalışıldı zira henüz akşam yemeği yememişti. Yazlığa gelince Arca kudurdu, uyku açıldı, bütün ev tavaf edildi.

Cumartesi… Sabah erkenden BİM!! Meşhur puzzlelar, ışıklı kepçe, ahşap bulmaca araba … Annem İzmirde ananeme bakıyor diye sadece dede vardı. Dede&anane kafasında bir kalıp oluşturmuş olacak Arca belli rutinlerle ananeyi sordu. Sahil arkadaşı Mert ile buluşma. Çocuğun oyuncağına musallat olmalar. Bu yılın en uzun yüzme rekorunu kırdım, öyle ki sudan kendim çıktım, Arcanın yaygarası ile değil. Arca simit olayına karşı, bıraksak kendi mi yüzecek sanki?

(Arcanın domates aşkında son nokta!!)

Pazar… yazlık rutini… köydeki fırından gevrek alıp yolda bir kısmını yemek… Arca öğleden önce uykusu uyudu, deniz sefasını akşamüstüne bıraktık, iyi de ettik. Arca bu defa arkadaş bulamadı ama en azından denize kendi girmek istedi, elimizden tutup denize götürdü bizi. Şap şap yaptı, alışma turları… Akşam Menderes dolaylarında yangın çıktı, elektrikler kesildi. Akşam kalmayı gözümüz yemedi, babamı ertesi gün gelecek ablamlara bırakarak eve döndük.

Pazartesi… Arcanın odasındaki balkon püfür püfür eser. Ne hikmetse bu yıl sadece çamaşır için kullanmıştık. Olaya el attım masayı kurdum. Şahane bir kahvaltı yaptık. Arca da bizim sandalyelerde oturdu. Anane sabahtan aradı, Arca burnunda tütmüş, koş gel dedik. Arcaya uzun uzadıya koklaştılar. Ben de o arada işleri bitirdim. Aynı balkonda kahve içtik, Arca ananeyi görmenin huzuru ile uzun uykular uyudu, biz annemle dertleştik. Akşama doğru İlker aradı, arabasının direksiyonu 3. Kez kilitlenmiş ve yolda kalmış, benimkini almaya geldi eve, keyfimizi görünce dayanamadı kaldı, hep beraber Güzelyalıya indik, Arca sokakta oynayan çocuklara katıldı, hatta gitti aralarına oturdu “ee napıyoruz, hadi oynayalım” gibilerinden, peşlerinden koştu. Kurabiyecinin dolap vitrinine burnunu yapıştırdı, sonunda dayanamadı, aradaki boşluktan elini soktu, kurabiye kaptı.

Salı… Alpi & Tuna bize gelecekti, çok geciktiler, merak ettik. Arca Alpinin peşini bırakmadı. Büyük çocuk sendromu var. Tuna çok şahaneydi, sakin sakin oynadı. Giderayak o çok meşhur çöp kamyonunu Arcaya verip otobüsü gözüne kestirdi. Arca “bauv bauv” diye mızıldayınca Hülyanın içine sinmedi, fazla arıza çıkarmadan değiş tokuş yapıldı. Akşam evi öylece bırakıp Zeyneplere gittik, Arca bir posta da orada kudurdu. Bir gece önce hiç uyanmadan sabahı eden Arca bu gece defalarca uyandı. Çok mu aktive oldu ne:)




Çarşamba … Sabahtan Agoraya gitmeye karar verdik, evden çıkmak = 3. Dünya savaşı!!! Babane de Bodrumdan gelmiş bize takıldı. Boş AVM’de oynadık, koştuk, çay içtik, Arca bizim kurabiyeleri kaptı, yoğurdun üstüne. Remzi kitapevinde ben eğitim kitaplarını kurcalarken (Çocuğunuza sınır koyma yı aldım, biri beni durdursun!) Arca ile babane koltuklarda kitap karıştırdılar. Sabah ve haftaiçi sakinliğinde AVM ne kadar dinlendirici ve keyifli oluyor… Tam eve döneceğiz, İlker aradı, yemek yiyelim diye. Sonra bizi eve geri getirdi, Arca yolda dayanamadı sızdı. Ablam ve Duru geldi. Arca uyandı. Duruya defalarca cici yaptı, öptü, etrafında pervane oldu. Büyük çocuk sendromu vol.2!! Kargodan kitapları geldi… (“bitap” = kitap – yeni sözcük.) Atakan ve Tübitak serilerinden birkaç örnek daha, sonra arkadaşların tam destek verdiği “rüzgarlı bir gün” ve “gölde”, “Aya yolculuk”, 1001 hayvanı bulun…

son söz...
Arca tatili gibi bişey oldu bu. Telaşsız, baş başa… Tespitlerim var. Çalışmasaydım, belki Arca ile başa çıkmak daha kolay olurdu. Arca muhtemelen bütün gün beni gördüğü için sürekli tepemde olmazdı, ben –Hülyanın dediği gibi – sabahtan akşama ne yaptı, ne yedi, ne kadar uydu gibi kanıtlar elimde olduğundan bir sonraki krizi bu bilgilerle henüz oluşmadan atlatmam daha kolay olabilirdi. Ama çalışmayan anne için yükü paylaşılmıyorsa gerçekten zor, çok zor! Uzun lafın kısası, bu tatil Arca ile 100% geçirilmiş – ve çoğu zaman tek başıma – bir tatil olmasına rağmen kesinlikle yorulmadım. Demek ki beni görmediği zamanların acısını çıkarmak istercesine bana yapışıyormuş, naz yapıyormuş. Napalım o naz yapacak biz çekeceğiz.
Bu sabah fena oldu, onu erkenden hazırlamama rağmen yaklaşık yarım saat beni bırakmadı. Tokamı vermek, hadi saklayalım, gelince birlikte bulalım bile sökmedi. Üstelik Ümit teyzesini o kadar özlemiş ki sıkı sıkı boynuna yapışmıştı. Yeni kitaplarını göstermek bahanesiyle ilgisi dağıldı. Ben çıktıktan sonra İlker eve girdi tekrar, “annim annim??” diye beni soruyormuş. Bu tatil birbirimize çok alıştık.

1 yorum:

laleninbahcesi dedi ki...

Yeliz ne diyeyim sana:))) bu işi kitabına göre yapıyorsun işte:)))
Ben kızlarımı büyütürken internet , bu kadar bol kaynak nerdeeee.... Ben de yabancı yayınları takip eder notlar tutardım . Sonra bu notlar arkamdan gelen hamilelerce kapışıldı... Mesela benim kızlar kızamık olmadılar... Çünkü ben normal ayda yapılan kızamık aşısından dört yıl sonra rapel yaptırdım... yani dört yıl sonra yeniden kızamık aşısı yaptırarak aşıyı kuvvetlendirdim... Doktor bile Allah Allah demişti... Yani eğitim şart:)) ama bence bu arada okuyabileceğin çok keyifli kitapları da kaçırma... Yani kendin için.
Eskiden kışın bile her hafta sonu yazlığa giderdik ama Kumburgaz artık mefta olduğundan gitmiyoruz... Özeniyorum İzmirlilere hemen kaçabilecekleri bir sürü tatil kasabası var yakınlarında...
Sevgiler sana ve Aslanım Arca'ya