29 Nisan 2010 Perşembe

günler...

geçiyor...
farketmeden haftalar bitiyor.
bu ara meşguliyetler fazla. haftaya 4 gece 5 gün yokum, İstanbulda fuarda, Arcadan ayrı. Bakalım bana mı zor gelecek ona mı. Öncekiler sorun olmamıştı, ama sanki daha bir anneye düştü bu aralar. İlker bile kara kara düşünür oldu, anneyi özlerse ne yaparım diyor. Arca ben gözden birkaç dakikalığına kaybolayım, "annih, annih" diye önce mutfakta, sonra koridorda arıyor, sonra yaygarayı basıyor. Bana da şimdiden afakanlar basıyor, bakalım nasıl atlatacağız.
Cüceyle oyunlar pek neşeli bu aralar. Baba salonda televizyona bakarken, Arca ve annih mutfakta bir çekmece belirliyorlar. Arca içinden 1 tane seçiyor, çay süzgeci, kaşık, kapak... eline alıyor. Diğer eliyle annihin elini tutuyor, pıtı pıtı babaya gidip ganimetimizi veriyoruz. Baba alıp özenle inceliyor, sonra diğer ganimetlerin arasına koyuyor. Arca heyecanla dönüyor, pıtı pıtı yine mutfağa gidiyoruz aynı şekilde bir akşamda belki 20 defa tekrarlıyoruz. Yüzündeki heyecan, mutluluk görülmeye değer.
Dün ilk defa yeşil erik yedi. Hem yüzünü buruşturup hem de daha var mı diye bakınıyor. Geçende doktor bakla ve patlıcan hariç herşeyi yiyebilir dediğinden beri daha rahatız. Doktor demişken.. güzel bir kontrol geçirdik, aşı oldu. Bu defa pek ağlamadı. Hatta hiç ağlamadı. Kilo 250 gr artmış, boy yarım cm. Standartların hafif üzerinde bir seyir var. Bu defa farklı sorularla karşılaştık. Mesela konuşmayla ilgili.. kaç kelime söylüyor? sonra bir alet yardımı ile işini halledebiliyor mu? komutları anlıyor mu? 3 adet nesneyi üst üste koyuyor mu, kule yapıyor mu? döke saça da olsa kaşıkla yemeğinin en azından yarısını yiyebiliyor mu? bunlardan geçtik de, "kendi kendine otururken ayağa kalkabiliyor mu"da kaldık:P
12 adet dişi var. 4 adet köpek 4 adet arka azılar kalmış. köpekler birkaç ay sonra, arka azılarsa 2 yaş gibi çıkar deyince, önümüzdeki birkaç ay için oh çektik.
Doktorun Arcadan 10 ay büyük kızı var, o da bu ara çocuk eğitimine takmış durumda. Kitap kemirip duruyor. O bana ben ona kitap önerip duruyoruz. Çocuk beden dilini karıştırıyordum bu aralar, o okumuş, "yazmış olmak için yazılmış" yorumu yaptı, belki doktor olduğu için farklı bir açıdan yaklaşmıştır, ben fotorafları beğendim:)
Haluk Yavuzeri ise çok akademik buluyor. Bence kitap okumayı pek sevmeyenlere göre, hap gibi... Harvey Karpın Mahallenin en mutlu yumurcağından epey konuştuk.
Bir de hazzın ertelenmesi konusuna dikkat çekti, bu eğitimin çocuklara mutlaka uygulanmasını tavsiye etti. İç disiplin geliştirmenin önemli yapıtaşlarından biriymiş.
Doktorun komik ama isabetli tespiti: soruları önceden soruyormuşuz. Yani konuya gelmeden biz önden dersimizi çalışıyormuşuz. Çok normal !! İlkerin tabiriyle "internet sosyali"yim ben. hiç tanışmadığım ama tanıdığım, hakkında bi dolu şey bildiğim hayatlar geliyor ekrana... ve aklıma bile gelmeyen şeyler öğreniyorum. yaşasın internet:) yaşasın nurturia:)
İş çok, yeliz kaçar!!

24 Nisan 2010 Cumartesi

Arca antropozda!!!

Arcanın terrible 2 değil, ergenlik değil direkt antropoza girdiğini düşünüyorum!! İnsan çocuğundan şikayet eder mi? Allah biliyor ya EDİYORUM!!
Bugün Nurturia İzmir anneleri buluşması vardı. Cidden insanüstü bir çaba ile katıldım. Önceki gece Tuba ile Cenk evlendi, nikah ayrı olunca bütün güne bir telaş yayıldı. Nikaha Arcayı da götürdük, temiz hava çarptı uyuyakaldı. Anneme bırakıp gece için kuaföre gidecektik,neyse akşamı ettik. Güzel bir düğün oldu. Yaşlanmışım. Ben - kapı gıcırtısına oynayan, pistten zinhar inmeyen ben - sadece birkaç şarkıda oynayıp kalan zamanı nefis yemeklere ayırdım. Zar zor sığdığım elbise sıktı, yedikçe daha da rahatsız etti.

Ne diyordum Nurturia..Arca sabah uykusunu aldıktan sonra Elvan geldi, hep beraber Alsancaka indik. Adres belli: Fuar 26 Ağustos kapısından girilecek, az ilerleyeip sola bakılacak, Zeki Müren çalan kafede konuşlanılacak. Erkenden gittik, Hülya geldi, ama Zeki Müren çalmıyor, olsun söyledik, çaldılar. Çok tatlı anneler çok bıcırık veletler geldi. Ama Arca sosyalleşmemi tamamen engelledi. Benim yerime anne aday aday adayı Elvan hepsiyle kaynaştı. Ben? Pisboğaz Arca kendi koca kase çorbasını bitirmek yetmedi, kurabiyelere, keklere, krakerlere dadandı. Hadi sadece yese iyi. İki eline diğer çocukların oyuncaklarını aldı gözü hala başka oyuncaklarda. Birkaç kişiyle kapıştı. Oğlum sen daha 14 aylıksın onlar en az 18!! Hayır birşey değil, bilen bilmeyen Arcaya evde hiç oyuncak vermiyoruz sanacak. Cüssen ve yaşın kadar davran!! Yok nerde, herkesin elinden oyuncağını aldı, oyuncağını elinden alanlara çemkirdi. iki çift laf edemedim. Halbuki elfanayla konuşmam lazımdı, Hayatla Hülyayla kaynatmam, yeni tanıştığım annelerle kaynaşmam lazımdı. Arcanın gazabına uğradım. Asosyallik sınırlarını zorladı. 1,5 saat kadar durduktan sonra Cansunun 1. yaş günü partisine katılmak üzere ayrıldık. Pusette de arıza çıkardı. Sonra baktık uyuyor biraz dolandık, eve yollandık.
Cansu tam prenses gibiydi. Arca pisliklerine devam etti. Bütün oyuncaklara dadandı. Cansuyu itip kaktı. Cansu tamamen bir hanımefendiydi, Arca serseri! Zaten Cansu az yiyor, bir de tok evin aç köpeği Arca o kadar kek, börek ve pastadan sonra Cansunun meyvasına da musallat oldu. Allahım ben bu çocukla napacağım!!
Arcanın anormal hareketleri eve dönünce de devam etti. Dişten mi huysuzluk yapıyor? belki?? Ama gece uykusu nispeten iyi, diş olmayabilir. Bence direkt antropoz!!

22 Nisan 2010 Perşembe

Bakıcılı hayatımız

Can'ın annesi sormuş, biz de yanıtlayalım, sözümüzde duralım.

Bakıcılı hayatlarımızda "denge" olduğunu size ne gösterir?
Annenin evde olduğu saatler mi?
Bakıcı ile yaptığı etkinlikler mi?
Annenin yedirme, giydirme, oyun oynama etkinliklerinin miktarı mı?
Annenin mutlu ve güler yüzü mü?
Kuzuların mutlu ve güler yüzü mü?


Anane ve babane bize yakınlar, hık desek yanımızdalar ama biz hiç onların Arca'ya bakmasını düşünmedik. Ben sabah 8-akşam 7 evde yokum, ayda birkaç defa İstanbul, birkaç ayda bir de yurtdışı seyahatleri oluyor. Onların da hayatı var, kimseyi bağlamak istemedik. İmkanları zorlayalım dedik, olmasaydı mecburduk tabii.
Arca'nın doğumundan 1,5 ay sonra artık bakıcı konusunu netleştirmek gerekti. Zaten Arcanın 3. ayını doldurduğu gün iş başı yapacaktım. Üstelik 2. ayda ofisten "hadi bakalım yavaştan başla" sinyalleri almaya başlamıştım.
Bakıcı konusunda hiç alternatifim olmadı ama ilk ve tek adayım yüzlercesi içinden de gelseydi tek tercihim olurdu. Şanslıydık. Arca 1,5 aylıkken yarım gün olarak başladı. Birbirimizi tanıdık, anladık. Sadece Arcaya değil bana da baktı:) Süt yapsın diye az kuru börülce pişirmedi bana:) Ümit abladan tek isteğimiz Arca ile ilgilenmesi oldu, yemekti, ütüydü, temizlikti, hiç talepkar olmadık. Ama zamanla kendi evi gibi her işimizi halleder oldu.
Arca konusunda aramızda bir iletişim var, paralel hareket ediyoruz. Bazı günler evi aramıyorum bile, bazen birbirimizi görmüyoruz, İlker erken gelince Arcayı ona teslim ediyor. Cumartesileri de yarım gün evin temizliği için geliyor, onun buna, bizim ona ihtiyacımız var. Cumartesileri bile Arcanın sabah uykusu sonrası yoğurdunu buzdolabından çıkarıyor, ya da ben üzerini örtmemişsem (kötü anne diilim ayol, henüz uyumadan örtersen gıcık oluyor, dalsın diye bekliyorum) bakıyorum, o örtmüş, o kadar işinin arasında unutmuyor. Huzur önemli sanıyorum. Arca bazı günler Ümit abla evden giderken ağlar, boynuna sarılır bırakmaz. Ona bağlanmasının Arca için ne kadar sağlıklı bir davranış olduğunu bildiğim için hiç üzülmüyorum, hatta hoşuma gidiyor. Arcaya sevgi gösteriyor ki Arca da onu seviyor. Annem bize gündüzleri uğradığında bir gözlemini paylaşmıştı, sevinmiştim: "Arca bütün gün Ümit ablayı takip ediyor, gözünü ondan ayırmıyor" demişti. Biz de Ümit ablayı hiç kırmamaya çalışıyoruz, naif çünkü biliyorum. Bazen yapma dediklerimizi yapıyor, biliyorum. Akşamüzeri muhallebi yedirme, meyva yesin yoksa akşam yemiyor diyorum, eğer gün içinde iştahsızsa yediriyor, söylüyoruz, dayanamadım diyor:) Kızmıyor muyum? Kızıyorum, bazen Arcanın tırnağını derin kessem, ya da hasta etsem kızar bana kızı gibi!! Bunlar göz ardı edilebilen şeyler. Bazı şeyler görmezden gelinmeli, sık boğaz edilmemeli. Önemli olan genel anlamda birbirlerini sevmeleri, bakıcı da evi kendi evi olarak benimsemeli.
Umarım Arca kreşe başlayasıya kadar Ümit abla ile birlikte devam edebiliriz.

Bizim bakıcı ile durumlar böyle. Çoğunlukla iyi. Bu durumda kulağımı çekip tütütü diye ekrana tükürüyorum.

Bakıcılı hayatımızda dengeleri iyi tutturup karşılıklı anlayışa dayanan bir ilişki kurmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Böylece bebek mutlu ve güvende, bakıcı benimseyici, anne ve baba işlerinde huzurlu olur. Formül bu sanıyorum.

Bakıcılı hayatımızın tatlı bir rutini var. Sabah Arca uyanmasa bile mutlaka 7 buçuktan sonra kaldırıyorum. Birbirimizi öpüp koklamalıyız, ben giderken hergün aynı şekilde "ben işe gidiyorum, akşam geleceğim, birlikte yine kuduracağız" diyorum. Bu parolamız gibi bişey. Zaman geçtikçe kudurmanın yerini oyunlar, resimler alabilir, bilmiyorum. Arca genelde ağlamaz ben giderken bazen mızıldanır, CE-E oynarız. Ümit abla kucağına alır, bi içeri bi dışarı ben de asansörü beklerken birkaç dakikada neşemiz yerine gelir, asansöre bindiğimde kahkahalarını duyarım. Ben gittikten sonra pijamasını çıkarırlar, kahvaltı ederler, oynarlar, Arca sabah uykusuna yatar. Uyanında yoğurt yer, oynarlar, mutlaka dışarı çıkarlar. Parka gidemeseler bile ittirgeç arabasını alıp apartmanın önüne inerler. Dışarı çıkamazlarsa bile komşuculuk yaparlar, Nilda ile takılırlar. Sonra öğle yemeği, uyku, akşamüzeri öğünü ve anne gelir:) Akşam geldiğimde "anne geldiii" diye seslenirim. Arca cücesi de bazen "annih" diye saldırır bazen oyununu bırakmaz bile, ben saldırırım. Akşam yemeğini yer, sonra kudurmaya devam, bu aralar yürüyor ya sürekli yürütmeye çalışıyoruz, çok komik:) 9'a doğru son ara öğünle yatma vaktinin geldiği anlaşılır. Gün biter...(bu arada bizim düdük mütemadiyen yiyormuş, yazınca anladım :) )
Arca neyin ne zaman olacağını bilir, Ümit abla geldi mi biz gideceğiz, bilir. Şaşırmaz. Zaten rutin seven bir çocuk, belki biz öyle olsun istedik, yönlendirdik, o da uyumlu bir mizaca sahip olduğu için bize ayak uydurdu. Kimbilir...

Annem hiç çalışmadı, halbuki öğretmen olmayı çok istemiş zamanında, iyi bir öğretmen olurdu, eminim, keşke... Ama hayatı boyunca hiçbir zaman evde oturmadı, öğretmen olamadı ama müzmin öğrencidir, bütün kursları bitirdi (çiçek, kumaş boyama, resim, - acayip yeteneklidir - , seramik, dikiş, nakış, tahta boyama, cam boyama, makrome, daktilo, ingilizce, bilgisayar... eminim atladılarım vardır), şimdi kurs kalmadı, üniversiteye hazırlanıyor, seneye sınava girecek. Ve ablamla ikimizin mutlaka meslek sahibi olmamızı, ekonomik özgürlüğümüzün olmasını istedi. Belki de hayatında bizden tek beklentisi ne kadar zengin olursak olalım asla evde oturmamamızdı. Belki de bu o kadar kanıma işlemiş ki çalışmamayı hiç düşünmedim. Mutsuz olurdum gibi geliyor.

Bir taraftan da kendi mutluluğum için çalışmak acaba evdeki cüceme haksızlık mı diyorum?? Annelik bu işte, acabalar kemiriyor bazen. Sonra evde olsaydım, mutlaka mis gibi kurabiyeler yapabilen, evi her daim toplu, düzenli, bir anne olmak isteyecektim (annem gibi... bizim evde her zaman okul dönüşü kek, kurabiye olurdu, mis gibi kokardı). Ve beceremeyecektim muhtemelen. Hele düzenli olmayı asla beceremeyecektim ve becermeye çalıştıkça mutsuz olacaktım, sanıyorum.

Ne diyordum, konu dağıldı...
Toparlayıp kapatıyorum.
Ahkam kesmek gerekirse, anne mutlu huzurlu olacak. Bunun yolu ne ise öyle yapacak!! Annenin huzuru, mutluluğu, yedikleri sütünden geçer gibi, bebeğe geçiyor. Molalar verecek kendine, zamanlar çalacak. Zor biliyorum, hep yaşıyoruz ama çalıntı zamanlar anneye dolayısı ile bebeğe iyi geliyor. Denge annede bitiyor!

18 Nisan 2010 Pazar

Eğitim mevzuları

1 haftayı doldurdum hastayım ama artık bitsin diyorum, geçmiyor.
Arca da sümüklendiydi, hatta geceleri ara ara ateşelndi ama hepimizden önce atlatıyor. Dün annemin yaşgünüydü, yazlığa gidecektik, çimlere yayılacaktık, Arca doğayla yakınlaşacaktı, biz mangal keyfi yapacaktık, olmadı gidemedik. Halbuki 1 gece önce aradım, kesin geliyoruz dedim, sabah "gelemiyoruz". İlkerin ateşi çıktı, Arca ter attı, uyandı, gün de zehir olmasın diye gitmedik.
Haftasonu resmen Arcayla aşk tazeledik. Bizbize... başbaşa...
Akşam Arcanın banyosu ... İkimiz de kötüyüz ama onun banyo yapması lazım, ertelemedik, iyi ettik, su kuşu, üzerindekileri çıkarmaya tahammülü yok, atlıyor suya. İnşallah denizi de geçen yılki kadar sever. Şimdiden akşam masallarından biri "Arca kumsalda". Zaten özlemiş, mayo bezlerini çıkardı, dağıttı, yaramaz düdük.

Arcanın uyuduğu zamanlarda, Tracy'nin yeni kitabını okuyorum, epey ilerledim. Seviyorum ben bu kadını. Doğumdan hemen önce ilk kitabını almıştık, Toddler zamanı ikincisi çıktı şansımıza. Test var. Aslında ebeveynler ayrı ayrı yapıyor, İlker daha yapmadı, ama benim sonucuma göre Arca = Kitap bebek. Gerçekten öyle. Şimdiye kadar üzerinde denediğimiz pek çok şeye uyum gösterdi. Düzeni seviyor, keyif alıyor.
Tracy ablamı şimdilik bir kenara bırakıyorum, çünkü başka bir mevzu var.
Bu haftasonu ilk defa denediğim birşey var. Bilmiyorum ne kadar doğru?

Arcanın bazı dokunmaması gereken şeyler var evde. Ötesi hep rahat. Cep telefonları ve kumandaları eline geçirse bile bize veriyor, oynanmayacağını biliyor. Ama bazen sınırları ne kadar zorlarım hesabı yapıyor. Örneğin saksı çiçekleri. "Arca dokunmuyoruz çiçeklere" diyorum, elini dokunacakmış gibi birkaç kere yaklaştırıyor, gözler bende. Bende hiç taviz yok , gözünün içine bakıyorum, parmak sallıyorum. Bir daha deniyor. "Anne ne dedi Arca?" diyorum, parmak sallama taklidi yapıyor. Sonra vazgeçiyor ama arada tekrar deniyor. Elindeki oyuncağı taşa vuruyor, eminim komşu rahatsız oluyordur, "anecim lütfen yapma ses çıkıyor, halıya vur istiyorsan" diyorum, alıp halıya oturtuyorum, halıdaki ses tatmin etmiyor, bir daha vuruyor, kızgın bakışımla bakınca elindekini al deyip bana veriyor.
Son hadisemiz çöp kovası. Dokunmaması gerektiğini biliyor, gözümün içine baka baka dokundu, sonra bir daha, oturdum karşısına "Arca çöpe dokunmuyoruz, eğer yaparsan seninle ilgilenmem." dedim. 1-2-3 e kadar saydım, elini çekmişti, bir daha uzattı. Kucağıma aldım. Odasına gittik, kapıyı kapattım. Yerde oturdu, ben de kapının önünde. Ne yaptığını görüyorum ama kesinlikle bakmıyorum, ilgilenmiyorum. Bu arada saati tutuyorum. 1 dakikayı geçmeyecek. Önce ağlamaklı oldu, sonra gözlerimin içine bakmaya ve beni güldürmeye çalıştı, sonra 2 defa baba diye seslendi. Biraz ağladı, ağlaması bitince kucağıma aldım. Tekrar mutfağa gittik. Baktım çöp kovasına döndü kıçını kendi tenceresinde yemek yapmaya devam. Aradan 1 saat kadar geçti, tekrar beni denedi, yine üçe kadar saydım, ve yine odasına gittik, yine ilgimden mahrum kaldı. Sadece 1 dakika. Bu yöntem "MOLA". Mahallenin en mutlu yumurcağı kitabında okumuştum. "Hayır"dan anlamadığı bir konuda 3'e kadar sayıp, ona süre verip eğer hala devam ediyorsa alıp bir başka mekana götürmek ve yaşına göre (1 yaş için 1 2 yaş için 2 dakika...) süre tutup o süre boyunca onunla ilgilenmemek, ona olan ilgine mola vermek. Onlar için en değerli şey annenin ilgisi ve o ilgi çok kısa bir süre bile mahrum edilirse, yaptığının sonucu olduğunu anlar diyor. Ancak süreyi uzatırsan unutur da diyor. Çok az zaman geçince ve sakinleşince neden böyle yaptığınızı açıklayın diyor. Ayrıca 1 yaş itibari ile bu mola olayına başlarsanız, 2 yaş gibi hareketlerinin daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceği (örneğin yolda yürürken elini bırakmak, yola atlamak gibi) durumlarda sadece gözünün içine mola öncelerinde baktığın gibi bakmakla halledebileceğini söylüyor. Belki her çocukta vardır bilmiyorum ama Arca ne kadar kitap bebek olsa da ne kadar uyumlu olsa da bazen adını koyamadığım bir türe dönüşüyor. Yaramaz, haylaz, hareketli, huysuz?? İnatçı?? bilmiyorum. Ama terrible 2 bana hiç iyi sinyaller vermiyor. Beni kızdırdığı şeylerin farkında ve gözümün içine baka baka yapması hem de daha şimdiden korkutucu. Ayrıca kesinlikle ceza bağırma, kızma olsun istemiyorum (hayal dünyasındayım, değil mi?)Peki yapmaya çalıştığım bu yöntem ne kadar doğru? Uygulayan fikri olan?
Araya küçük bir Arca ile kuşlar fotosu...

Şimdi biraz da bizden, haftasonundan...
Cuma tuba evleniyor, cumartesi cansunun yaşgünü, Nurturia izmir buluşması yattı, 9 ayın çarşambası bu haftaya toplandı. Neyse... bir dahakine...
Ben evde olduğum zaman Arcanın gözü hiçbir şey görmüyor. Ahh beni mahvediyor. Beraber çamaşırları makinaya atıyoruz, beraber asıyoruz. Beraber çekmece düzenliyoruz. Son oyunlarımızda biri tahta bloklar, Kuzunun annesi almıştı, pek oynamıyordu, şimdi sürekli elinin altında. Ses çıkaranları ve çıkarmayanları ayırıyoruz. Üst üste koymaktan ziyade yıkmayı seviyor. Sonra ayak savaşı, buna kuduruyor. Ben ayağımın ilk 2 parmağı arasında onun ayağını sıkıştırıyorum, yedim ayağını yapıyorum, çıldırıyor. Ce-e demiyor be-aaa diyor, perdeler haşat!! Balkon hastası, ablaları havhavları çağırıyor. Akşam yemek yapayım dedim, İlkerle yarım saat durmadı. "annih, annih" diye mutfağa geliyor. Sonra çıksın tencereler, saçılsın çekmeceler. Mutfaktan çıkmışım, gelmiş beni göremeyince oda oda aramaya başlamış. Artık süt içmeye başladı. Akşamüstü öğününde önündeki fincana bebe bisküvisini batırıp kendi yiyor. Ben sadece sohbet ediyorum. Cebren ve hile ile süt içiriyoruz:) Yemekleri de kendi kendine yiyor bazen. Kaşık zor ama çatal başarılı. Bu aralar pek bi relax durumlardayım, kirlenmiş batmış takmaz vaziyetteyim. Zaten ben yedirirken de batırıyorum üstünü başını, bi öğrenemedim temiz yedirmeyi, bari o keyif alsın.
Yazı bitti ama bu eğitim mevzusu hakkında bilen fikri olan beri gelsin bacılar, görüşlerinize, eleştirilerinize açığım...

16 Nisan 2010 Cuma

Halbuki ...

Acayip bir cuma neşesi var üzerimde!!
Halbuki...

Ailecek sümüklüyüz. Ben zaten haftabaşı itibariyle Arcadan köşe bucak kaçırırken lüplettiğim dondurmalardan üşütmüştüm. Eee rejimdeyken ve henüz 23 nisan şenlikleri başlamamışken dondurma yersen bi de çocuğundan kaçırırsan çarpılırsın tabii. İlker çarşamba günü Çeşmeye balık tutmaya gitti. Akşam geldiğinde güneş yemiş surat, rüzgar yemiş sırt ve elinde de 1 torba ne idüğü belirsiz balık vardı. Arca biraz mıncıkladı zavallıları, sonra bir daha dönmemek üzere evden uzaklaştırıldılar. O gün bugündür İlker iptal olmuş durumda, nitekim sümüklenmeye de sabah itibari ile başladı. Arca akşam limoniydi, ananenin suratına bakmadı, kokusu akşam çıktı, baktık sümüklerini yalıyor!! Otribebe koş koş!! Yaygara tabii. Bi de gözü kanlandı. Bi de şurup içirmeye çalış, ay ruhum sıkıldı bi ara!! 10 dakikalık aralıkla uyandı. Hangisinden rahatsız olduğunu anlayamadık! Göz, diş, burun, ? Yanına da yatırmıyor artık, özgür bebek! tepikliyor. Ateş de çıkmış, buyrun burdan yakın!!

Evin pisi, hastalıklısı, hastalığı eve taşıyanı hep ben oldum, çocuğum oldu yine ben!! 4 yaşında bitlenmiştim, yine aynı yıl pirelendim. Önüne gelene sarılıp öpersen geçer tabii. Sonra suçiçeği getirip zavallı ergen ablamı hasta ettim, ben güle oynaya atlatırken kıyamam o, gözünün içine kadar çıkardı. Kabakulak olduğumda beni karantinaya almışlardı, evdekilere zararım olmadı ama apartmanın cümle çocuklarına ve ailelerine geçirmiştim. Son hadisem uyuz olmamdı. Koca kadındım ayol!! Bir de hamileyim sanıyorum, bir hapla geçecek yerde garip losyonlarla 3 gün tedavi oldum, sonra İlkere de bulaştırdım. Epey eğlenmiştik. a-ha da TIK...

Hastayız ya şimdi annemin yaşgünüsü pazar günü nasıl gideceğiz yazlığa bilmiyorum. Güya mangal yakıp cıbıl ayak çimlere basacaktık. Bakiciiz...

Yarın sabahtan Arcayı İlkere satıp kuaföre gitmem lazım. Haftaya Tubanın düğün var, benim saçlar tam konsomatrislik, Basmane tarafına gitsem, iş hazır.
Hala giyeceğim elbisenin üzerime olup olmadığını kontrol edemedim, göreceğim manzaraya önce psikolojik olarak kendimi hazırlamam lazım.

İşim çok, ben nurturiada burada çene çalıyorum... Bugün keyifsiz olmak için çok sebep var ve mutlu olmak için tek sebep: BUGÜN CUMA:))

12 Nisan 2010 Pazartesi

Haftasonu, ilk adımlar ve bezsiz bebek üzerine


Arcanın azılar fena. Cuma akşamı Zeyneplere gittik, sohbet sohbet, yanımda götürdüğüm romantik komedi dvdlerinin yüzüne bile bakmadık. Zeynep hamile ama hala acayip çok çalıştığı için hamileliğini bile yaşayamıyor, zor. Ben de hamileyken iş hayatımın en yoğun günlerini yaşamıştım. Eve gelirken Arca kucağımda sıcacık. Ateş çıkmış. 38. Dişe de yoramıyoruz çünkü Arca 11 diş çıkardı, hiç ateşi çıkmadı. Ömrü hayatında 2 defa ateşlendi, harbi mikrobik 3 hadiseydi. İbufen içirince ateş düştü. Ama gece zehir oldu tabii.
Cumartesi herşey güzel, sorun yok. Annemler yazlığa gitmeden önce uğradı. Bir neşe, bir keyif... kuduruk. Bizimkilerin hiç gidesi gelmedi. Sabah uykusundan kalkınca yürüyerek ablamlara gittik. Gerçekten bebekler yaş kaç olursa olsun çocuk olduğunu anlıyor ve farklı davranıyor. Durunun peşinden ayrılmadı. Saklambaç, kovalamaca. Hiç eve dönmek istemedi. Akşam için plan yapmıştık, haftalardır buluşamadığımız Cansularla rakı balık yapacaktık. Ama İlknurun crohn nöbeti olduğunu ablamlardayken öğrendim. Ateş çıkınca acile gitmişler, programı iptal ettik, biz de Arca ile bi parka uğrayıp eve kaçtık. Bu arada Arca tam park veledi olmuş, Tuna abisinin izinde. Ümit abla hergün çıkarıyor ve çevrede parklara götürüyor. Bir de yeni oyun arkadaşı var. Nilda.. Arcadan 1 hafta büyük, bakıcısı Ümit ablanın arkadaşı, bizim ön bloktan komşu ama aileyi tanımıyoruz. Sosyal velet Arca bu Nilda ile arayı yapmış. Hava soğuk oldu mu evde buluşuyorlar. Nildada oyuncak çok, ama oynamak yok, Arca o oyuncakların da hakkını veriyor. Bir de sarılıp öpüyormuş Arca kızı. Neyse eve gelince park yorgunu Arca sızdı, anne de hastaneden aç gelirler diye yemek yaptı. Geldiler, ilknur iyi ama hala ateş var, biraz sohbet ettik, evinde dinlenmek istedi, gittiler. Cansuları aradık, Foruma gitmişler, akşam gelin dediler. Arcaya pijamasını giydirdik, indik. Cansu Arcanın ilk arabam oyuncağını çok sevmişti, ondan hediye ettik. Arca Cansunun tüm oyuncaklarıyla oynamakla kalmadı, bir de arabasının test sürüşünü yaptı, Cansuya da sarılıp öpeyi ihmal etmedi. Eee apartmanda Nilda ile yaşadıkları duyulmuş, ilk göz ağrısını boşlamak istemedi tabii. Cansu yemeğe tepkili bir minik, 5 yetişkin 1 kase çorbayı zor içirdik, Nazlının işi ne kadar zor. Üstelik öğleden beri bişey yememişti. Cansunun oynamadığı bi oyuncağa kondu yine Arca. Zaten her gittiğimizde bi oyuncakla dönüyoruz, çok utanç verici, buna bir dur demek lazım, alışacak. Ya da değiş tokuş etmek lazım, daha önce kitapları bu şekilde paylaşmışlardı. Arca gece yine ateşlendi. Yine 38 in üzerine çıkmayınca bu defa azılara yorduk. Kaka da cıvık sürekli.
Gelelim haftasonunun sürprizlerine.
Önce özetler...
Arca birkaç defa oturağa kaka yapmıştı, ama İkeanın lazımlığı bizim asil dötlü cücenin nazik totosunu rahatsız mı etti nedir, oturmadı sonraları. Biz de yanlış bişey yapmayalım diye tırsıyoruz ya vazgeçtik. Bu arada ben okuyorum, araştırıyorum. Aslında benim Arca bezsiz bebek olsun düşüncem olmadı hiç. Arca daha yeni doğmuştu, bir gün Zeynep+gül+ben sohbet ediyoruz, Zeynepin 6 aylık yeğeninin kaka yapışını farkettirdiğinden bahsettik. Gül bizden 20 yaş kadar büyük olan ablasının iki çocuğuna da 6 aydan itibaren lazımlığı kullandırttığını söyledi. Hadi len dedik. Sonra bir gün Hülya ile konuşurken Tracynin kitabındaki son bölümden bahsetti. Ben de o bölüm tuvalet eğitimi ya, dersimi de zamanı gelince çalışıyorum ya, herhalde 2 yaş civarı okunması gerekiyordur demiştim. Kafamda birşeyler şekilleniyor ama oturmuyor, son birkaç aydır, sabahları ben giyinirken, İlker arcayı tuvalete ana kucağında götürüyor, bu arada bezine kaka yapıyordu. Hatta İlkerin annesi tuvalete tutun dedi, bi hadi len de ona... Son olarak yine Hülyalardayız bir gün, dedi ki Özgür post yazmış, Ela lazımlık kullanıyormuş. Aaa şaşırdım. İçimden dedim ki Özgür boş iş yapmaz, hatta kuzu Elanın da benzer tecrübesi olmuş, takip ettim. Bu arada Hülyalarınkinden bir ikea lazımlık aldım, tuvalette duruyor, biz tuvaletteyken Arca üzerine giyinik oturuyor arada o da ıkınıyor, böyle bir ay geçti. Arcayı bilmem ama ben kendimi hiç hazır hissetmedim. Bir gün ıkınırken oturdu ve yaptı, pek keyiflendik. Sonraki günler Ümit abla birkaç defa üst üste yaptığını söyledi. Aynı hafta içinde bir defa da birlikte sonra bezi açınca otumalar ve çiş yapmalar,... Böyle böyle yol aldık. Ama tuvalet iletişimi bile kurmuyoruz. Herşey spontane gelişiyor. Arcanın totosu Ikea lazımlığı reddeince Nurturia'daki tecrübeleri takip ettim, araştırdım, müzikli lazımlıkları içim almadı, sanki çocuğun dikkatini dağıtır gibi geldi, dön dolaş Miracık ın bloğunu keşfettim yeniden ve tavsiyesine buradan ulaştım. Ama PTT kargo ile göndermişler. Yolladık derler gelmez, PTT yi ararım, 2 günde Ankaraya vardığının haberini alırım, iyi de Sivas Ankaraya komşu değil mi? Demek İzmire gelişi 1 haftayı bulacak. Hay allahım!! Bi taraftan diyorum ki kızım deli misin sanki çocuk kokoş lazımlığı gelsin de sıçayım diye tutuyor, boşver, 1 hafta geç gelsin, sanki tuvalet eğitiminin dibine vuracağız. Yok koca olsun bu gece olsun. İnternet alışverişinin bi tek bu bekleme olayını sevmiyorum. Neyse böyle böyle ümidi kestiydim. Sabah zil çaldı, kargo. Yok dedim gelmez. Nitekim gelmedi:) D&R geldi. Eksik ama olsun. Özgürün tavsiye ettiği bezsiz bebek kitabını istemiştim, okuyacağım, öğreneceğim. Bu arada İlker bana kıl kitap olayının b.kunu çıkardım çünkü. Arcanın doktoru okuyabildiğiniz kadar kitap okuyun, farklı bakış açıları kazanın dedi ya, ben de bilen değil öğrenen bir karakterim ya ev çocuk eğitimi kütüphanesine döndü. Çocuğu olmayanlara bile kitaplarda okuduklarımı anlatıyorum. Eminim bana gıcık oluyorlardır. Ben olurdum:)) Kitabı okumaya başladım tabii hemen. Katıldıklarım var, mesafeli durduklarım, yok olmaz, yapamazdım dediklerim var, tırstıklarım var. Varoğlu var. Hemen hiçbir şeye fanatizmle yaklaşmadığım için bu da dibine kadar savunacağım bir fikir olmadı bende.
Katılıyorum, çünkü tuvalet de yemek içmek gibi bir ihtiyaç, ve bebek işaret verebilir. Hatırlıyorum daha yenidoğankenden Arcanın kaka yapacağını bilirdik, her emmeden sonra illa ki:) Ama henüz oturamayan bir bebeğe tuvalet yaptırmak, onu koşullamak, ne derece doğru? hala soru işaretlerimi giderebilmiş değilim. Ama oturabilen biraz daha farkında olan bir bebeğe daha fazla farkındalık kazandırmak makul geliyor. 27. aya kadar kesinlikle tuvalet eğitimi verilmez düşüncesine bir iletişim yöntemi ile alternatif getirmesi güzel... Bu kitabı daha önce okusaydım da sanırım Arca yenidoğanken bezsiz bebek uygulaması üzerinde durmazdım. Bu tabii benim görüşüm. Kitabı henüz bitiremedim ama kararımı verdim sanıyorum, ben "yarı zamanlı bir Tİ(tuvalet iletişimi) uygulayıcısı" olacağım. Yani... tuvalet ihtiyaçlarını yakalayabildikleri kadar uygularlar... Kakaya odaklanırlar ve çiş için bebeklerinin büyümesini beklerler... kitap böyle diyor. En azından bebeğe lazımlığa da kaka yapılabileceğini göstermek, çok fazla şartlandırmamak, bu olasılığı sağladıktan sonra belki 18. ay civarı çişe odaklanmak. Tuvalet iletişiminin en güzel tarafı, yarı zamanlı uygulayıcılıktan tam zamanlı uygulayıcılığa geçişin mümkün olması, sıkmaması, rahat bir süreç olması...
Neyse.. Akşam üzeri İlknurları bekliyorum, PTT kargo sürpriz yaptı:) Lazımlık geldi, uzay mekiği gibi birşey ama rahat beğendik, tabii önemli olan kullanılması , onu da zaman gösterecek.
Ortamı hazırladım, klozetin yanında Arcanın tuvaleti var. IKEA kataloğu, favorisi Pisi kedi kitabı, kendi tuvalet kağıdı ve havlusu. Bkz. alttaki foto (burda giyinik tabii, henüz yeni lazımlığa alışıyor)

Son bir not, gevezeliğim tuttu:) Ara ayakkabılığın rafına tutunmuş, oynuyor, İlker salonda TV izliyor, ben çöpü dışarı çıkarıyorum, arkamı bi döndüm, Arca 10 adım atmış, babasının şaşkın bakışları altında bana kadar gelmiş. Yürüyor yav!!

8 Nisan 2010 Perşembe

Flaş..flaş...flaş...şimdi haberler...

- arca cücesi birkaç adım atabiliyor. anne kişisi 4 ayak üstünde görmeye alışkın, uzaylı görmüşe dönüyor. Zaten cüce de hop airbag üzerine oturuveriyor. Birkaç denemeden sonra ammaaan deyip emeklemeye devam!!
- Bir haber de haftasonu magazinden. Mızmız anne yüzünden evden çıkmayan M. ailesi radyoyu açıp evde coşmaya karar verdi. Baba dans etmeye başladı, sonra bu zulme bir nokta koymak isteyen anne attı kendini sahneye. Arca da oturduğu yerden mahçup seyredaldı hadiseyi. Hadi dediler sen de gel, bi sevindi, davet bekliyormuş. Bi annenin kucağında bi babanın deliler gibi dans etti.
- Arca tam karıştırıcı oldu. boyu nerdeyse tezgaha yaklaştı.

- Bir haber de uyku cephesinden... Bu günlerde Arca kendi kendine uyuma olayını askıya aldı. En çok anne, baba ve Arcanın kumsal maceralarında uyuyor. Ama uykuya geçmeden hemen önce yatağa yattı mı, hop yatakta oynamaya başlıyor. Hadiii kucak, bu defa yatakta oynamak için illa yatağı işaret ediyor. Kısır döngü sürüp gidiyor. Anne bir yatak arkadaşı edindiremediğinden muzdarip , lakin cüce anneyi uyku arkadaşı yapmış, anne anlamamak için direniyor!!

- Müzik illa ki açık olacak. Hay o MP3 çaları ayarlayanı eşekler depsin!! Sabah gözünü ovuştururken parmak hoparlörleri gösteriyor. Mozartın türk marşından Beethoven in 9. senfonisinden gayrı klasik müzik kültürü olmayan bünyeye zarar. uzmanlar aileye yurdum ezgilerini yüklemesini öneriyor.
- Eşekli nevresimi gösterirken arkadaşım eşşek şarkısını da bi defa söyleme gafletinde bulunanı da eşşekler depsin - hatta uzun kulaklarını sallayan arkadaşım eşşek bizzat depsin !! Bi akşamda yirmi defa söyletilir mi ya!! hem de anneye. 3. hatta 2. şahısların bulunduğu ortamda şarkı söylemesi kesinlikle yakışık almayan bu cinsin sesinde Arca ne buluyor bilmiyoruz ama baba kişisi yakında kulak tıkcaı kullanmaya başlayacak.
- Acıktın mı diye sorunca açsa mutfağa gidiyor. Mam!!!
- Arca herşeyi anlıyor. Yanındayken banyo kelimesi geçtiği an banyonun kapısında bitiyor ve aile üzerinde acitasyon tekniği ile baskı oluşturuyor. Ailede şifreli konuşma dönemi başladı. Artık banyo telaffuz edilmiyor B-A-N-Y-O!!
- Arca resim sanatına merak saldı ve yapıtlarını sergilemeye başladı. İşte ilk örnek...

5 Nisan 2010 Pazartesi

Haftasonu

Arca cuma akşam yattıktan kısa süre sonra kustu!! hem de ne kusmak. Temizledik, giydirdik, misler gibi uyumaya devam. Gece takip saat başı, hiç uyumadım desem yeridir. Başka da bir sorun olmadı. Akşamdan kalma ya, sabah 2 saat uyudu. Geç bile kaldık!! Alsancağa, Tubaya. Canım cicim Tuba 23 nisanda evleniyor, İzmirde hem de:) Gelinlik son prova için geldiler, biz de Arcayla öğlene doğru gideceğiz, plan bu. Arca sabah uykusundayken bu defa ben kustum. Ya üşüttük ya da süt!! Bence süt. 1 gibi Alsancaktaydık. Tuba nefis oldu. İnsanda 1,80 e yakın boy olunca ne giyse yakışıyor :!!! (ya insan herşey olabiliyor da bi uzun olamıyor, hayatta bi ona yanarım!!) Arca pastaya ve bilimum terzi malzemelerine dadanınca bize yol göründü. Ne de olsa mühüm gün, saçtı makyajdı önemli kararlar alınacak, cücenin ilgi odağı olmasının anlamı yok:) Kaçtık. Allahım nasıl güzel bi hava... Bir ağaç gölgesinde enginar yedi düdük ama bi kısmını bıraktı. Hayret hiç yapmaz. 2 çatal pastaya yordum. Sonra temiz hava puset, hop uykuya daldı. Gazetemi aldım, en merkeze konuşlandım, ufak bi sandviç, Arca uykudayken nerdeyse 1 saat keyif yaptım. Kalabalıkta yalnızlık iyi geldi. Uyanmasına yakın eve yollandık. Arabada da biraz kestirdi. Evde kudurdu. Ama ben bi fena oldum, öyle böyle değil! Arca oynuyor, anne kıvrıldı uyudu uyuyacak, saç diplerime kadar sızlıyorum. İlkeri aradım, hemen gel ben fenayım diye. Bi ara Arcaya patatesli kıyma yemeği yaptığımı hatırlıyorum. Sonra İlker gelince kıvrıldım, Arcanın yemek saati kalkarım niyetine ama bi kalktım herşey bitmiş. Arca pek yememiş yine. Ömrü hayatındaki belki ikinci iştahsızlık sendromu. Annenin bünyesi alışkın değil yemeyen çocuğa ufaktan telaş yaptı. Yatmadan muz yedi tutsun diye, bak muza hayır yok. Adam yemek seçer oldu yav!! Ben fenayım hala, halbuki akşam program yapmıştık Zeyneplere gidip kaynatacaktık. Arcayı uyuttuktan sonra tumba yatak. Arca sık sık uyandı. Diş olduğuna kanaat getirdik, zira jel sürünce uyanma araları uzuyor ancak jel de uzun süre etki etmiyor. Pazarın bütün planları benim hastalığıma kurban gitti. Halbuki törenlerle baharı getirmiştik.
Baharın geldiği nasıl anlaşılır?
1. Mimozalar açar.
2. Annemler yazlığa daha sık gider ve daha uzun kalır olur. Dolayısı ile Yener pansiyon sezona hazırlanır, torunlar heyecanla beklenir.
3. Hırka ile dışarı çıkılmaya başlanır, terlenir, yel alınır sonuçta üşütülür. Geçiş mevsimi kırıklığı yaşanır.
4. Ama herşey bi tarafa babam yün atleti ile vedalaşır. Evet her bahar babam yün atletini çıkardığını haber verdiği an havaya, toprağa suya cemre düşmüş demektir. Sadece T-shirt ile gezmeye başlaması için 19 Mayıs törenleri beklenir.

Güzel pazarı evde geçirdik. Arcayı çıkaramadığıma üzüldüm ama haftayı kurtardım. Arca çok keyifsizdi. Azılar azılı çıktı, gündüz bile jel sürmek zorunda kaldık. Gece ise ibufen içirmeye karar verdim. İyi de oldu. İlk uyandığında ibufen içince sabaha kadar uyudu.
Haftasonunu şimdiden iple çekiyorum:)

2 Nisan 2010 Cuma

HAİN PİPİ!!

Arca ile oturak maceralarımız düşe kalka gidiyor.

Bu sabah aylardır ilk defa Arca deliksiz 6 buçuğa kadar uyudu. Gecenin bi vakti kalkmaya öyle alışmışım ki saate inanmadım, telefonlara da baktım. Kıçımı kaşıyor, tütütü maşallah diyorum.

Biraz da bizim yatakta kestirdi. Sonra kalktık. Banyonun önünden geçiyoruz, uyanınca otursun, yaparsa yapar sözleri aklıma geldi. Hadi hop oturduk, bez kuru, şşşşr anında. Ama salak anne pipinin aşağıya bakıp bakmadığına bakmayı unutmuş. Hain pipi bütün banyoyu, anneyi, annenin iş kıyafetlerini, Arcanın üstündekileri çiş yaptı.

Diyorum ki tuvalet eğitimini önce bana mı vermek lazım?
ve... şu salakanne.com adresini almışlar mıdır acep? bi el atsam fena olmaz!