23 Şubat 2008 Cumartesi

Tanrı Kent


yine bir film gecesi vardı dün. Bu defa her çift bir şişe kırmızı şarap getirdi, yeşil elmalarımızı dilimledik, kurulduk televizyon başına.
Bazen filmler daha önce izlediklerimizden oluyor ama olsun, bazı filmler defalarca izlense de bıkılmaz, aynı keyif her defasında aynı dozdadır. İşte "Tanrı Kent" bu filmlerden biri.
2002 yılının olay yaratan, yönetmenine haklı övgüler kazandıran bir film. Yönetmenin kurgu, içiçe geçmiş hikayeleri aktarmadaki başarısı tarif edilemez boyutlarda. Özellikle sonun başlangıcı olan ilk sahne - tavuğun kaçışı - hafızalardan kolay kolay silinmeyecek türden.
1960 larda başlayıp 1980 lere kadar süren Brezilya gettolarındaki çete savaşları, yaş sınırı tanımıyor. Çocuklar bırak ergenliği henüz 7-8 yaşlarında öldürmenin, hırsızlığın bilincine varıyorlar. Ve o gettonun çocuğu olup onlardan biri olmamaya çalışan zenci çocuğun gözünden, fotograf makinasından o hayatların hikayeleri dantel gibi işleniyor.
Haftabaşı Almanya macerasının üzerine, yığılmış işlerin yorgunluğu ve son olarak berbat bir cuma günü de eklenince cuma akşamından beklenti, haliyle yüksek oldu. Ama şarap, elma ve "Tanrı Kent" üçlüsü biraz da sohbet haftasonuna iyi bir başlangıç için yetti de arttı bile.
İzlemeyenlere şiddetle tavsiye...

2 yorum:

Simge Kurban dedi ki...

yelizcim, ilk önce blogumla ilgili yaptığın içten yorumlar için çok teşekkürler. senin gibi cici bir blog arkadaşı kazandığım için mutluyum :)
önerdiğin filmi ben de izlemek için can atıyorum(dvxini yeni indirdik, daha izlemek nasip olmadı)ama arkadaşlarla toplanıp film izleyelim dediğimiz zaman saat genelde geç oluyor ve ben kendimi uyuklar vaziyette buluyorum :)
yine de en kısa zamanda seyretmeye çalışıcam.

Deli Anne dedi ki...

linkini görünce bakmadan edemedim.. harika bir filmdi.. çok sertti gerçekliği.. ama bana asıl çarpıcı gelen oyuncuların Tanrıkentte yaşayan gerçek kişilerolmasıydı